Kusura bakmayın bölüm geç geldi, The 100 serisini bitirmeden ellerim bölüm yazmaya gitmedi fhdhhd
Ay başlıyoruz,
1907
Küçük çocuk ellerini uzatarak kelebekleri yakalamaya çalışıyordu. Gökyüzünde onlarca, rengarenk kelebek kanat çırparak ondan uzağa gidiyordu; boyunun yetemeyeceği kadar uzağa. Birden durdu. Nefesi kesilmiş ve domates gibi suratı kıpkırmızı olmuştu, sarı saçları ise kabarmış ve dağılmıştı. Kornanın sesi onu bu hayatta en mutlu eden şeydi.
Ailesi geçimini tarımla sağlıyordu, babası her 3 ayda bir tarladaki yetişen ürünleri şehire götürür ve satana kadar orada kalırdı. Bu süre genellikle 1 haftayı bulurdu fakat bazen -özellikle kışın- haftalarca suratını görmediği olurdu. Onun kamyonetten indiğini gördüğünde kollarını açıp ona koştu, babası ona her geldiğinde şeker ve oyuncak getirirdi. Bu sefer sadece annesine bir hediye aldığını görünce sebepsizce içini bir hüzün kapladı.
Kadın kutuyu açtığında bir sevinç çığlığı atarken Victor masanın üzerindeki garip şeyi inceledi.
Şekli bir silaha benziyordu fakat bir masaya sabitlenmişti. En önünde yarım elips şeklinde açık gri metal bir tabaka ve üzerinde iğne bulunuyordu. Garip desenlerle kaplanmıştı ve üzerinde 'Singer' yazıyordu."Üzgünüm Victor, biraz pahalıydı ve sana oyuncak alacak vaktim yoktu."
Victor minik burnunu eliyle sildi ve suratına bir gülümseme taktı,"Sorun değil baba, zaten oyuncağım var." Dedesi onun omzuna şakadan vurdu ve takdir eder gibi baktı."Eee, kim pasta yemek ister?" dedi adam ve başka bir kutuyu açtı. Çikolatayla kaplı pastanın tadına bakmak için sabırsızlanıyordu. Victor sevinçle babasının yanına koşup bacağına sarılabildi, çikolatalı pasta fazla şekerli ve ağır olmasına rağmen ailesinin bu kadar mutlu olmasının zevki pastanın tadını bastırmıştı. Gözlerini o garip makineden alamamıştı.
"O bir dikiş makinesi." dedi babası. Çocuğun oraya baktığını fark etmiş olmalıydı.
"Oh," dedi ve makinenin arkasındaki çarka benzeyen yuvarlak parçayı çevirdi. "Pek güzelmiş."
"Yarın öğleden sonra sizi şehire götürebilirim, biraz kumaş alırız."
"Ah, bu harika olur." dedi annesi ve pastadan bir dilim daha almak için uzandı.**
Beraber geçirdikleri iki ayın ardından, babası ürünleri kamyonete çoktan yüklemiş ve gitmeyi bekliyordu. Tehlikeli olduğunu o da biliyordu fakat bunu Victor'un önünde belli etmemek istemişti. Atkıdan dolayı neredeyse yüzü görünmeyen çocuğa son kez sarıldı.
Şimdi ise oturma odasındalardı. Babasının gitmesinin ardından birkaç gün sonra bir kar fırtınası başlamış ve evlerin önü 2 metre karla kapanır olmuştu.Evlerindeki erzağı eşit bir şekilde kullanıyorlardı. Fırtınanın ne zaman duracağı bilinmezdi. Annesi sadece babasının yanlarına gelmesini umuyordu, dedesi onları idare edemeyecek kadar yaşlıydı. Yeni bir araç almak için biriktirdikleri parayı harcayamazlardı fakat Victor'un babası gelmezse aracın pek bir önemi kalmazdı.
Dedesi kucağında oturuyordu, uykusu vardı ve gözleri neredeyse kapanacaktı. Fakat dayanmalıydı, babası gelmeliydi. Etraflarındaki bir iki evde onun yaşında çocuklar yoktu, ufak köye de dedesi olmadan giderse kaybolabilirdi.
Bu yüzden babası onun en iyi arkadaşıydı, zaman zaman ona çok kızsa bile Victor onu hemencecik affederdi.
"Uyu artık." dedi annesi keskin ve sert sesiyle. Ilaçlarını ikişer üçer tüketiyordu, eğer böyle devam ederse ilaçlar çok hızlı biter ve öfke nöbetleri geçirmeye yeniden başlardı. "Hayır!" diye bağırdı çocuk, 5 yaşındaki birinden beklenenden daha sert bir sesle. "Babamı bekleyeceğim. Uyumak istemiyorum." Dedesi kadına garip bakışlar yollarken o battaniyeye daha çok sarıldı. "Victor..." dedi yaşlı adam, onu uyarmak istemişti. Kadın zaten kocasının ölmüş olabileceği gerçeğiyle yüzleşmeye çalışırken en ufak şeylere sinirlenebilirdi. "Git odana! Git!" Sesindeki bu siniri daha önce duymayan Victor, bir an onun içine bir canavarın girdiğini sandı. "Babam gelene kadar bekleyeceğim." Kadın elinde tuttuğu ilaç kutusunu duvara fırlattı; "Hemen git!''"Nichole! Sakin ol." dedesi annesini bu şekilde uyarınca Victor ona vuracağını sanıp odasına koştu. Arkasından kadının ağladığını duyabiliyordu. Dizlerini göğsüne yasladı ve dayamayıp gözyaşlarının yanaklarından süzülüp pantolonuna damlasına izin verdi.
Annesinin soğuk bir kadın olduğunu biliyordu fakat ona bağırmasından çok korkardı.
"Sakin ol evladım."Dedesinin ellerini saçlarında hissedince rahatlamaya başladı."Annen sadece birazcık sinirlendi." Çocuk burnunu çekip kafasını kaldırdı,"Ama... Ama ben sadece babamı bekleyecektim." Adam çoğunun cılız bedenini kucağına alıp yatağa yatırdı, "Anlayış göstermelisin Victor, anlayış göstermeliyiz. Ah, sana bir masal anlatmamı ister misin? Uyku öncesi masalı." Dudaklarının ucu kıvrıldı, "Tamam." dedi.
Dedesi belki de yaşına bağlı olarak sürekli aynı masalları anlatırdı. Herkesin bildiği Tavşan ve Kaplumbağa gibi. Bu sefer anlattığı diğerlerinden biraz daha farklıydı, farklı olacaktı.
"Bir zamanlar, bir ülkede bir şövalye yaşarmış, oldukça cesur ve güzel yüzlüymüş. O kadar korkusuzmuş ki, herkes ona saygı duyar ve yardım istermiş. Cesur şövalye kralın kızı güzel prensese aşıkmış, prenses iyi kalpliymiş, halka çok iyi davranırmış. Ve bu ülkede bir de cadılar yaşarmış; insan kılığına girmiş kötü iğrenç cadılar. Prenses ve şövalyeyi kıskanmışlar ve prensesi kaçırıp zehirlemişler. Şövalye çok üzülmüş, fakat kelebeklerden yardım istemiş. Cadıların yaptığı büyülerin panzehirlerini sadece kelebekler bilebilirmiş; ölümsüz kelebekler. Kelebekler ona fısıldamış; 'Eğer kötü kalpli 100 cadının kanını prensese içirirsen iyileşebilir." Şövalye dediğim gibi çok cesurmuş ve onun için herşeyi yaparmış. 100 cadının kellesini kesip kanlarını akıtmış ve prensesi aramaya koyulmuş. Kelebekler onun cesaretini takdir edip ona kanat vermişler. Şövalye onu bulmak için çok uzak diyarlara gitmiş ve prensesini zehirden kurtarmış. Sonsuza kadar mutlu yaşamışlar."Kapağı amazondan bulmuş olmam rezilliği peki fhxhhdhd
(alışveriş sitesi olan amazonu kastediyorum)
Oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin👣
ŞİMDİ OKUDUĞUN
peri masalı
Mystery / ThrillerKelebekler, cadılar, prenses ve şövalye. Sıradan bir peri masalı; ona göre.