Annem yemek icin çağırınca odamdan çıkıp mutafağa gittik Eylem'le. Klasik yemek;lahmacun. Hem yapımı kolay hem çok oluyor hem de ayrı birkaç yemeğe ihtiyaç duyulmuyor. Hemen gidip siniyi tezgâha koydum--evet yemekleri yerde yeriz. Çünkü daha sağlıklı,ayrıca gelenek,sermesi toplaması kolay,yerlere yemek düşmüyor ve daha nice faydası var. Ve benim tanıdığım nerdeyse herkes yerde yemek yiyor--. Eylem de bardakları koydu. Kaşık ve çatal falan koydum siniye. Sonra baktım ablam çorbaları doldurmaya başlamış ben de onun doldurduklarını siniye koydum. Kapı çalınca o sırada boş olduğum için kapıyı açtım. Elinde lahmacunlarla bir adet Emre-kuzenim olur kendisi hatırlatayım Eylem'in abisi-.
"Hoşgeldin."
"Hoşbulduk." elinden lahmacunları alıp mutafağa geçtim geri, o da arkamdan geldi. Bu yemekten önce atıştırmaya başlayacağını gösteriyor.
Ablam lahmacunları kesince artık yavaştan sofrayı taşıyalım dedik. Annem geldi;
"Erkeklere ayrı kadınlara ayrı sofra yapalım" dedi. E madem kadın ayrı sofra yapacaktık, baştan diyeydin ya. Bırakmış üç kıza gitmiş oturmuş biz tam sofrayı indirecez gelmiş ayrı yapalım diyor.
Neyse sonunda yemek yedik ve sıra geldi bulaşığa. Tabii ki makineye atacağız. Eylem sudan geçırdi, ben de dizdim. Ablam çay koydu, ama erkekler camiye gitmek için ayaklanınca altını kıstı.
Erkekler-den kastım:babam, dayılarım ve eniştelerim. Onlar da yemekten önce geldiler.- gidince hepimiz salondan oturma odasına geçtik. Arka fonda televizyon, annemler sohbet ediyor,ben Eylem ve Emre okuldan konuşuyorduk. Tabi yanında abisi olunca rahat olamıyor pek Eylem. Birkaç kere tam heyecanla gözleri parladı Emre'yi görünce başka şeyler söyledi. Neyse gece anlatır zaten. O değil de yazık lan. Emre herşeyine karışıyor. Allah'tan aynı okulda değiller.
Zil çalınca yine ben koştum. Ablam nerde ya?
Dayılarım ve eniştelerim içeri girince ben hala kapıdaydım. Emin dayım da
"Kapatsana kapıyı zaten soğuk."
"Babam nerde?"
"Baba kuzusu. Mağaza ofise gitti. Tatlı alacakmış."
"Haa. Baba kuzusu ne ya? Ana kuzusu değil miydi?"
"Sen ana kuzusu değilsin ki."
"Baba kuzusu da değilim ama." cevap vermek yerine çıkardığı kontu elime verdi. Bu onun dilinde ve bizim dilimizde "çok konuşma" demekti. Tamam be.
Bir onbeş dakika sonra babam da geldi. Elinden kutuyu alıp mutfağa gittim. Ablam da buradaymış.
"Önce tatlıları verelim sonra çayları veririz." dedi. Başımı salladım. Bütün akşam birkaç cümle konuşmuşuzdur ancak bir derdi var ama..hadi hayırlısı.
Çayları falan verdikten sonra biz gençler olarak benim odama geçtik. Ablam da ders çalışacağım dedi kendi odasına gitti. Odama girince Eylem karıştırma işine geri döndü. Hayır odamda o kadar çok şeyde yok ki, neyi karıştırıyor anlamadım.
"Oha bu yaralı. Hain sen bu kitabı benden önce okudun ha?" elinde o meşhur sinema önündeki oyunumuzun olduğu gün aldığım ve bir gecede yarısına kadar okuduğum kitaptan bahsediyor. Hani "Bazı yaralar sardıkça kanar.". Neyse işte o.
"Mal ayraç koymuşum görmüyor musun daha bitirmedim. Zaten dün aldım.
"Dün okula gitmedin mi?" diyen Emre'ye dönüp;
"Yoo dördüncü dersten sonra arkadaşımla kaçtık."
"Teyzemin haberi var mı? Ve arkadaş?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAL.
Teen FictionBu hikaye büyümeye çalışan bir şehirde büyümeye çalışan, geleceğini belirlemek için uğraşan ve aynı zamanda kalbinin kıpırtılarını dinlemek isteyen bir genç kızın hikayesi. Hayranı olduğu bir ünlüye ikizi kadar benzeyen ve hoşlandığı çocugun dikkati...