4.8

690 82 76
                                    

Dilenmekten bıkmadım usanmadım yılmadım babanızın hayrına yorum yapıp oy verir misiniz? 💕🌸

İyi okumalar canlarım 🍒

-

Parmak uçlarımı dokundurmaya çekindiğim tutamlar odaya esen meltemle kıpırdadığında hoş bir mentol kokusu doldu burnuma. Usulca inip kalkan göğsü deliksiz uykunun beşiğinde uyuduğunu gösteriyordu. En ufak esinti bile tenini üşütüyor olmalı ki sıkıca sarılmıştı üstündeki ince örtüye. Yüzü bana dönüktü. Kocaman, bebeksi yanakları şişmişti yine. Aralık haldeki dudakları her nefes alışında titriyor, içimde onu öpme isteği uyandırıyordu. İpek gibi kirpiklerine bir kez dokunmak için can atıyordu tenim. O karşımda böyle savunmasızken bir anlığına Jungkook'un annesi olmanın nasıl bir his olduğunu düşündüm. Masum yüzünü severek, yumuşacık saçlarını okşayarak uyuturdum muhtemelen. Benim içimdeki sevgi bile bu denli yoğunsa, onun annesi olsam nasıl severdim kim bilir.

Jaehyun haklıydı. Jungkook aşık olmak için mükemmel bir insandı. Şefkatle sarınan kalbi, galaksileri sığdırdığı ışıl ışıl gözleri, heyecandan yerinde duramazken utanıp yanaklarının kızarışı... O kelimenin tam anlamıyla mükemmeldi. Erkek arkadaşımı tanımlayacak en uygun kelime buydu sanırsam.

Üstelik beni seviyordu. Beni seviyordu. Aylar öncesinde duyduğumda sıradan diyeceğim bu şey artık mucize gibi hissettiriyordu. Sevdiğiniz insan tarafından sevilmek... Çok... Güzeldi. Evet. Aynen öyle.

Çok fazla kıpırdanmamaya özen göstererek komodinin üzerinde duran telefonumu elime alıp saate baktım. 10'a çeyrek vardı. Ve Jungkook yaklaşık 5 saattir uyuyordu. Ağrısının dinip dinmediğini kestirebilsem uyandıracaktım fakat cesaret edemedim. Uyku düzeninin nasıl olduğunu bilmiyordum. Belki uyanırsa bir daha uyuyamayabilirdi sabaha kadar. Belki hiç uyanmadan deliksiz uyuyabilirdi. Yine de dokunmamak en iyisiydi.

Fakat uyandı. Ne kadar kıpırdanmamaya dikkat etsem de başarılı olamamış olmalıyım ki Jungkook birden ayılıp dirsekleri üstüne diklendi. Şişmiş yüzü ve mahmur gözleriyle ne yaptığımı irdelemek ister gibi kısa bir süre bana baktı. O an konuşup ne olduğunu soracaktım. Ama görünene tezat ayılmadığı belliydi. Huzursuzlukla çattığı kaşları, beni kendine çektiğinde düzelmişti.

Yüzlerimiz o kadar yakındı ki birbirine, uyuyor olmasa az daha öpecektim. Düzenli nefesleri yüzümü okşayıp geçerken huzurlu bir hırıltı bıraktı. Bu başının ağrısı geçti demek mi oluyordu?

"Kaç saattir uyuyorum?"

Beklemediğim anda konuşmasıyla, aslında uyanık olduğunu fark ederek şaşkın bir eda takındım.

"Uyandın mı?"

"Maalesef," dedi sağ kulağıma doğru. "Kolunu çekmişsin, hissedince uyandım."

Varlığıma alıştığını bilmek kalbimi okşamıştı.

"Ben tekrar sarılırım eğer uyuyacaksan."

"Hayır," dedi. "Daha fazla uyursam gece uyuyamayacağım ve yarın sabah zombi gibi gezeceğim."

Kıkırdadım. Bundan bahsederken gayet ciddiydi. Ama bir noktayı atlamıştı.

"Yarın ilk dersin boş, bayan Seo'nun yerine hâlâ biri gelmedi hatırlarsan?"

Gözlerini açıp boşluğa bakmaya başladığında bu sefer sesli şekilde gülmüştüm. Anlık tepkileri hem çok şirin, hem de bir o kadar komikti. Ders programını ve derslerine giren öğretmenleri ondan daha iyi bilmem bozguna uğratmıştı muhtemelen.

Waste it on me.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin