"Bu garibin ömrü sensiz geçer mi?"
-Kahraman DenizGenç kızın etrafı siyahtı. Hemde görmediği bir siyahlık.
Elinde olan sopasına rağmen evin çoğu işini yapar, dedesine bakardı.
Yasemin çok güzel bir kız olsada, hayat ona görmek için bir şans vermemişti. Kördü. Yaşadığı bir kaza onu kötü bir hayata sürüklemişti.
Bir umudu vardı, ameliyat olursa etrafı görecekti. Ama bu ameliyat fiyatı ailesi için çok yüklüydü.
O da bu şekilde yaşamayı öğrenmişti. Bazen kötülüklere bazen ise iyiliklere alet oluyordu.
Ve dünün fotokopisi gibi olan bugünü önce dokunarak anladığı ve hep aynı yere koyduğu malzemeleri anlayarak bir yemek hazırladı. Elini sürekli yakardı. Ama ilk defa bugün yakmamıştı. Ardından dedesinin ilaçlarını zorda olsa bularak su doldurdu.
Ev eski bir evdi. Dağın eteklerinde olan köyün en eski evlerinden. Dedesi ise ileri derece alzheimer hastasıydı. Yasemin'i hep annesi zannederdi. Çünkü o kadar şefkat ve iyilik dolu bir kızdı ki.
Hızla dedesine ilaçları uzatırken dedesi merakla sordu. "Anneciğim? Ben hasta değilim ki? Neden ilaç veriyorsun bana?" diyerek dudaklarını büzdü çocukça. "Yoksa dün çok mahallede oynadığım için mi?" diyerek gülümsediğinde Yasemin ise nasıl bir tepki veriyor onu anlamaya çalışıyordu. Ses tonuna baktığında şu an mutlu olsada ilacı sorguluyordu.
"Evet oğlum, bu ilaçları iç bakalım şimdi. Hasta olursan yarın nasıl arkadaşlarınla oynarsın? Hadi iç bakalım." diyerek gülümsedi. Ardından dedesi içerek bardağı tekrar Yasemin'e uzattı. "Teşekkürler anne." diyerek tekrar oturduğu sallanan koltukta izlediği çay bahçesine doğru döndü.
Yasemin ise istemsiz üzgünce mutfağa döndü. O sırada mutfaktan içeri birisi girdi. "Abla ben geldim." diyerek hep kendisini belirtmek için yaptığı haraketi tekrarladı. Usulca omzuna dokunmak.
"Hoş geldin Ömer'im. Nadide Ninelere şu çorbayı götürmem lazım." "Niye yapıyorsun ki? Torunu değilsin bir şeyi değilsin." "Çok ayıp Ömer. Beni onlar büyüttü. Ayrıca yaşlı insanlar." "Abla gözün zaten iyi değil farkında mısın?" diyerek kaşlarını çatan Ömerle Yasemin onu umursamadan hala kaba çorba döküyordu.
"Dedeme dikkat et. İki dakika uğrar gelirim." diyerek terliklerini çıkartıp zar zor topuk kısmını hep ezerek giydiği ince babetlerini giydi ve eline sopasını aldı. Ardından usulca dümdüz yürüdü.
Tamda onu birisi durdurdu. "Pardon, şu adresi biliyor musunuz?" diyerek kağıdı genç kıza gösteren adamla genç kız endişelendi. Çünkü görmediği için birine yardım edemeyecekti.
"Şey okursanız tarif edebilirim. Görme yetim yokta." dedi genç kız elindeki kapla tahminince karşısında olan adama karşı. Adam ise istemsiz üzülmüştü.
"... Sokak. 230 No." dediğinde kız birden aydınlandı. "Nadide Ninelere gidiyorsunuz siz. Bende oraya gidiyordum. Beni takip edebilirsiniz." diyerek sıcacık gülümsedi genç kız.
Biraz uzun tarlalarda ilerlediler. Adamın elinde bir valiz sırtında ise sırt çantası vardı. Yasemin yürüdükçe adam ise onu takip ediyordu. "Siz Nadide Ninemlerin kimi oluyordunuz?" diyerek birden söz açan Yaseminle adam duraksadı. "Torunlarıyım." dediğinde bahçenin kapısını açmıştı Yasemin.
"Adım Yasemin, Nadide Ninemler beni büyüttü. Emekleri çok var. Ama sizi daha önce hiç bilmiyordum." dediğinde adam kafasıyla istemsiz onayladı. "17 yaşımdan sonra buraya hiç ayak basmadım." dedi adam suçlanarak. "Bu arada adım Savaş." dediğinde genç kız eliyle göstererek tıpkı onların evi gibi olan tahta evin kapısından geçmesini beklemişti.
Ardından Yasemin eve doğru seslendi. "Nine! Dede! Gençler!" dediğinde Savaş biraz Yasemin'i izledi. Eve çok hakimdi ve genç kız cidden çok güzeldi. Şimdi hatırlamıştı! O küçükken ona yardım eden ışık saçan küçük kızdı. Yaseminden küçüklüğünden beri hoşlanırdı. Onun kör olması cidden onu üzmüştü. Yasemin hatırlamasa bile Savaş hatırlamıştı. Küçük ama güzel anılarını.
O sırada merdivenden inen Nadide Nineyle Yasemin hafifçe geriye çekildi çünkü Nadide Nine koca bir hasretle en büyük torununa sarıldı. "Oy! Hele eşek sipasu nerelerdesun sen ha!" diyerek bir yandan sarılıyor bir yandan ise torununun sırtına vuruyordu. "Abi!" diyerek koca bir aile sürüsüde Savaş'a sıkıca sarılmıştı.
Savaşlar 5 kardeşti. Savaş, Barış, Ozan, Sevgi ve Sinandı. Barış bir avukattı, iki çocuğu ve güzel bir eşe sahipti. Ozan ise bir doktordu. Ama o çapkınlıkla yaşadığı için hala bir kısmeti yoktu. Sevgi ise bir kıyafet mağazasında müdürlük yapıyordu. Aynı zamanda bir nişanlısı vardı. Sinan ise üniversite hayrındaydı.
"Özlediniz galiba." diyerek yalandan gülen Savaşla hepsi güldü. Barış'ın eşi Heves sarılma faslını bitirerek çorba için yardım etmek için mutfağa girdi. "Yasemin çok teşekkürler canım." diyerek tencereye çorbayı aktardı. "Ne demek Heves." "Akşam yemeğine bizimle kalsan?" dediğinde içeri yeni giren Nadide Nine cümleyi anında onaylamıştı. "Yok çok teşekkürler, evde dedem ve Ömer bekler. Zaten babamlarda gelir birazdan." gülümsediğinde Nadide Nine teşekkür ederek genç kıza sıkıca sarıldı.
"Bu aralar kendine kısmet edineyum deme." diyerek kapıda sopasına dikkat ederek babetlerini giyen Yasemin alayla güldü. "Bu kör kıza kim bakar nine?" diyerek el salladı. Ve tam yürürken Heves bağırdı. "Dikkat et ve babaannemin sözünü unutma!" dedi gülerek kapıyı kapatırlarken.
Genç kız evlerine doğru yürüdü, yürüdü. Eve en sonunda gelmişti.
Kapıyı açtı ve seslendi. "Ben geldim." diyerek sopasını katladı ve komidine koyduğu gibi terlikleri ayağına geçirdi. "Kızıım hoş geldun. Otur otur bugün yemek sofrasını yengen senun için kurmuş gel." dediğinde Yasemin kaşlarını çatmıştı.
İlk defa babası eve girdiğinde Yasemin'e bağırmamıştı. Ayrıca yengesi Yasemin için hiçbir şey yapacak bir insan değildi. Kesin bir iş vardı. Ama sorgulayamadan Ömer'in yardımıyla sandalyesine oturdu.
Babası Yasemin'i sevmezdi. Çünkü annesinin ölümünü Yasemin'in suçuymuş gibi hep ona bağlardı.
Yemeğinden bir kaşık aldığında babası ise boğazını temizledi. "Eveet. Lafı dolandırmıyorum, Yasemin'i evlendiriyorum." Ömerle Yasemin'in şaşırması bir olmuştu.
"Kimle?" dedi birden Ömer şaşkınlıkla. "Ali Baba'nın torunuyla." dediğinde istemsiz Yasemin duraksamıştı. Abisi ve yengesi susuyordu. Babası ise rahatça yemeği yiyordu. "İki gün sonra istemeye gelecekler. Evleneceksin, bizde rahatça yaşayacağız. Para içinde. Bu sefaletten kurtulacağız."
"Yeni gelen torun Savaşla evlendirmezler. Çünkü babam beni başka yere yollamaz. Büyük ihtimalle Ozanla evlendirecek hayır! O çapkınla evlenenem." diyerek içinden düşünmeye başlamıştı. En sonunda dayanamayarak ayağa kalktı ve hızla odasına girdi.
Biriyle evlenmek istemiyordu. Hemde hiç!
Ve asla kendini Nadide Ninesi'nin ve Ali Dedesi'nin gelini olarak düşünmemişti.
O yüzden kendine bir kısmet bulma demişti.
Ama Ozanla evlenemezdi! Çapkının tekiydi.
İşte bu berbat bir andı. Hemde çok kötü!
Merhabaaa, bu bölüm nedensiz çok içime sindi. Ne okuma umrumda ne vote ama yinede emeğim için bence votelersiniz güzeller? Görüşmek üzere!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAHİR|ATEŞ-İ AŞK
RomanceHey gidi Karadeniz! Doldu da taşamadı. Acı feryatlar bulsada o göğüsleri. Silahlar patladı. Gereken insanlar öldü. Yoğun aşkın o iki sevdalı elleri birbirine zorla değdi. Bir tarafta Prosopagnosia (yüz körlüğü) ile baş eden zeytin gözlü Yasemin. ...