Sehun'un Jun'u Sevdiği Gibi

63 11 6
                                    

Chanyeol saat gece yarısı beni havaalanına bırakıp, yaptığı dövmeyi sürekli kremlemem gerektiği ile ilgili tonla şey söylemişti hiç nefes almadan. Hayali Sehun'um ise bu yaptığıma inanamayıp, kolumdaki papatyaların da bir hayal olduğunu iddia ediyordu. Bu aptallıktı, yani bende arada böyle çılgınlıklar yapıyordum. Sehun yüzünden olsa bile. Her adımımda onu görmezden gelmeye çalıştım ve telefonla konuşmaya devam ettim.

"İyiyim Chenle, merak etme. Şu anda Sydney'deyim. Kitaba göre burası son durak olmalı." Kardeşimin ardı ardına sorularını cevapladım hayali Sehun'um beni izlerken. Hala şaşkın bakışlarına kahkaha atmamak için zor duruyordum, kendime engel olup tüm ciddiyetimle kardeşimi dinledim bir süre. "Ben kapatıyorum Chenle, tekrar ararım. Şimdi bulmam ve suratına tokadı basmam gereken bir Sehun var." Söylediğimle hayali Sehun'un gözleri kocaman açıldı. "Görüşürüz serseri." Telefonu kapatıp cebime attığımda gülümseyerek ona döndüm.

"Tokat?" Diye sordu merakla. "Evet, öylece boynuna mı atlayacağımı sandın?" Omuz silktim. Bu yolculuk beni değiştirmiş gibi hissediyordum. Fazla asi ve öfkeliydim, aslında bu hoşuma da gitmişti.

"Ovvv sakin ol şampiyon. Bir sebebi olduğuna eminim, bence önce dinlemelisin." Dedi Sehun. Yeni bana göre daha ılımlı davranıyordu. "Umurumda değil." Omuz silktim. Bu yeni beni gerçekten sevmiştim.

"Aynen aynen, o yüzden daha git dediğim an, onu bulmak adına, şak diye dövme yaptırdın. Bilmem kaç yılın ardından hem de." Bana doğru göz devirdi. Haklı değildi, olmamalıydı, Sehun'u umursamayacaktım. Çok kırgındım. "Sadece onu bulup hesap sormak istiyorum." Gözlerimi kaçırdım kalabalık arasında çıkışa yürümeye devam ederken.

"Sen yalancılığı iyice huy edindin." Alayla söyledi. Zihnimi kandırmak zordu. İnsanın kendisiyle laf dalaşına girmesinin bir çıkışı yoktu. Sonunda hep zihnime yeniliyordum. "Sen de boş konuşmayı huy edindin, ben bir şey diyor muyum?" Hızlı bir karşılık verdim sözlerine. Söyleyeceklerini ağzına tıktım, onunla ancak böyle baş edebiliyordum.

"Junmyeon!" Kendimi havaalanının dışına attığımda duyduğum yabancı ama beni benden daha iyi tanıyan ses ile irkildim. Daha önce hiç görmediğim sesin sahibi bana doğru yaklaştı ve bir anda boynuma atladı. "Sonunda seninle tanışabildim." Dedi. Söylediğim gibi beni benden iyi tanıyorlardı ve bu korkunçtu.

"Bence kaç." Diye fısıldadı Sehun ama duymazdan geldim. Onu kaile almam tedirginliğimi artıracaktı çünkü. "Soo hayatım, çocuğu korkutacaksın." Ardından gelen esmer adam bizi ayırıp sıcak bir gülümseme sundu. "Off doğru ama çok heyecanlandım." Dedi ve kıkırdadı küçük adam. Parmaklarındaki yüzüğe bakılırsa evlilerdi. Beni çok iyi tanıyan tavırları korkunç olsa da, sevimliydi. Sıcakkanlı insanlardı.

"Kusura bakma Jun. Seni o kadar çok dinledik ki, tanıyor gibiyim ama senin bizi tanımadığını unutmuşum." Kocaman kalp gülümsemesini yüzüne yerleştirdi. "Ben Kyungsoo, bu da eşim Jongin." Dedi sevimlice.

"Hala kaçabilirsin." Sehun tekrar fısıldadı. "Kes sesini." Diye fısıldadım ağzımın içinden. Bir anda boş bulunmuştum. Kyungsoo ve Jongin şaşkınca bana baktılar. "Anlamadım?" Diye sordu elini uzatan adam. Ben ise gülümseyip havada kalan elini sıktım. "Hiç. Siz zaten beni tanıyorsunuz ama ben Junmyeon." Konuyu geçiştirmeye çalıştım. Sehun'un arkadaşları tarafından deli bilinmek istemiyordum, çok geç olsa da. Tamam Sehun umurumda değildi, sözde değildi ama itibarımı umursuyordum. Ayrıca onun yokluğunda tımarhanelik olduğumu bilmesine hiçte gerek yoktu. İkili şaşkınlıklarından sıyrılmaya çalıştı ve gülümsedi.

"Günlerdir biriken yorgunluğunun ödülüne gidelim mi? Seni yılların hasreti ile bekleyen bir aşık var ve geç kalırsak heyecandan ölebilir." Dedi Kyungsoo saatini kontrol ederek. O sırada titreyen telefonuma baktım. Yine Sehun'du.

Papatyalar Sen Kokuyor / hunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin