Romeo ve Juliet

51 11 4
                                    

Küçük kardeşim sayesinde evden ayrılmam kolay olmuştu ve nereye gideceğimi bile bilmeden bir İspanya uçağındaydım. Uzun yıllardır biriktirdiğim birikimim yanımdaydı, Chenle hiç düşünmeden kendisininkini vermişti, şu an uçağın içindeyken hiçbir sorun yoktu. Asıl zor olansa bundan sonrasıydı. Ailem öğrendiğinde kıyamet kopacaktı ve ısrarla Chenle'nin üzerine gideceklerdi. Nerede olduğuma dair beynini kemireceklerdi günlerce. Ona güveniyordum tek kelime etmeyeceğini de adım gibi biliyordum. Beni üzense onu fazlaca sıkıştıracak olmalarıydı. Bunun altından kalkabileceğini söylemişti, Chenle bana göre hep başına buyruk bir insan olmuştu zaten. Bizimkileri, isteklerini ve baskılarını önemsemezdi. Hatta gidiyorum dediğimde benden çok kendisinin sevindiğine yemin edebilirdim.

"Hala inanamıyorum gidiyor olduğumuza." Küçük Sehun heyecanlı söylemiyle beni tedirginliğimden çekip aldı bir anda. Bakışlarım camdan uzaklaşıp onu buldu. Öyle neşeliydi ki, bu haline gülümsememek imkansızdı. Hevesle pamuk şekerini andıran bulutlara baktı, güneş yeni yeni doğuyordu ve bu bulutları daha da pembeleştiriyordu.

"İnan bana bende, bir uçaktayım ve hiç bilmediğim bir ülkeye gidiyorum. Ayrıca delirdim ve bir hayalle konuşuyorum, hala." Söylediğimle alayla gülüp tekrar cama döndüm. Yanımda yoktu ama yanımdaydı bu bir delilikti. Evet, ben sonunda delirmiştim.

"Bana hala aşıksın papatya." Dedi söylediğimi umursamadan. Haklı olduğunu ikimizde biliyorduk ve bu beni kızdırıyordu. Yıllarca beni unutmuş bir adamı sevmek istemiyordum ama elimde değildi. "Eğer bir dilek hakkım olsa olmamayı dilerdim." Dedim alayla ve yine yalan söylemeyi becerememiştim. Böyle şeylerde iyi değildim, özellikle ona hiç yalan söyleyemezdim. Aileme ise hiç yalan söylemiyordum sadece rol yapıyordum ve bu aynı şey değildi.

"Yalancı, dünyaya bir daha gelsen yine beni severdin." Dedi öz güvenle. Sözlerine aldırış etmeden kapüşonlumu kapattım ve uyumak istercesine cama iyice döndüm. Onu görmezden gelmek istiyordum ama bu imkansızdı. Görüntüsü bir anda camda belirdi, ondan kaçamazdım, duymazdan gelemezdim, o benim kafamın içindeydi.

"Beni rahat bırakır mısın? Dışarıdan deli gibi görünüyorum." Dedim etrafıma bakarken. Dışarıdaki insanlara göre konuştuğum kimse yoktu ve sıyırmıştım.

"Benden istediğin zaman kurtulabileceğini biliyorsun papatya, sadece istemiyorsun." Tek kaşı havalandı söylerken. Kendine olan bu öz güveni içimde ona beslediğim aşktan geliyordu sinir bozucu bir şekilde. Her ne kadar inkar etsem de ona aşıktım ve bunu ikimiz de biliyorduk. Bu uçağa o yüzden binmiştim, bencil bir adamın kollarına sığınmak için. "Sus ve beni rahat bırak." Dedim şapkayı iyice gözlerimin önüne indirip onları yumdum. Belki zihnimi duymazdan gelirsem ondan kurtulurdum. Kurtulmak istiyor muydum emin bile değildim oysa.

Saatler sonra İspanya'daydım. Hiç bilmediğim bu ülkede, Valencia'nın merkezine inmiştim. Kitapta bahsedilen pastane bu şehirdeydi. Daisy'nin, Leo ile birlikte ilk adım attığı günden bir sonrakilere en sevdiği ayçörekleri orada yapılırdı. Valanci'a da ünlü bir pastaneydi ama kitabın geçtiği tarihi düşünürsem hala var olması yüz de ellilik bir ihtimaldi. Tam yeriyse kitapta açıkça yazmıyordu, elimde sadece bir isim varken ve İspanyolca bildiğim diller arasında yokken orayı bulmak fazla zordu. Koca şehir de tek başımaydım, zihnimde ki Sehun bile havaalanından beri ortalarda yoktu. Sanırım başarmıştım, ondan kurtulmuştum.

"Evet ne tarafa gidiyoruz?" Ben kendi kendimi kandırırken Sehun bir anda ortaya çıkıp, elimdeki telefona odaklandı. Navigasyonda adres ararken karşımda bir Sehun beklemediğim içinse irkilmiştim. İlk ortaya çıktığı an ki sweati yerini siyah bir tişört ve deri cekete bırakmıştı. Saçları ise her zamanki gibi dalgalıydı. Yakışıklı görünüyordu hem de çok fazla. Kısa bir an onu süzüp dudağımı ısırdım. "Senden kurtulduğumu sanmıştım." Dedim dikkatimi toparlayarak. Kollarını bağladığında tek kaşı havalandı.

Papatyalar Sen Kokuyor / hunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin