Merhabalar! Yusuf Alabeyli'nin hikâyesine hoş geldiniz. O kadar uzun zamandır sabırsızlandığım bir kurguyla geldim ki, sizlerle paylaşırken bile heyecandan çığlık atmak istiyorum. Yeni bölümleri Kafes'in finaline yakın bir tarihte yayımlamaya başlayacağım. O zamana kadar sizin ilk yorumlarınızı keyifle okuyacağımı söylemem lazım. Hepinize binlerce yıldızlı öpücük!
💧
Annemin adı Beyrut'tu.
Ortadoğu'da açıp yine orada batan bir güneşin ta kendisiydi annem. Gözlerine doğuştan sürme çekilmişti. Mil çeken kadınlara da katılınca kapkara bakıp upuzun kirpiklerini ağır ağır birleştirirdi. Gözleri çok güzeldi annemin. Onlarla hedef aldığı kim varsa yere serecekmiş gibi bakmayı iyi bilirdi. İsmini aldığı yerin izlerini taşırdı üzerinde. Ağıt yakmaktan sesi kısılmış kadınların ruhunu kendi ruhuna yamalamıştı. Dinledikçe daha çok dinlemek istediğim o sesi bu kadar çok özlemek beni yüzlerce bıçaklı bir tahtanın üstüne yatırıyordu.
Parmaklarımla kırmızı güllerden birini dikenlerine aldırış etmeden kavradım. Gülün yapraklarıyla beraber mezar taşında yazılı ismin üzerinden geçtim.
Bir rüya gördüm anne. Sen ölmüşsün. Sen ölünce hiçbir şey aynı kalamamış.
Sahnede defalarca kez tekrar ettiğim cümleler dudaklarımdan sızmak için an kolluyorlardı. Ben ısrarla kıpkırmızı gülün yapraklarını Beyrut isminin etrafında dolaştırıyordum. Kokusu sinsin istiyordum belki de. Bir amacımın olduğundan bile emin değildim. Kirpiklerimin ucuna gelen, gözlerimin içini yakmaya başlayan gözyaşlarını özgür bıraktığımda yanaklarım ıslandı. İki tane incecik yol olup çeneme kadar sızdılar.
Bir rüya gördüm ama ona rüya demenin güzel rüyalarıma haksızlık olacağını düşündüm. Sen ölmüşsün anne. Sen ölünce hiçbir şeyin aynı kalmaması benim kamburum olmuş.
"Bu gülleri alırken adam dikenlerini temizlemek istedi," diye mırıldandım bozulan bir sesle. Omuzlarımı yukarı doğru kaldırıp indirdim ve annemin doğum tarihinin üstünde dolaştırdım gülün yapraklarını. "Ben istemedim. Dikenleriyle beraber getirmek istedim sana." Ölüm tarihine uğrayamadım. Gözlerimi kapattım. "Senin dikenlerini temizlemek isteyen adamı hayatından çıkarmışsın. Bunu bana sadece bir kez söylemiştin." Duraklayıp boğazımdaki yumruyu yok etmeye çalışırcasına yutkundum. Yok edemedim. Yine de annemin cümlesini ona tekrarladım: "Eğer bir gülün kokusunu içine doldurmak istiyorsan etine batacak dikenlere de razı olacaksın."
Asırlardır uyumamışım gibi kan doldu gözlerime. Cayır cayır yanmalarından anladım. Yorgundum, üstüm başım temiz değildi ve asırlardır değil ama çok uzun saatlerdir uyku uyumamıştım. Önemli değildi. Annemi ziyaret etmem gerekiyordu. Onunla paylaşmam gereken şeyler olmuştu.
"Sana çok kızıyorum ama sana kızarken de sevmeyi bırakamıyorum," derken çocuk gibiydim. Boştaki elimin tersini yanaklarımı kurulamak için kullandım. Tüm hırçınlığımla sildiğim yanaklarımın yara çıkaracakmış gibi kızardıklarını hissediyordum. "Beyrut'u neden tekrar öldürdün?"
Rüyamda çok ağlamışım anne. Senin elini tutmak istemişim ama senin elini arayıp tarayıp bulamamışım.
Annem öleli bugün tam bir yıl oldu. Senesi dolduğu için eve birilerini toplamam, dua okutmam gerekiyordu. Benim annemin arkasından dua okuyacak biri yoktu. Hiç kimseyi toplayamazdım, çünkü hiç kimseyi tanımıyordum. Tanıdığımı zannettiklerim beni yanılttıkları için insanları tanımaya çalışmaktan vazgeçmiştim.
"Sen öldüğünde ben nerede olduğumu sorguladım," diye konuşmaya devam ettim. "Esasen kimdim ve neredeydim?"
Rüyamda senin ölü bedeninin üstünde biten çiçeklere bakmışım. Çok güzel oldukları için gülümsemişim. Ben hayatımda böyle bir ölü hiç görmemişim anne.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuyu
RomanceNamlu, ensesinde nöbetteydi. "Sonunda," dedi adamın kış kadar soğuk sesi. "Nerede kaldın?" Yüzmeyi bilmeyen bir ördekten ilham alarak boğulacağımı zannettim fakat bu imkânsızdı. Benim adım Suna'ydı.