Gökyüzünü izliyorum, yıldızlar ve ay.. Siz hiç gökyüzüne bakarken gözlerinizi kapatıp bir dilekte bulundunuz mu? Merhamet diliyorum, lütfen lütfen lütfen.. Suskunluğumu bozup dilediğim tek istek buydu. Hayatım için merhamet diliyorum bugün, mutluluğum için merhamet belki biraz da kalbim için olabilir. Her gün bir sonrakinin yansımalarından oluştuğunu düşündünüz mü hiç? Aslında yaşamıyormuş gibi hissettiğiniz, çevrenizdeki her şeyin kontrolünün bir başkasına ait olduğunu hiç düşündünüz mü? Bugün 358. gün.. Günlük tutsaydım kesinlikle "Sevgili günlük, bugünde yaşadığımı hissedemiyorum" diye yazacağım 358. sayfa olurdu. Ruhum bu karanlık gecede fani dünyanın sanrılarından kurtulmak için yalvarırcasına bedenimi zorluyordu. Uzun soluklu ortalama bir dizinin bölümlerinde kesinlikle bir yerim olduğunu söyleyebilirdim ama tahmin ediyorum ki bu yan rolden daha fazlası olamazdı. Birilerinin hikayesi için ortalıkta gezinip arada şaşırmış rolleri yapan ana karakterlerin çevresini süsleyen bir yan rol. Gökyüzüne çevrili bakışlarım hatamı anlarcasına suçlulukla kapandı. Bunları düşünmeyeceğime kendime söz verdiğim halde gene aynı şeyi yapıyordum. Gecenin sonu hep balkonumda gözlerimi yıldızlara çevirerek bitiyordu. Derin bir nefes alıp kollarımı demirlere uzattım, "Dolunay bugün uyumama izin verecek misin?". Dolunay varken gökyüzünü izlemeye mest olan ben gece yastığa kafamı koyduğum anda düşüncelere boğuluyordum. Düşüncelerim beni öyle yerlere sürüklüyordu ki tanımadığım insanların bile hayatlarına dahil eder buluyordum kendimi.
Telefonumun sesi dolunay ile telepatimi kesmemi sağlarken, yavaşça arkamdaki masaya doğru ilerlediğimde Duru'dan gelen mesajı görmemle kendimi sandalyeye atıp ayaklarımı masaya doğru uzattım. "Nereye davet edildiğime inanamazsın, beş dakikaya arıyorum uygun ol." Mesajı kaşlarımı çatmamı sağlamıştı bir yere davet edilmek mi? Harika arkadaşımın harika heyecanlı hayatında neler olduğunu düşündüğüm bir beş dakika sonrasında telefonumun melodisi kulaklarıma ulaştı.
"Vera aşık oldum sanırım" duyduklarım sonrası gülmeden edememiştim, "Dedi Duru yüzüncü kez","Bak bu seferki farklı hissediyorum neyse dur sen evde misin ?" bana geleceğini anladığımda mutfağa doğru ilerlemeye başlamıştım. "Evet gel kahveleri koyuyorum", hayatta sahip olabileceğim en büyük şanslardan biri en yakın arkadaşınız ile aynı binada oturmamdı sanırım. Hayatının hangi köşesi seni mutlu ediyor diye soranlar olursa arkadaşlarımın içinde bulunduğu her an derdim. Kahve makinesini çalıştırdığımda Duru aceleci bir tavırla zili çalıyordu.
"Şuan mutlu bir kelebek olabilirim" yüzünde mest olmuş ifadesiyle salona doğru ilerlerken kapıda şok geçiren ben öylece kalakalmıştım. "Sen ciddi misin?", koltukta daha rahat bir hal alırken "Evet! Dün Soyerlerin eğlence yerlerinin açılışı vardı biliyorsun, gerçi hasta rolü yapıp gelmediğin için bilmen çok normal", cümlesi biter bitmez kafasına vurduğumda elliyle elimi engellemeye çalıştı. "Neyse, Soyer'i tebrik etmeye gittiğimizde yanında birkaç arkadaşı vardı tabi Soyer de kibarlık olsun diye bizi onlarla tanıştırdı. İçlerinden bir tanesi haki yeşili bir gömlek ve krem pantolon giymişti, adamın ne kadar yakışıklı olduğunu düşünmeden edemedim Vera, o aydınlık olmayan ortamda bile gözleri parlıyordu resmen. Soyerlerin yanından ayrıldığımızda arada sırada göz göze geliyorduk ama ben tabi ki şans eseri falandır diye düşünüyodum. Eğlence yerinden ayrılacağımız zamanda bu adam ve arkadaşları da çıkışa doğru ilerliyordu, bu aptal arkadaşın biraz havalı görünmek için daha güzel yürümeye çalışırken merdivende ayağı takıldı.", "Duru istersen olaya annenin karnındaki oluşumundan itibaren anlatmaya başla ki bir ayrıntı kaçırmayım."
Söylediklerimle Duru kaşlarını çatıp ayağa kalktı, "Burada zihninde görüntüler oluşması için ayrıntılı anlatmaya çalışıyoruz herhalde sevimsiz", devam etmesini gösterir gibi ellerimi ileri doğru uzatıp indirdim. "Ayağımın kaymasıyla geriye doğru uçuyordum resmen ama ne oldu tabi ki yakışıklı adam beni kolumdan tuttu ben de düşmemek için koluna sarıldım, olayın şokuyla ve rezil olmanın verdiği utançla hareket edemezken adam 'iyi misiniz?' diye sordu. Kekeleyip rezil olmak istemediğim için sadece kafamı sallamak ile yetindim, o da kollarımı bırakıp 'Dikkat edin, iyi geceler' diyerek arkadaşlarıyla yürümeye devam ettiler", "umarım büyük aşk hikayen böyle başlamamıştır Duru, aşık olunacak bir şey göremiyorum şuan", Sen normalde de aşık olunacak bir şeyleri göremezsin zaten.. İç sesim gene ruhuma yumruklarını indirmekten vazgeçmiyordu.
"Hayır tabi ki sabah her zamanki kahvaltıya gittiğimiz cafe de gene bu adam ve arkadaşlarını gördüm, beni görmesi için çapraz masasına oturdum ama adam bana gözünün ucuyla bile bakmıyor. Doğruyu söylemek gerekirse ilgisini çekemediğimi düşünmüştüm, o sırada Pars ve Sıla geldiler masaya ben de izin isteyip lavaboya gideceğimi söyledim. Neyse lavabodan çıktım kapıyı bir açtım ne göreyim bil ", "Duru ne gördün bilemiyorum ama biraz daha uzatırsan yıldızları göreceğin kesin" sitemimle somurtup anlatmaya devam etti, "O yakışıklı adam! Göz göze gelince şaşırıp merhaba dedi orda ayaküstü biraz sohbet ettik ve numaramı aldı" mest olmuş bir halde kafasını koltuğun başına yasladı. "Yani konuşuyor musunuz şuan?", "Aslında akşama doğru mesaj atıp beni ve arkadaşlarımı mekanlarına davet etti o kadar", "Sonunda anlatmak istediğin konuya geldin demek ki, neresiymiş bu sözde mekanları?" dediğimde ayağa kalkıp zıplamaya başlamıştı "Hani şu sürekli bilet bulamadığımız mekan desem tahmin eder misin?" işte şimdi şaşırma sırası bendeydi.
Ağzımın o şeklini aldığına emin olduğum bir anda bende ayağa kalktım "Şaka yapıyorsan eğer yıldızlar konusunda ciddiyim Duru, Cielo mu onların mekanları?" durum biraz garipleşmeye başlamıştı, her ay bilet bulamadığımız lüks mekanın sahibi bu adam ise çokta tekin bir tip olmasa gerekti. Duru konuşmaya devam ederken lafını böldüm "Duru bu adam sandığın gibi biri olmayabilir", "Vera gerçekten nazik birisiydi ve beni davet ettikten sonra Cielo'nun sahibine, hikayesine falan baktım Cesur yani yakışıklı adam ve adını hatırlamadığım bir arkadaşı üniversite yıllarında mekanın temelini atmaya başlamışlar, üstelik bir sürü borca girmişler mekan daha açılmadan bu sayede 2019 un en başarılı erkek girişimcileri arasında yer alıyor isimleri" önyargılı davrandığımı kabul edebilirdim ama yine de güven verici gelmiyordu.
Cielo diğer mekanlardan farklı bir mimariye sahipti, şehirde cennetin 7 katı olarak da bilinirdi her katında farklı bir konsept hakimdi. "Olsun dikkat etmelisin Duru üzülmeni istemiyorum, erkeklerin çoğu beyinleriyle hareket etmiyor günümüzde biliyorsun", "benim güzel arkadaşım bence ben değil sen daha dikkat edersin yarın akşam benimle beraber gelerek" ellerini yüzüne çıkarıp sevimli olduğunu düşündüğü bir ifade takındı. Oraya gitmek istiyor muydum? Cevabım kesinlikle evet.."Başka bir yer olsa cevabımı tahmin edersin ama konu Cielo olunca huysuz Vera'yı birkaç saatliğine gönderebilirim sanırım" benden olumlu cevap aldığından beri akşam için kıyafet kombinleriyle kafayı bozmuş bir adet Duru'ya sahiptim.
"Vera farkında mısın bilmiyorum ama bir erkek bir fil kadar kabasın", söylediğiyle yattığım yerden doğruldum "filleri bu işe neden kattığını sorabilir miyim?", "konumuz filler değil senin umursamaz bir canlı türüne benzemen" gözlerimi devirip yatmaya devam etme kararı aldım. Hissizsem bu benim suçum olmamalıydı, önceki halime göre değişiklik gösterdiğimin farkındaydım fakat elimden bir şey gelmiyordu.
Elinde dolabımda bulduğu beyaz elbiseyle bana doğru dönen Duru gülmeme sebep oldu "sanırım beni evlendirme kararı aldın yoksa elindeki elbisenin başka bir açıklaması olamaz" , "merak etme ben öyle bir karar alsam bile seni bu huysuzluğunla alan olmaz", "evlenmek baya umurumda olan bir eylem Duru ". Bu sefer elinde kırmızı bir elbiseyle bana döndü "eğer bu seçimime tek kelime edersen saçlarını yolmaktan çekinmem" söylediğiyle elimle dudağıma fermuar çeker gibi yaptım. Kendisine de elbise ayarladıktan sonra yarın için 8 gibi bana gelmesini oradan da mekana geçmeyi planladık. Bugün birazda olsa şaşırmıştım ve bunun için minnettar oldum, hayatım uzun bir süredir o kadar durgundu ki bu tarz küçük olaylara bile ilginç gözüyle bakmaya başlamıştım. Psikolağa gittiğimde ufak çaplı bir depresyon geçirdiğimi düşünüyordum fakat bana koyduğu teşhis ile hiçte öyle olmadığını anladım meğerse hissettiğim ufak çağlı hissizlik depresyonun değil alexithymia hastalığının habercisiymiş. Bu hikayedeki belki de en iyi olan taraf ise bu hastalığın daha başlangıç evresindeyken fark edilip tedaviye erken başlamam olmasıydı. Duygu körlüğü.. Kesinlikle hastalığımı tarif edecek olursam bu iki kelimeyi kullanabilirdim, yaşadığım olaylar karşısında bir şey hissedemiyorum hatta hissetsem bile bunun bende bir tarifi olmuyor. Tedavimden öncesine göre iyi yol aldığımı söyleyebilirim fakat bunun benim için yeterli olmadığını biliyordum, sadece ben değil çevremdekilerde bunun farkındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hissiyat
General FictionAlexithymia kollarımın arasında.. Yaşıyorum, görüyorum ama hissedebiliyor muyum?