●●●

333 56 134
                                    

Reenkarnasyona inanır mısınız?

Wooyoung, arkadaşını kampüsteki kafelerden birine zorla sokmuş heyecanlı bir şekilde o yokken neler olduğundan bahsediyordu ama o kendisi ile igilenmiyor gibiydi, anlattığı şeyi yarıda kesip sitemle konuştu.

"Nereye bakıyorsun sen on dakikadır? Ülkeye yeni döndün diye sesimi çıkartmıyorum ama kırılıyorum bak. Bir şey anlatıyorum şurada."

Song Mingi, en yakın arkadaşının alıngan sesiyle daldığı yerden gözlerini çekip ona baktı.

"Hemen alınma Woo. İleride oturan şu çocuğa bakıyordum. Tanıyorum galiba ama çıkartamıyorum. Başka bir yerde daha gördüm sanki."

Wooyoung kafasını çevirip Mingi'nin gösterdiği yalnız başına kitabını okuyup arada bir kahvesini yudumlayan çocuğa baktı.

"Jeong Yunho? Saçmalama. Nerede görmüş olabilirsin? Geçen hafta yeni transfer oldu bizim bölüme. "

Mingi anlamıyordu. O zaman hissettiği bu heyecanla karışık tanıdık his de neyin nesiydi? Gözlerini Yunho'dan çekmeden dalgın dalgın konuştu.

"Ama cidden Wooyoung... Hiç yabancı gelmiyor."

Wooyoung tam cevap verecekken gelen zil sesiyle kafenin kapısına baktı. Yüzü kıpkırmızı olurken Mingi'yi dürtmeye başlamıştı.

"Mingi. Hemen kalk masadan. Kalk, başka bir yere otur."

Mingi anlamadığını belli eden bir ses tonuyla konuştu.

"Ne? Abartma Wooyoung. Tamam, dinliyorum seni."

"Ya, hayır ondan değil. Kalk diyorum sana işte. Geliyor."

Mingi, Wooyoung'un zoruyla kalkıp eşyalarını toplarken hâlâ şu an da olan şeyi anlamaya çalışıyordu. Neden olduğunu bilmese de Wooyoung fısıldadığı için o da fısıldadı.

"Kim geliyor, ne saçmalıyorsun?"

"Choi San geliyor. Hadi git artık. Ararım ben seni."

"Choi San? O kim?"

Wooyoung panikli ve sitemli bakışlarını Mingi'ye çevirdi.

Bir insan fısıldayarak bağırabilir miydi? Jung Wooyoung yapardı.

"Geldiğimizden beri sana anlattığım ama dinlemediğin hayatımın aşkı. Git  artık diyorum hadi git."

Mingi kucağındaki sırt çantasıyla masadan birkaç adım uzaklaşırken aniden modu değişen San denilen çocuğa selam verip masaya davet eden Wooyoung'a bakıyordu. Kendisi de kafenin ortasında ayakta dikildiğinden garsonun garip bakışlarına maruz kalıyordu. Ayakları eve gitmek üzere kapıya doğru birkaç adım atmışken durdu. Arkasını dönüp son bir kez daha ona tanıdık gelen çocuğa baktı. Hâlâ kitabını okuyordu. Ani bir karar değişikliğiyle çocuğa doğru ilerlemeye başladı. Ona doğru yaklaştıkça hızlanan kalbine anlam veremiyordu. Nihayet yanına ulaştığında derin bir nefes alıp garip bir şekilde saygı eki eklemeyi unutarak konuştu. Belki de kendisini kitap okuyan çocuğa karşı oldukça yakın hissettiğindendi.

"Affedersin?"

Yunho duyduğu tanıdık ses ile duraksadı. Birden bire içine dolan bu hissin ne olduğunu ya da neden tüylerinin diken diken olduğunu bilmiyordu. Merakla başını kaldırıp masasına gelen çocuğa baktı.

Bu yüzü önceden görmüş müydü?

Neden bu kadar üzgün ama bir yandan da mutlu hissediyordu kendisini?

Dahası ilk defa gördüğünüz birisine karşı özlem hissedebilir miydiniz ki?

Kendini toparlamaya çalışıp cevap verdi.

"E-evet?"

Ne diyeceğini bilemeyen Mingi biraz çevresine bakındı. Girmişti bir kere işin içine, şimdi kaçıp gitmek rezil olmak demekti. Çocuğun onunla aynı bölümde olduğunu daha biraz önce Wooyoung söylemişti. Ha bir de gerçekten konuşmak, tanışmak istiyordu Yunho'yla.

Çekinerek sordu.

"Buraya oturmamın bir sakıncası var mı?"

Yunho'nun da kafası karışmıştı. Kafe biraz kalabalık olsa da hâlâ boş masalar vardı. Normalde birisi ona bunu sorsa reddederdi fakat çocuğun gitmesine izin vermek istemiyordu. Uzun süredir cevap vermediğini fark ederek panikle konuştu.

"Tabi. Oturabilirsin."

Mingi sandalyeyi çekip oturdu. Lafa nereden başlayacağını ve neden hâlâ birbirlerine baktıklarını bilmiyordu.
En sonunda direkt söze girmeye karar verdi.

"Ben seni bir yerlerde görmüş olabilir miyim? Bayağı tanıdık geldi yüzün."

Yunho, içinden o da mı öyle hissediyor diye düşündü. Şaşırmıştı.

"Yok. Yani sanmıyorum daha önce bir yerde gördüğünü."

Mingi düşünceli bir biçimde kafasını eğdi.

"Ah... Demek öyle... Çok garip."

Ardından neşeyle gülümseyerek başını kaldırdı.

"O zaman şimdi tanışmaya ne dersin?Biraz geç oldu ama yine de önemli değil. Ben Song Mingi."

Song Mingi.

Yunho kafayı yiyecekti. Neden bu çocuk saçma sapan bir şekilde bu kadar tanıdık geliyordu ona? Neden bu kadar üzgünken aynı zaman da mutlu olmuştu? Neden uzun zamandır bu anı bekliyor gibi hissetmişti? Anlayamıyordu. Hayatında ilk kez başına böyle bir şey geliyordu.

"Şey... Neden ağlıyorsun?"

Daldığı düşüncelerden onu Mingi'nin sesi çıkarttı. Yunho, gözlerini kaşları endişeyle kıvrılmış Mingi'den çekmeden eliyle yüzüne dokundu. Islaklığı hissedince irkilip elindeki birkaç damla gözyaşına baktı.

Karşısındaki cevap bekleyen çocuğa döndü tekrar.

"Bilmiyorum." demekle yetindi.

Ne ara ağlamaya başlamıştı? Ve neden birden bire ağlıyordu? Her şey çok garipti ama aynı zamanda sanki içinde uzun zamandan beri eksik olan bir şey tamamlanmış gibi hissediyordu. Bir yapbozun son parçasını bulmak gibiydi.

Eliyle gözlerini silip gülümsedi.

"Ben de Jeong Yunho. Seninle tanıştığıma sevindim."

son

hikayeyi nasıl buldunuz?

if i was born again ~ yungi ~ tamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin