YAZ -2

109 29 81
                                    

GİNNOVA

   Ginnova'da hava, yağmur öncesi bir tatlı serinliğe ve gökyüzünü tamamen kaplayan gri bulutlara sahipti. Rüzgar, Ginnova sokaklarında hafif hafif eserken, gözcü Khan hızla atını sürüyordu. Ginnova kalesini gördüğünde atını daha hızlı sürmeye ve bir an önce kaleye girme isteği uyanmıştı içinde. Bir şeyler onu korkutmuş olmalıydı ki, at üzerinde hızlı hızlı nefes alıyor ve anlatacaklarını unutmamaya çalışıyordu. Khan, Ginnova Muhafızlarının Gözcü koluna ait bir askerdi. Görevi kuzey kasabalara gidip gözcülük yapmaktı. Aynı zamanda ara ara kasabaların herhangi birinde halkın arasına karışırdı. İnsanların krallık hakkında ki düşüncelerini öğrenmeye çalışır, halkın ihtiyaçlarını gözlemlerdi. Bu görevi yerine getirdikten sonra her kaleye dönüşünde rapor verir ve genellikle dillendirdiği şey, kuzey kasabasında ki halkın haydut akınlarına karşı öfkelerinin iyice arttığı ve bu nedenle orada ki hayatın pahalılaştığıyla ilgiliydi. Bu sefer anlatacaklarına kendisi bile inanamıyor ancak görülen şeylerin birçok insan tarafından şahit olunması da onu bir hayli korkutuyordu. Anlatılanlara göre 5 atlı Durak Dağlarının güney batısında kalan, en yakın kasabaya gelmişti. Ancak kasabalılar bu atlıların insanlara benzeyen ancak tamamen siyahlar içinde olduğunu söylemişlerdi. Anlatılanlara bakıldığında bu atlıların oldukça koyu bir tene, simsiyah atlara, siyah kıyafetlere sahip olduğuydu. Öyle ki kimileri bu atlılara oldukça yaklaşmış ancak yüzlerine görememiş. Atların ve üstündekilerin gözlerinin dahi tamamen siyah olduğu söylenmiş. Gözcü Khan, bu ilginç hikayeyi daha çocukken annesinden duymuştu. Annesinin anlattığı masala göre eski insanlar ve onların geceden doğma askerlerinden söz ediliyordu. Khan, bu masal ve insanların anlattıklarına dikkat edince, aralarında fazlasıyla bir benzerlik olduğunu ve bu masalın bir zamanlar gerçekten yaşanmış olacağını düşündü.

   Ginnova Kalesi, zaman geçtikçe önünde büyüyor, yaklaştığını anlıyordu. Khan'ın ilerlediği yol oldukça düz ve etrafı yeni filizlenmiş ekinlerle kaplıydı, sağı ve solu, neredeyse yeşil rengini almış uçsuz bucaksız bir deniz gibiydi. Güneş hemen arkasından vuruyor ve kendi gölgesini yakalamaya çalışırcasına atını hızla sürmeye devam ediyordu. Ginnova'nın girişine oldukça yaklaştığında, koyu haki rengine sahip kumaş pantolonunun, sol bacağının dışa bakan yanındaki cebinden, Ginnova gözcülerine has bir flama çıkardı. Bu flamayı burçların üzerinde etrafı gözleyen 6 askere hızlı bir şekilde sağa-sola, yukarı- aşağı düzensiz bir biçimde sallayarak, gözcü olduğunu belirtti. Flama koyu krem rengi zemin üzerinde, göz kapakları kısılmış bir göze sahipti. Bu gözün sınırları oldukça parlak ve canlı bir kırmızı rengindeydi ve göz bebeğinin rengini anlamak ise biraz güçtü, mat siyah yada oldukça koyu bir gri rengine sahipti. Gözün sınırlarının hizasından, çapı gittikçe artan ve siyah bir dürbün de bulunuyordu. Burçların üzerinde ki askerlerden birinin elinde bulunan dürbün, Khan'ın geldiğini görebilmesi için o askere yardım etmiş olmalıydı ki, hemen yanında ki askere seslendi. Ve ikisi de belinin altını pek oynatmadan, göğüslerini arkalarına doğru döndürdü ve kafalarını aşağı doğru çevirerek bir şeyler çağırdılar. Çok vakit almadan Ginnova şehir girişinin görkemli kapısı yavaş yavaş açılmaya başladı.
   

   Ginnova şehir girişinin kuzeye bakan aynı zamanda şehrin ana kapısı olarak nitelendirilen bir kapıydı bu. Kapının sağ ve sol sınırlarından aynı hizada, kapının oldukça yukarısında 2 burç, kapının tam orta noktasının hizasında yine aynı yükseklikte ise bir burç bulunuyordu. Her burçta ikişer asker vardı. Kapının her iki yanına doğru, burçların sahip oldukları yüksekliğin altında kalan surlar uzanıyordu. Bu surlar zaman zaman restore edildiyse de görkemli kapı yapıldığından beri hiç el değmemişti. Kıyamet zamanında zarar gören Ginnova surlarının tamiri ve bazı ögelerin yeniden inşası sırasında yapılmıştı bu kapı. Yeniden inşa edilen bu kapı 800 yılı aşkın ayakta duran koca bir çınar gibiydi. Kapının üzerinde insan avucunun boyutu kadar büyüklükte, Togay Krallığında hüküm sürmüş kralların yüzlerinin heykelleri vardı. Bu yüzler Asra-Hint ırkının hüküm sürdüğü topraklarda bulunun, Tanrı Dağları adı verilen dağlardan gelen taşlarla yapılıyordu. Bu taşlar öylesine sert ve oyulması zor bir malzeme olmalıydı ki, bir kralın yüzünü yapmak neredeyse bir ayı bulabiliyordu.

   Khan, ağır ağır açılan ana kapıya geldiğinde, kapı çoktan açılmış, atını hiç hız kesmeden sürmeye devam ediyordu. Şehrin içine doğru biraz ilerlediğinde yolların dönemeçli ve hafif kalabalıklığın etkisiyle hızını azaltmak zorunda kalmıştı. Kuzeyde edindiği raporu sunmak için gideceği Ginnova Kalesine birkaç yüz metre vardı. Kaleye her yaklaştığında heyecanlanıyor ve bu yoğun duyguya korku da ekleniyordu. Kalenin giriş kapısına yaklaştığında, kale girişinin solunda bir barınak vardı. Seyise atını teslim etti ve koşar adımlarla kaleye gireceği kapıya yöneldi. Girişteki muhafızlara flamasını gösterdi ve hiç ağzını açmadan içeriye girdi. Kale sınırlarına girdiğinde, kalenin orta kulesi tüm haşmetiyle göğü yarıyordu. Khan anlatacaklarını dinleyecek olan Kralı 2. Jared 'in (Jay) orada olacağını düşünüyor ve soğuk terler atıyordu.

   Kral Jay ve devlet yöneticilerinin olduğu toplantı salonunun kapısı çalındı. Khan içeriye birkaç adım attı ve önüne eğilerek saygı gösterdi. Jay'in yüzünde agresifliğin ve yorgunluğun belirtileri vardı. Omuzlarına dökülen uzun ve kıvrık saçlarının bir parçası alnının bir bölümünü kapatıyor, sağ gözünün yanından çenesine doğru iniyordu. Başını önündeki masaya doğru eğmiş ve toplantıda aldıkları kararları tekrar gözden geçiriyordu. Khan sessiz bir şekilde odanın yeteri kadar ışık almayan loş bir yerine geçti ve sessizliğini korumaya devam etti. Henüz söz hakkı verilmemişti.

''Ekinlerimizin bu yıl tüm Ginnova'ya yeteceğinden emin değilim, sayın Barlon.''

diye seslendi iki sıra sağında oturan ekonomiyle ilgilenen bakanına, sesinde memnuniyetsizlik ve aşağılayıcı bir tavır vardı. Jay, oldukça adil ve merhametliydi. Ancak ciddi bir yapıya sahip olması onu pek de öyle göstermiyordu. Onun sahip olduğu tüm özellikleri ancak eşi Cloudy biliyordu. Sahip olduğu tek oğlu Wonn bile babasının ne zaman, ne yapacağını pek kestiremiyor ve onun zekasına hayranlık duyuyordu.
   Jay, seslendikten sonra kafasını pek kaldırmadan gözlerini Barlon'a dikmişti. Ciddi görünmesinin haricinde, yüzünden veya bedeninden herhangi bir duyguyu, düşünceyi anlamak mümkün değildi. Nasıl oluyor da Jay duygu ve düşüncelerini bu denli saklama yetisine sahip olabiliyordu.

''Lordum'' diye söz başlayan Barlon, bir an duraksadı ve oturduğu koltuktan doğruldu. Yaşından ötürü sesi nefesiyle karışıyor olmalıydı. Oldukça çatallaşan bu sese karşı, hemen solunda oturan ordu başı Vyroth pek tahammül edemiyordu. Kısa süreli bu duraksamanın ardından sözlerine devam etti.

''Biliyorsunuz ki bu yıl için elimizden gelen her şeyi yaptık. Akınlara karşı maruz kalacağımız zarara karşı, ek işçi bile çalıştırdık. İşlenebilir topraklarımızın neredeyse tamamını kullanıyoruz. Dilerseniz diğer hanedanlarımızdan isteyebiliriz.'' dedi ve konuyu kendi üstünden savurdu.
   Barlon'un yaşlı olmasının avantajlarından biri de tecrübe sahibi olmasıydı. Öyle ki Jay'in dedesi 1. Jared döneminde de ekonomi yöneticisiydi. 1. Jared, kasabada gezinirken bir satıcıyla karşılaşmış. Koyu bir sohbete dalınmış ve satıcının çırağı olan Barlon'un zekasından ve matematiğinden bir hayli etkilenmişti. Jared onun iyi bir eğitim almasını sağlamış ve daha sonra devletin yöneticilerinden biri yapmasıyla başlamıştı tüm hikayesi.
   Barlon'un bu sözlerinden sonra Jay ağır ağır gözlerinin masanın üzerinde, önünde, duran kağıtlara çevirdi. Bu konuyu daha sonra düşünmek ve Barlon'la görüşmek için ertelemişti. Kafasını yukarıya kaldırdığında gözleri Khan ile buluşmuştu. Gözlerini ondan ayırmadan, ''Önemli bir sözünüz yok çekilebilirsiniz.'' dedi. Herkes masadan birer birer kalkarken, ordunun başı olan Vyroth hala oturmaya devam ediyordu. Barlon ise, kambur ve ağır ağır yürüyeceği yola daha başlamadan masadan kalkmaya çalışmakla uğraştı. Oturduğu koltuktan kalkabilmesi için, kendisini ve oturduğu koltuğu eliyle masadan destek alarak geriye doğru itmeye çalıştı. Yaşlılığın getirdiği mükafatla pek de bunu başarabilmiş değildi. Jay ve Vyroth, belli etmeden Barlon'u göz ucuyla izliyorlardı. Barlon bu durumun farkına varmış olmalıydı ki biraz daha acele etmeye çalıştı ancak yine başarısızlık onu yakalamıştı. Vyroth sabrına yenik düştü ve sağ ayağını kullanarak, Barlon'un oturduğu koltuğun sol ön ayağından bir buçuk karış kadar geriye doğru itti. Barlon daha öncesinden bu hareketi bekliyormuşçasına tebessüm ederek teşekkürlerini sundu. Ardından gözelerini Jay'e doğrultarak öne eğildi. Kambur ve ağır yürüyüşü sebebiyle yerde sürünüyor gibi görünüyordu. Odanın kapısından dışarıya çıkana kadar Vyroth nefretle gözlerini ona dikmişti.

Sert Rüzgarlar Serisi -IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin