Ruhumun daraldığını hissettim az önce. Bir adım atılmaz mı?
Ben atamadım.
Son bir derin nefes alıp her şeyi karşıma alırcasına baktım penceremden dalları örselenmiş, kurumaya yüz tutmuş ama tek yaprağında filiz olan ihtişamlı süsü veren ağaca. İçim öyle kırık öyle bitkin ki güneşin doğması beni mutsuz etti. Sarı geniş koltuğumdan doğrulup bir sigara içtim önce.
Yorgundum.
Kimi ne için neden arayacağımı düşündüm biraz ve bir hışımla telefonumu kurcalamaya başladım. Hep sıradan fotoğraflar bana anlam veren ama hayatımda etkisini düşünmediğim şarkılar.
Bu yazıma kadar hep karamsar bi iç dünyasını yansıttım size hep böyle miydi sahiden?Kapı çaldı, gelen kim dersiniz...
Önce kilidi açtım sonra bakmak istedim mercekten. Evet gelen oydu. Kapının hemen yanında duran kırık rengi solmuş aynamdan son kez baktım kendime.
İyisin demedim hiç.
-Gülümse.
Açtım ve saçlarımı savurup, hoşgeldiiiin..
Beklediğim tepki hiçte şaşırtıcı olmadan ;
Nasılsın her şey yolunda mı diyip salona doğru yöneldi. Aradığı tek şey mini dolabımda hiç eksilmeyen içkiler.
İster misin ?
Alaycı bakışımla anladı aslında.
Bu evi sadece otel gibi kullanmasından bıktım artık.
İki yudum içip sandalyeyi çekti uzun süre koridora baktı.
Yedi yıl sonra ilk kez böyle bakıyordu o koridora.
Ben ağlamaya başladım ve şuan sadece bunu yapabilirdim.
Hatırlıyor musun dedi sesi inceldi ağlamaklı.
Evet! Evet!
Öldü dedim o bizimle değil artık kendime defalarca bunu tekrarladım.
Bir ses geldi çerçevem paramparça.
Oda benimle beraber koştu geldigini sandık bi an
Gelmesi mümkün olmayan anımsanamazdı. Rüzgar öyle esiyordu ki camı çerçeveyi kırarcasına savurdu kendini. İşte dedim bu hava beni bi nebze olsun gülümsetti.
Ecca benim lise arkadaşımdı. Valence öldükten sonra dağıldık. Hala içimizde kalan en acı şeydi onun gidişi.
Akşam oluyordu henüz ne yiyeceğini bilmeden önce salata yapmaya başladım. Günlerdir alışveriş yapmadığım için düzgün birşeyler yoktu.
Su kaynar kaynamaz makarnayı attım.
Ne yazık ki bu benim umutlarım kadar dağınıktı. Bir dakika Ecca nerde! Zaman zaman kendi ismimi bile unutuyorum buna şaşırmadım. Neyse ki bir ses duydum.
Çok acıktım , biraz daha hızlı...
Ben bu eve ya hizmetçiydim ya da o sabrımı ölçmek istedi. Duymazdan gelerek :
- Tabakları götürebilirsin!
- Aa hemen !
Evet her şey berbatken bile masaya mumu yaktım ince bir fon müziği...
Yunan şarkıları kulağıma hep hoş gelir,içim daha huzurlu sanki. Suyumu yudumladım ve Ecca yediği şeyleri toparlama başladı. Ama neden ? Hani ben yapmaya alışkın hizmetçi... İç sesim tabi ki bu. Bırakayım toplasın.
Telefonum çaldı. Ve kararlı kararsız numaraya baktım.
Kenara attım. Kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ayrıca ben bunları düşünmeyeli çok zaman geçti. Telefonum 2.kez çalmadı. Ve şunu söylerim daima kendime :
"Zamanın iyileştirdiği kendini unutma.
Sen bazı anlar sen değildin. Bir sabah uyandın ve her sabah yine bir gece oldu. Kendimin farkına vardım. Alışıtığım hergün için yeniden uyandım.
Normalde yapmazdım ama Ecca'ya şunu sordum:
Ne zaman gidiyorsun? Saat gün vs...
- Yarın sabah 7 de döneceğim yurda.
- Yurt ?????
Yanımdan uzaklaştı. Demek ki kendi evi yoktu. Zaten ailesi istememişti onu. Bir kez gittiğimi hatırlıyorum onun evine. Peki neden yurt.
Ecca başına buyruk ama düşünceli bir arkadaşımdır.
Üzüldüm.
Ama konuşmak istemedim. Kimsenin hayatını merak etmemeye , tamamen bencil olup sadece kendi dünyamı ele aldım.