"KORKUYORUM"

101 5 0
                                    

Günümüz...

Günler geçmişti. Burakla aramızdaki buzlar azda olsa erimişti.

Dışarıdan baktığınızda burağın serseri yada çapkın bir tip olduğunu düşünebilirsiniz. İlk başta bende öyle düşünmüştüm. O insanları kırmayı seven, bencil, ukalanın teki olabilir. Fakat onunla aynı sırada oturmak, onun nasıl biri olduğunu anlamamı sağladı.

Bir çok kez göz göze geldik. Gözlerine her baktığımda acı çeken birini gördüm. Ne zaman konuşsa hep birşeyler eksik kalıyordu. Bazen deftere karaladığı şeyleri görüyorum. Yazdıklarını okuyamıyordum ama çizdiklerini görüyordum. Bir keresinde kafatası çizmiş, baş kısmınaysa soru işaretleri koymuştu ve karalamıştı. Ne anlatmak istiyordu. Kafasını karıştıran şeyler nelerdi.

Benim yanımda otururken çok farklı bir insan oluyordu ama arkadaşlarının yanındayken onu tanıyamıyordum. Neden böyle davranıyordu?

Burak ilk derse gelmemişti. Tenefüste ecrin yanıma gelip "nasıl gidiyor?" Diye sordu. "Bildiğin gibi. Okul ve ev. Sıkıcılık abidesiyim." Dedim surat asarak. "Ozaman akşam partiye geliyorsun." Derken burak içeri girdi. "Ne partisi" dedim ecrin yanımdan kalkarken. "Akşam 6 da hazır ol." Konuşmama fırsat vermeden yanımdan ayrıldı. Arkasından seslenerek "ben gelemem." Desemde duymamazlıktan geldi.

Buda neydiki şimdi. Ne partisi bu. Eve gidip depresyonuma kaldığım yerden devam etmek istiyorum. "Gelemem de ne demek. O partide olmazsan, kavalyem kim olucak." Dedi burak yanıma otururken. "Bay ukula, sizin kavalyeniz olucağımıda nereden çıkardınız. Neyseki gelmiyorum." Dedim. Aynı onun yaptığı gibi. Pis pis sırıtarak.

"Ah evet. Geliyorsunuz. Zorundasınız ve benim kavalyemsiniz. Bayan sulugöz."

"Ne demek zorundayım. Hem ben sulugöz değilim. APTAL." dedim. Bu çocuk değişmezdi. Onun için düşündüğüm bütün iyi şeylerin bir yanılgı olduğunu anladım. "Bu parti senin için düzenlendi. Hoşgeldin partisi. Ve ben düzenliyorum. Kavalyem olucaksın." Diyerek kapıya yöneldi. "Senden böyle birşey isteyen olmadı. İptal et umrumda değil ben gelmiyorum." Dedim. Kapıdan çıkacakken arkasını dönüp o cool sesiyle "sen bilirsin" diyerek göz kırptı. Lanet olası şehrin lanet olası ukala çocuğu. Beni sinir etmekten başka hiç bir şey yapmıyor.

Bir dakika...

Nereye gitti bu. Hoca birazdan derse giricekti ve o ortalıkta yok. Derse girmeyecekse neden geldi ki. "Tabi yaa" dedim sınıftakilerin dikkatini çekerek. Fazla sesli düşünmüşüm. Beni partiye davet etmek için geldi. Üzgünüm bay ukala. Bütün emeklerinizi boşa çıkaracağım.

Okul çıkışında ecrinle birlikte yürüyorduk. Ecrin bana ilkokul aşkından bahsediyordu ki bay ukala, burak okanın karşımdan geliyor olduğunu gördüm.

"Partiye gelmiyordunuz değil mi?"

"O parti için şurdan şuraya adımımı atmam." Deken kendimi havalanmış, uçan bir kuş gibi hissettim. Beni sırtına almıştı bay ukala. "Bırak beni. Neyapıyorsun?" Dedim sırtına vurarak. O ise hiç istifini bozmadan yürüdü. "Seni partiye hazırlamaya gidiyoruz." Dedi. "Ne sanıyorsun kendini. Bırak beni." Derken sesim titremiş, gözlerimde sulanmaya başlamıştı. O an kendimi çok kötü hissetmiştim. Etraftakilerse sadece bize bakıyordu. Beni omuzundan indirdi yavaşça. "Birileri ben sulugöz değilim demişti sanki." Beni yere indirdiği an gözleri değdi gözlerime. Kaçmak istedim. Kalbimin kabuk tutmuş yaralarını hissettim. Yeniden kanamayı bekler gibi attı kalbim.

"Hey.. iyimisin.. cennet neden ağlıyorsun. Eğer ben..."

"Benden uzak dur burak. Senden korkuyorum." Derken koşmaya başladım. Gidebildiğim kadar uzağa koştum. Allahtan okulda etek giymiyorduk. Yoksa bu kadar rahat koşamazdım.

Okuldan elli metre kadar uzaklaşmıştım.

Ağlarken önümü net göremiyordum. Yanlışlıkla birine çarpıp yere yığılmıştım. Kahretsin, pantolun dizi yırtılmıştı. Dizimse biraz kanıyor ve acıyordu. Ben dizimle uğraşırken, çarptığım çocuk "neden korkuyorsun." Diyince onun burak olduğunu anladım. Hemen ayağa kalkıp uzaklaşmak istiyodum. Dizim yüzümden doğrulmakta zorluk çekiyordum. Kaçamıyordum.Yani köşeye sıkışmıştım. Bu yüzden cevap vermek zorundaydım. Doğru kelimeleri seçmeliydim. Gitmesi için. "Sana aşık olmaktan korkuyorum." Kahretsin ne dedim ben. Doğru kelime bunlar değildi. Oldu olası "benim imkansız aşkıma benziyorsun. Bu yüzden korkuyorum. " Deseydim. Sanırım bu kısmıda sesli düşünmüşüm. Kahretsin!

"Hmm. İmkansız aşkın he.. ne yaptıki sana bu kadar korkucak" sırıtarak söylemişti bunu. "Seni ilgilendirmez" dedim dişlerimi sıkarak. Herşeyi batırmıştım. Lanet olası dizim yüzünden. Saçlarıma dokundu. Bir tutam aldı ve kokladı "ben seni üzmem." Derken gayet ciddiydi. "Benden uzak dur." Derken daha da ciddi olmaya çalıştım. Ne yazık ki dizimin acısından pek beceremedim. Kafasını hayır anlamında salladı.

Gözlerine bakmak istemiyorum. Mustafa gibi gözlerinden gülerek bakıyordu çünkü. Kahretsin! Ona benzeyen herşeyden uzak durucaktım.

'Burak okan' deftere karaladığı şeylerden, bilmediğim sorunları olduğu; hareketleriyle ve konuşmasıyla mustafayı hatırlatan, lanet olası şehrin lanet olası çocuğu. "Neden ben" gözlerine bakmaya çalıştım öfkeyle. Olmadı. "Çünkü benim gibisin korkak." Gözlerime kenetlenmişti. Ne kadar kaçmaya çalışsamda beni orda bulmaya çalışıyordu. Kalbime dokunmaktı tek amacı. "Ben korkak değilim. Sadece..ben..senden korkuyorum." konuşamıyordum. Tüm sözcükler anlamını yitirmiş, derdimi anlatmama yetmiyordu.

Kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı. Duvara yasladı ve yüzeme dokundu. "Sen benden değil, gerçeklerden korkuyorsun. Hangi kelime rahatlatır ki, yaşamak için ölen şu bedenini." Anlıma bir buse kondurdu ve döndü gitti. Hep yaptığı gibi. Aklımı aldı ve gitti.

YAŞAMAK İÇİN ÖLMEK (askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin