Bölüm 5 : Yalanlar
━
Çıplak ayaklarının mermerde yankılanan çıpçıp sesiyle yürürken yüzünde babasını gururlandıracak olmanın verdiği tebessümü taşıyordu. Bir elinde daha hiç yakılmamış bir mum , diğer elinde Bayan Eve'in yetiştirdiği taptaze çiçeklerinden koparıp yaptığı bir buket vardı. Bu defa babası onun ne kadar büyüdüğünden bahsedip çiçekleri tek başına toplamasını istemiş , yalnızca ondan özellikle bir tane gecesefası getirmesini dilemişti.
Çünkü gecesefası onun en sevdiklerindendi.
Dilediği yere vardığında aralık olan kapıyı elleri dolu olduğu için ayağıyla ittirerek içeri süzüldü. Babası hemen karşısındaki duvara diz çökmüş , gün içinde gördüğü asil halinin yerine boynu bükük bir halde bir şeyler mırıldandığını duymuştu. Yüzündeki tebessümü silmeden poposuyla kapıyı ittirip kapattı ve heyecanla babasına doğru koşarak çiçekleri neredeyse gözüne soktu.
"Bak baba! Hepsinden topladım. Bir tane de gecesefası getirdim."
Babası hala kendine bakmıyordu. Perçemlerinin gölgesi gözlerini tamamen örtmüştü ancak dikkatli baktığında çenesinden süzülen damlaları fark etti küçük çocuk. Tebessümü yüzünde donup kaldığında bunun yersiz olduğunu fark edip hemencecik ciddileşti ve o da babasının yanına diz çöktükten sonra çiçekleri önlerindeki tablonun yanına bıraktı. Babası kendi mumunu çoktan yakmış görünüyordu. O da mumunun ipini babasınınkine yaklaştırdı ve yaktıktan sonra kendi önüne mumu yerleştirip ellerini dizlerine koyarak beklemeye başladı. Resimde gezdirdi gözlerini. Bir çizim olmasına rağmen gözleri ışıl ışıl parlayan annesi yer alıyordu tuvalde. Yaşasa yine böyle mi bakardı? Acaba yeryüzünü terk ettiğinde gözlerindeki ışıltı da yok olmuş muydu?
Babasının mırıldanması bittiğinde hafifçe kıpırdandığını duydu. Ardından başını ona çevirdiğinde zaten kendisine baktığını gördü. Yüzünü temizleyip yarım yamalak bir gülümsemeyle oğlunun başını okşadıktan sonra topladığı çiçeklere gitti elleri. İçlerinden küçük , beyaz gecesefasını özenle ayırıp tuvalin hemen üzerine bıraktı. Babasının her hareketini dikkatle izleyen çocuk , küçük kalbine aniden binen huzursuzlukla kaşlarını çattı önce. Ardından aklını kemirip durmaya başlayan ve onu endişeye sokan şeyi birden bire babasına dönüp elini onun dizlerine koyarak sordu.
"Baba...sen de bir gün annem gibi gidecek misin?"
Bir cevap bekliyordu ancak alacağı cevaptan da ölesiye korkuyordu. Ya yapayalnız kalırsa ne yapardı o zaman? Dizlerinin üzerinde yükselerek babasına biraz daha yaklaştı bir cevap bekleyerek. Ancak cevap vermek bir kenara dursun, babasının yüzü gittikçe ifadesizleşmeye başlamıştı. Öyle ki çenesinde biriken yaşlar bile sanki aniden yok olmuş , yüzüne yansıyan kalbinin acısını bile hissedemez olmuştu küçük çocuk. Yalnızca boş bir suratla yavaşça döndürdü başını oğluna doğru. O anda dizlerine tutunduğu babası aniden bir boşluktan aşağı düşmeye başladı. Bulunduğu yer rengini yitirmeye , yavaş yavaş yok olmaya başlamıştı. Etrafında yalnızca siyah hakim olana , bir boşlukta süzülene dek devam etti bu işkence. Çığlık atmak istedi ama bunu yapabilecek havayı ciğerlerinde bulamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEGORYA | Hiddlesworth
FanfictionLegorya Prensi Thomas, her şeyi kaybettiği anda yanında hiç ummadığı birini bulur.