bölüm 6

30 3 0
                                    

Keyifli okumalar ❤

Artık fazlasıyla gıcık olmuştum bu adama. Söylene söylene eşyalarımı toplayıp, valizimi atar gibi kapının önüne attım.

Neredeyse hiç konuşmadan, geçti zaman, yemek hazırladım yediler, çay yaptım içtiler. Maşallah yaralı olmalarına rağmen iştahları yerindeydi.

Aynı soy ismi taşıdığım bu adama baktıkça içimden yaka paça tutup dışarı atmak geliyordu. Bu ne havaydı yaa, nerede yetişmişti bu adam. Hem belli sulak yerde büyümüş. Boyu iki metre vardır herhalde.

Göz göze gelince hayırdır der gibi bir bakış attı bana. Hay Allah, çok dikkatli mi baktım acaba? Dışarıdan sesler gelmeye başlamıştı. İki ihtimal vardı, ya jandarmalar gelmişti, yada aradıkları bakanın bizi almaya gönderdikleri.

Hemen pencereden dışarı baktım ama görünürde kimseler yoktu. Cihangir ve Selim arka pencereye bakıyorlardı. "Geldiler" dedi ikisi birden.

Gayri ihtiyarı hem korku hem heyecanla "kim geldi" dedim. Cihangir alaycı bir suratla "bizimkiler, bizi almaya geldiler"dedi. Yüzünde ki çizikler bile gülüyordu sevincinden.

En mutsuz bendim, nereye, kime gidiyordum. Başıma daha neler gelecekti acaba? Ya yanlış yapıyorsam? Kapı çaldı o ara.

Yerimden kalkmadım. Tekrar çaldı, yine kıpırdamadım. Sinirli bir suratla Cihangir, "kapıyı açacak mısın" diye sordu.

Artık ağlamak istiyordum, ben kendi halinda bir yurdum vatandaşıydım yaa. Benim ayağım taşa bile takılmazdı. Öyle dikkatli, öyle sakin biriydim.

Kapı çalıyordu, ben oturuyordum, Cihangir sinirle soluyordu. Selim sedirden güç alarak yavaşça kalkıp kapıyı açtı. Elinde bezden sedyelerle dört adam geldi içeri.

Öyle askeri kıyafetli falan degillerdi. Ayrıca neyle geldiler, bizi neyle ve nereye götürecekler hiç bir fikrim yoktu. Sedyeleri açıp Selim'i ve Cihangir'i dikkatli bit şekilde yatırdılar.

En dikkat çekici durum adamların neredeyse hiç konuşmaması, ve bizimkilerin sakin sakin sedyelere yatmasıydı. Bende hala öylece duruyordum.

Selim'i alıp götürdüler, Cihangir'i de kaldırıp kapıya yöneldiklerinde "haydi, ne bekliyorsun" dedi, sinirli sinirli. Sanırım başka şansım yoktu.

Burada kalınca başıma geleceklerle tek başıma mücadele edip edemeyeceğimi bilmiyordum. Ama nereye götürüldüğümü de bilmiyordum. Kısacası iki uçlu boklu değnekti.

Kaderime boyun eğip valizimi, sırt çantamı, ve elimde ki kutuyu zar zor alıp kapıdan, adamların arkasından çıktım.

Arka tarafa yönelince dağın tepesinde duran helikopteri gördüm. Gördüm görmesine de, elim kolum dolu, kar içinde bu dağı nasıl çıkacaktım? Ayrıca kimse ne durumda olduğumla ilgilenmiyordu.

Arkasına dönüp bakan da yoktu. O kadar hızlı dağa tırmandılar ki ben aval aval bakarken çoktan helikoptere binmişlerdi.

Sonra iki adam helikopterden çıktı ve yanıma doğru hızlıca geldi. Elimde ki ve sırtımda ki çantaları alıp bana elleriyle helikoptere doğru yol gösterdiler. Acaba konuşamıyorlar mıydı?

Tıpış tıpış düştüm peşlerine, onların düz yolda yürüyormuş gibi çıktıkları dağı, ben düşe kalka, bata çıka, kısacası sürüne sürüne çıkmaya çalışıyordum.

Dün gece iki yaralı adamla bu yokuşu inişimi düşününce, kendime şaşırdım. Nasıl başarmıştım acaba? Demek ki paniğin verdiği adrenalinle olabilmişti.

Beni beklemekten sıkılmış bir grup insanın yanına varabilmiştim neyse ki. Helikoptere binip yerleştim. İlk kez biniyordum, heyecanlanmıştım. Korkuyordum üstelik.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 27, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Aybüke...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin