first day

22 4 1
                                    

Bir varmış bir yokmuş. Bir ülkenin bir kasabasında mutlu bir genç yaşarmış. Bu genç mutluymuş mutlu olmasına ama ruhunun derinliklerine kendisinin bile bilmediği bir kırgınlığı varmış. Anne ve babasını hiç tanımamış bu genç. Ama onu kendi evlatları gibi yetiştiren teyzesi ve eniştesi varmış. Bir de kuzeni. Bir gün bile oturup 'Bunlar neden benim başıma gelmiş.' diye düşünmemiş. Üçü de ona hiç yabancılık çektirmemiş. Ta ki kuzeni büyüyen kadar...

☆*

"Ne yani iki saat önceden ders saati değiştirme gibi bir hakkınız var mı?" Ben tüm sinirimle adama sorarken adam artık öğrencilerden bıkmış ifadesiyle bana bakıyordu. "Haber verildiği sürece, evet." Adamın verdiği cevapla sinir katsayım iyice artıyordu. Olay şuydu; bugün üniversitenin ilk günüydü ve ilk ders saat ondaydı. Bende geç kalmamak için saat dokuzda kalkmış dokuz buçukta da kampüse varmıştım. Sosyal bilimler fakültesinin binasına gelip amfimi bulduğumda ise ona yirmi vardı. Ama manzara hiç de beklediğim gibi değildi. Bir sürü öğrenci dışarıda bekliyordu ve oldukça siniri idiler. Arkamda konuşan kızlardan öğrenmiştim ki, profesörün işi çıktığı için saat sekizde öğrenci işlerinden herkese mail atılmış ve ders saat dokuza çekilmişti. Normal saatte gelenleri ise profesör içeri almıyordu. Telefonumu çıkarınca cidden de saat sekizde mail atıldığını fark etmiştim.

Ve işte şu an bu olanlar yüzünden öğrenci işlerindeki bu hayattan bezmiş adamla tartışıyordum. "Bakın Bay...-" başımı adamın masasındaki isimliğe eğdim. "...Bay Jung, kimse bizim dersimiz erkene çekilmiş mi diye bir saat erken kalkmaz. Biz de zamanımızı sizin yaptığınız listeye göre planlıyoruz. Bu kadar öğrenciyi mağdur edemezsiniz." Umutla yüzüne baktığımda aynı bıkkınlıkla yeniden konuştu. "Üzgünüm derse kimse gelmeseydi belki dilekçe hakkınız doğabilirdi ama derse bir kişi bile gelse bu olayın mümkünlüğünü kanıtladığı içın öğrenciler haksız konuma düşer." Adamın her kelimesiyle katlanan sinirimi bastırmaya çalışarak tekrar konuştum "Ya bir kaç kişi manyak gibi sabahın köründe kalktıysa ben niye bunun cezasını çekiyorum. Ben niye dersimden saatler önce kalkayım bunu düşünmüyor musunuz?" Bay Jung'un sabrı taşmış olacak ki sesini yükseltip kaşlarını çatarak konuştu "Bakın Bay Nakamoto sizin saat kaçta kalkmış olduğunuz beni zerre ilgilendirmiyor. Ben her şeyi yönetmeliğe uygun yaptım. Ayrıca tek uğraştığım dönem siz değilsiniz ve biraz daha ısrar ederseniz idareye karşı çıkma ve düzeni bozmadan size uyarı vereceğim. Umarım yeterince açık olmuştur."

"İyi de bun-" tam tekrar itiraz edeceğim sırada birden biri kolunu omzuma attı ve konuşmaya başladı "Ah, merhaba Bay Jung. Siz onun kusuruna bakmayın. Bilirsiniz birinci sınıflar işte" Kafamı kolun sahibine çevirip ne olduğunu soracaktım ki susmam için omzumu sıktı. Yanıma gelen çocuğu görünce Bay Jung'un yüzü ,ne kadar olabilirse, sevecen bir hal aldı. "Oo Youngho. Şu birinci sınıfları bir yoklayın, her şeye baş kaldırmaya meyilliler" Adının Youngho olduğunu öğrendiğim çocuk gülerek cevap verdi "Siz merak etmeyin Bay Jung biz hallederiz. Ayrıca bugün harika görünüyorsunuz." Sözünü birdikten sonra kolunu omzumdan çekmeden beni arkaya döndürüp odadan çıkardı. Odadan çıktığımız gibi kolunu itirdim.

"Ne halt ettiğini sanıyorsun sen?"

"Hey insan hem kurtarıcısı hem de kıdemlisi olan biriyle böyle mı konuşur?"

Bu da neydi şimdi? Minnettar falan mı olmamı bekliyordu? Eğer öyle ise çok yanılıyordu çünkü işime karışan insanlara minnet yerine öfke duyardım genellikle. Tabii bunun genellikle insanlara öfke duymamla da alakası olabilir. Sessiz kalıp sinirle suratına baktığımdan olacak ki rahatsız olup ensesini kaşıdı.

"Bak burada ilk günün Bay Jung'u ve takıntılı Dae'yi tanımazsın. Onlar bu fakültede fikirlerine karşı çıkıp sorun çıkartmak isteyeceğin en son kişiler."

Broken | YuWinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin