veda çiçeklerinin sürgülenişindeki kanamaların kimsesizliği

250 44 298
                                    

Tek bölümlük bir hikâyeme daha hoş geldiniz.

Bir süredir zihnimde dolanan kurgu olduğu için, yazmaya cesaret edememiştim. Yazmaya cesaret etsem bile, güzel yaşamıyordum. İçime sinmiyordu, siliyordum direkt.

Başlangıç tarihinizi bu kısma alayım.

Emeğe saygı açısından okurken satır arası yorum yapmayı unutmayın lütfen.

Sizi seviyorum.

İyi okumalar dilerim.

*

Multimedia: Lily'nin geçmişteki hâli.

Lily, denizin koyu kasvetini tüttürüyor, ayaklarını okyanusun içine sarkıtıyordu. Oturduğu kıyının uzantısı koya bulanmış, yemyeşil sularla kararmıştı. Okyanusun diğer kıyısı alacalı bir şekilde parlarken, gecenin yanıp sönen lambaları içtiği sigaraya eşlik ediyordu.

Belli belirsiz aydınlıklar görürken hafifçe tebessüm etti. Okyanusun bir diğer tarafında ada görmüştü. Kendi başına ayakta durmaya çalışan yalnız bir adaydı bu. Doğru düzgün rengi bile yoktu, silikti, insanlar için görünmezdi. Kimsesizleşmiş bir ada... Ne kadar da kendisine benziyordu.

Okyanusun dalgaları oturduğu kıyıya çarparken, içindeki suküneti canlandıracak herhangi bir hissiyatta bulunmuyordu.

Önündeki üç beş taka, her birinin bayrakları diğerine nispet yaparcasına dalgalanarak, ağır ağır sallanıyor. Su ise her zamankinden daha çiğ, karanlığı sessizliğini bastırıyor.

Kafasında dönüp duran düşünceleri, kısa siyah saçlarının uçlarına dolanıyor. Bu iğrenç hissiyat midesini bulandırıyor. Yavaş yavaş ayaklarını çıkartmaya çalışırken, bir şeyin parmaklarını kestiğini fark ediyor. Ayaklarını inleyerek sudan çıkarttığında bu lanet olası demir oklarının neden suya atıldığını düşünüyor.

Parmak uçlarına batan keskin, sivri uçlu demir oku ayağından çıkartırken, okların uçlarının bağlandığı bitimde sarı; arıya benzeyen çiçekleri fark ediyor.

Veda çiçekleri.

Normalde, demir ok ince olduğu için okyanusta batması gerekmez miydi?

Zihnindeki düşünceler daha da ağırlaşıyor ve aynı zaman içerisinde göz kapakları sancıyor. Canı yandığı için şakaklarını ovarken, her şeyin bir fotoğraf karesi kadar düzgün olduğunu fark etmeksizin, etrafı inceliyor. Bulanık, sessiz ve yalnız...

Yıldızlar, ağaçlar, toprak ve ay. Her şey yerli yerinde. Bir sivrisinek vızıltısıyla bile bozulmuyor rahatı, Lily'nin. Sanki bir define çıkar umuduyla, ince kum taneleriyle sarılı mavi terliklerini sürtüyor yere. Ufka doğru bakıyor, belki bir hareketlenme olur diye, ancak olmuyor. Beklentisi boşa çıkıyor.

Naif parmaklarından sızlayan kan, elbisesine damlıyor. Kumları avuç içlerine dolduruyor, sanki bu kumların nefes aldığını hissediyor. Biliyor, kendisi nefes almıyor. Sadece nefes almaya mahkum edilmiş, bu yüzden kumları sıkıp yeniden ait olduğu yere bırakıyor. Her cansız varlık, onun için yeni bir varlıktan daha öte bir şey, bunu biliyor. Maddeleri, objeleri, ya da herhangi bir cansız varlık tarafından sevilme ihtiyacına yüz tutuyor.

Ağaçların köklerine eğiliyor, bakıyor. Fazla kahverengi, toprak gibi. Ya da bir ölüm gibi, amansız bir hastalığın pençesinde dolanan insanlardan farksız. Okyanustan topladığı suları yanında bulunan şişeye dolduruyor ve ağaçların köklerinden başlayarak her yerine suyu yediriyor. Ben yaşayamadım, başkaları yaşasın diye düşünüyor.

lily, veda sancısı eşiğindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin