"Kookoo!"Seokjin hyung bana taktığı saçma lakabı bütün koridoru inletecek şekilde bağırarak sırtıma atlamıştı. Olacakları biliyordum, benden onu sınıfa kadar taşımamı isteyecekti.
"Kookoo, hyungun bütün gece ders çalıştı ve sizin içinde notlar çıkardı. Onu kantine kadar taşıyarak ödüllendireceksin öyle değil mi?"
Dediğim gibi de olmuştu.. Seokjin hyung gördüğüm en çatlak ve anlaşılmaz insandı. Benden yaşça büyüktü fakat onun yanında kendimi asla en küçük gibi hissetmiyordum.
"Ne notlarından bahsediyorsun, seninle aynı sınıfta bile değilim. Kendine daha iyi bahaneler bulmalısın hyung."
Boynuma sarılı kollarından tutup onu sırtımdan itmem ve onun Yoongi hyungun üstüne düşmesi bir olmuştu. Yoongi hyungun Seokjin hyunga bağırması ve Seokjin hyungun suçlunun kendisi değilde ben olduğumu söyleyerek çemkirmesinden usanıp ikiliyi arkamda bırakarak kantine ilerledim. İlerlediğimi gören abilerimde zaten peşimden söylene söylene gelmişti.
"Ah ah! Ben sana yıllarca bakayım büyüteyim sen beni birkaç merdiven çıkartıp taşıyama. Besle kargayı oysun gözünü diye boşuna dememiş işte sevgili atam."
"Dışarıdan bakan birinin senin mi beni yoksa benim mi seni büyüttüğünü anlamayacağından eminim. Üstelik unutma, zeka yaşım seninkinden fazla. Hem o ata sözünü senin atalarının söylediğini nereden biliyorsun? Kesin benim atalarım söylemiştir."
Seokjin hyunga çemkirmem bitince annesine trip atan beş yaşındaki çocuklar gibi kollarımı göğsümün üzerinde birbirine bağlayıp çoktan yerleştiğim sandalyemde hafif yan döndüm. Bizim atışmamızdan sıkılan Yoongi hyung lafa atlamıştı zaten.
"Boşuna tartışmayın, ikinizinde zeka yaşı benimkinden küçük. "
Eh doğru söze ne denirdi ki? Yoongi hyungda en az bizim kadar çatlaktı fakat bazen üstüne dünyanın bütün hüznü çökmüş gibi bir yerlere dalıyor biz bunu farkettiğimizde ise tekrar ortamı gevşetiyordu. Taktığı maske çok güçlüydü. Güldüğü zaman o kadar içten gülüyorduki sahte mi gerçek mi anlayamıyorduk. İçten içe bildiğim bir şey varsa o da Yoongi hyungun aklı başında ve oldukça olgun bir karakteri olduğuydu. Onu rol modeli olarak görmekten çekinmiyordum.
"Onu bunu bırakında Jimin nerede kaldı ya? Beraber yemek yeriz diye sözleşmiştik."
Onun ismini duymamla kalbimin tuhaf bir şekilde hızlanmasına anlam veremedim her zaman olduğu gibi. Park Jimin de tıpkı abilerim ve benim gibi arkeologluk öğrencisiydi. Okula normal vaktinden birkaç ay sonra başlamıştı ve bu birçok kişinin dikkatini çekmişti çünkü bilirsiniz, devamsızlık diye bir şey vardı ve o bunu çoktan aşmıştı. Park Jimin'in okula ayak bastığı dedikoduları kulaklarımıza ulaşınca Seokjin hyung tipik sosyal insan rolünü üstlenip Jimin hyungu aramıza almak istemişti ve üç aydır Jimin hyung ile de takılıyorduk. O benim bir üst sınıfımdaydı, abilerim ise iki sınıf üstümdeydi fakat hepimiz aynı bölümü okuduğumuz için sınavlara hep beraber çalışırdık. Eh, tabiki bu en çok benim işime yarıyordu ve elbette bunun için hava atıyordum.
"Neden onu aramayı denemiyorsun?"
Yoongi hyungun dahiyane fikri ile kafamı sallayıp Seokjin hyunga döndüm. O da önce bana sonra Yoongi hyunga bakıp mat siyah telefonunu eline aldı ve birkaç dokunuştan sonra kulağına koydu.
"Hey chim, neredesin? Hepimiz kantinde seni bekliyoruz."
Birkaç saniye süren sessizlikten sonra Seokjin hyung tekrar konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dreamer ~{Jikook}~
FanficJeon Jeongguk hayal kurmayı severdi. Park Jimin ise Jeon'un kurduğu tek hayaldi.. -Jikook- #jikook 41 #taegi 20 Başlangıç tarihi: 01.10.2020 Bitiş Tarihi: 06.02.2021 Lunastelll🎑⭐