Bölüm 4

20 3 0
                                    

Hızlı bir şekilde Gökhan'ın olduğunu düşündüğüm arabanın yanına geldik. Gökhan hiç vakit kaybetmeden arabayı açıp beni içeri fırlattı-evet bildiğin fırlattı-ve kendisi arabanın etrafından dolaşarak sürücü koltuğuna oturdu. Ben o biner binmez ona dönüp "sen ne yaptığını sanıyorsun ya?!" dedim, istem dışı aşırı yüksek çıkan sesimle. Aslında bağırmak istememiştim ama artık çok geçti. Gökhan çok hızlı ve ani biçimde kolumu kavradı ve gözlerini gözlerime dikerek "O çeneni sen mi kapatırsın yoksa ben mi?" diye cevabı çok basit bir soru yöneltti bana. Ben de onu daha fazla sinirlendirmemek adına çenemi kendim kapatmaya karar verdim. Bir kaç saniye park halinde kaldıktan sonra araba çok hızlı bir şekilde hareket etti. Araba bomboş olan otoparka çıktığında Gökhan hızını daha çok arttırdı. Ben de artık dayanamayıp hızlıca gözümü kapatıp açtıktan sonra hafif yüksek sesle "Gökhan, l-lütfen biraz yavaşla" dedim ama o sanki beni duymuyormuş gibi hızını daha çok arttırdı. Benimse midem ağzıma gelmişti. İçimdeki son umut kırıntısına tutunarak, fısıldıyormuş gibi çıkan sesimle "Gökhan dur" dedim. Ben cümlemi bitirir bitirmez araba sert bir firenle durdu. Ben ise hala kendime gelememiştim, neredeyse bayılmak üzereydim. Çünkü küçüklüğümden beri aşırı hızdan hep korkardım ve sonunda bayılırdım. Birden gözümün önünde siyah noktalar belirmeye başladı. Bilincim tamamen kapanmak üzereyken sanki biri benim ismimi söylemişti ama net bir şekilde duyamamıştım. Artık bilincim tamamen gitmişti. İsmimden sonraki duyduğum son sesse arabanın hızlı bir şekilde kalkarak asfaltta çıkardığı sesti. Ben ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum ama. Şu anda içinde bulunduğumu tahmin ettiğim araba durdu. Zahmet edipte gözümü açmadım. Sonra bir kapı açılma ve kapanma sesi geldi, ardında benim tarafımdaki kapı açıldı. Ardından bir el kalçamın hemen altından ve belimden tutarak beni kaldırdı ve yürümeye başladı. Sonra sıcak bir yere girdik ve daha bir dakika geçmeden sırtım yumuşak bir yüzeyle temas etti. Uykuma daha fazla direnemeyip tekrardan derin bir uykuya daldım.

 -Gökhan Doğan-

Yıllardır beklediğim bu anın içine sıçmıştım B arabamdaydı birlikteydik oraya gidiyorduk ama o beni sevmiyordu ve ben ona zarar veriyordum. Biliyorum insanların gözünde kaba duygusuz psikopat ve ruhsuz biriydim ama benim yerimde olsalar böyle olmaya zorlansalar eminim onlar da anlar beni. Yanımda bilinçsiz yatan zarif ve güzel kadın benim o yıllardır kayıp olan duygularımı fitilliyordu. Aslında bakarsan bu duygular zaten yıllar önce de onun eseriydi. 

Arabayı yavaşça durdurdum hayallerim için satın aldığım dev orman evine gelmiştik. Sakin bir şekilde arabadan indim ve yandaki baygın yatan B'nin hafif bedenini kucağıma alıp eve taşıdım. İçerisi düşündüğümden daha soğuktu ben de kucağımdaki bedeni hemen salona şöminenin önündeki koltuğa bırakıp şömineyi yaktım. Ardından hızlı adımlarla mutfağa gidip yemek hazırlamaya başladım.

-Selen Oktay-

Başımda keskin bir ağrıyla uyandım. Gerçekten inanılmaz rahatsız bir uyku uyumuştum. Yavaş yavaş bulunduğum yerden doğruldum. Etrafıma baktığımda buranın evim değil ahşap duvarlı değişik bir ev olduğunu fark ettim. En son ne olduğunu düşünürken Gökhan'ın arabasında bayıldığımı hatırladım. Başımın ve sırtımın ağrısını umursamadan hızlı bir şekilde ayağı kalktım. Etrafıma iyice bakınıp sırt çantamı ararken içeriden ses geldi. O an korkudan mantıklı düşünemeyip yanda bulduğum bir vazoyu hızlıca elime aldım ve sessizce sesin geldiği yere doğru ilerledim. Sesin geldiği yere girdiğimde kocaman bir cüsseye sahip arkası dönük bir adam gördüm ve hızlıca elimdeki vazoyu kafasına geçirdim. Adam sanki onu arkadan tek parmağımla dürtmüşüm gibi yavaş yavaş arkasını döndü ben tam etrafta kendimi kıracak bir şey ararken kafasına vurduğum adam kollarımı hızlıca kavrayıp tezgaha yasladı. Ben ne olduğunu anlayamadan "Uyandın mı kedicik?" diye bir ses duydum ve kafamı kaldırdığımda karşımda Gökhan'ı gördüm. Derin bir nefes aldım ve hemen bağırmaya başladım "Manyak mısın? sen ne diye mutfakta sesler çıkarıp duruyorsun değişik misin sen ya!" diye ani bir şekilde yükseldim. Ben hala o anki sinirimle dururken Gökhan aniden gülmeye başladı. Zar zor kendini sakinleştirip "evet değişiğim kedicik" dedi ve önümden çekilip yaptığı işe geri döndü. Ben arkada öylece dururken Gökhan yemeği hazırlamayı bitirdi. Bana dönüp " en azından masayı hazırlayabilirsin değil mi?" dedi bıkkın bir sesle. Bir şey söylemeden gidip yaptığı her şeyi salondaki masaya dizdim. Hiç konuşmadan birlikte oturup yemek yedik. Sonra birlikte salona geçip oturduk. Sessizliği boza ilk kişi Gökhan oldu "istiyorsan seni eve bırakabilirim saat geç oldu annen merak etmesin" dedi. Saate bakmak daha şimdi aklıma gelmişti koşarak sırt çantamın içinden telefonumu çıkarıp saate baktım ve saatin akşam 8 olduğunu gördüm ve eş zamanlı olarak telefonumda Gizem'den gelen 32, annemden gelen 2 ve babamdan gelen 1 cevapsız aramaya gözüm ilişti. Telefonu hızlıca kapatıp koşar adım Gökhan'ın yanına gittim ve "Gökhan beni eve bırakabilir misin?" dedim ve Gökhan sanki bu anı bekliyormuş gibi hızlıca ayağı kalktı ve çıkış kapısına doğru yürüdü ben de arkasından çantamı alıp hızlıca koştum. Gökhan çoktan arabaya binmişti hemen yanına bindim. Ben biner binmez Gökhan anında gaza bastı ve arabayı sürmeye başladı.

Yol önümüzde akıp gidiyordu ve ne ondan ne de benden çıt çıkmıyordu. Ben de sıkıntıdan radyoyu açtım ve sanki bütün şansımı burada kullanmışım gibi hissetim çünkü radyoda en sevdiğim şarkı çalıyordu. Sanki yanımda kimse yokmuş gibi hiçbir şeye aldırış etmeden şarkıyı söylemeye başladım

"Ağla gözlerim ağla Bizden geçti bir ömür Tükenmiş bir aşkın başucundan  Gelsin sana bu özür Direndim sabırla, bir umut tutundum aşkına Dönersin diye bir gün, yandım tutuştum uğruna         

Meyhaneler sen, içtikçe biten ben Senden vazgeçersem, haram olsun Tüm kadehler sen, kırılıp düşen ben Beni mahveden sen, helal olsun "

Ben şarkıyı söylerken sanki biri beni izliyormuş gibi hissettim. Şarkının nakaratı bittikten sonra kafamı yavaşça sola çevirdim ve Gökhan'la göz göze geldim. Gözlerimiz buluştuğu an Gökhan hızlıca kafasını çevirdi ve yola odaklanmaya devam etti. Biraz sonra Gökhan "Yolu buradan sonra tarif edersen iyi olur bir de kaybolup yolu bulmakla uğraşmayalım" dedi. Ben de yolu tarif ettim. Yaklaşık 15 dakika sonra evin önüne geldik. Gökhan'a dönüp tam teşekkür edecektim ki Gökhan "İn artık arabadan işlerim var seni bekleyemem" gibi salakça bir cümle kurdu ve beni sessiz sakin geçirdiğimiz zamanın ardından gene sinirlendirdi. Hızlıca arabadan çıktım ve kapıyı sert bir şekilde çarparak eve doğru yol aldım ve ardımdan arabanın asfaltta çektiği patinaj sesi ve ardından uzaklaşan bir  motoru sesi geldi. Ben en azından kapısını çarptığım için gelir azarlar ben de bir güzel ağzının payını veririm diye düşünüyordum ama o arkasına bile bakmadan çekip gitmişti. Hayır yani o kadar kitabı ben boşuna mı okudum oradaki erkek karakterlerin hepsi arabasına çok düşkündü ve arabasına zarar veren kim olursa olsun ağzına sıçıyorlardı. Ben bunları düşünerek eve girdim ve evde kimsenin olmadığını fark ettim yavaş adımlarla odama çıktım ve soyunma odasında üzerimi giyindim. Soyunma odasından çıktıktan sonra kendimi tam yatağa atıyordum ki kenar komodinin üzerinde siyah renkli katlanmış kağıt parçası gördüm ve  hızlıca kağıdı elime aldım ve açtım içinde kırmızı harflerle yazılar yazıyordu. Kağıtta yazan yazıyı görür görmez kalbim tekledi ve kağıt elimden düştü. Yatağı oturdum ve yazan şeyi tekrar tekrar düşündüm. Benim için anlamsızdı fakat neden bu kadar canımı yakmıştı?

"Ölümler avucunun içinde, bırak gitsinler. Sen ölüsün belki de ama yaşadığını san küçük yarasa. Senin peşindekiler bitmez olsun ya ben senin arkandayım karanlıkta."

Bu cümlenin benim için ne gibi bir anlamı olabilirdi ki. 

ATEŞ KOLEJİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin