Sooyoung Ji Eun'un yanından öğrendiklerinin vermiş olduğu sinirle Jaehyun'un yanına gelmişti.
"Jaehyun! Bir bakar mısın?!"
Sınıfın ve arkadaşlarının yanında onunla tartışmak istemediğinden yanına çağırmıştı.
Jaehyun şüpheyle onun yanına gittiğinde kuytu bir köşeye geçtiler.
"Jaehyun ben sana karışmamanı söylememiş miydim?! Gerçekten ne kadar sinir olduğumu göremedin mi o gün? İstemiyorum! Beni tanımanı, sorunumu bilmeni, hiçbir şeyi istemiyorum! Neden kurcaladın?"
Jaehyun yakalanmış olduğundan korksa da oyununu sürdürmeyi seçmiş, bilmiyorsa bir pot kırmayı istememişti. "Ne kurcalaması? Ne yapmışım ya?!"
Sooyoung sinirle bir 'hah' sesi çıkarttı. "Bir de bilmiyormuş gibi yapıyor! Jaehyun sen değil misin Bayan Ji Eun'dan laf almak için sorunumu biliyormuş gibi yapan! Gerçekten de benim sinirlerimi bozuyorsun son zamanlarda!"
Jaehyun stresle dudağını yalayıp kendini nasıl affetireceğini düşünmeye başladı. "Sooyoung bak inan veya inanma ama benim gerçekten kötü bir niyetim yoktu. Aksine sana destek olmak, senin yanında olmak istiyorum ve bu yüzden Bayan Ji Eun ile görüştüm. Aslında biliyormuş taklidi falan aklımda değildi, sadece senin garip bulduğum davranışlarından bahsedecektim, seninle konuşması için ama o benim bildiğimi zannetti ve ben de susturmadım...özür dilerim gerçekten, emin ol aramızda kalacak."
Sooyoung sert bakışlarını Jaehyun'a dikmiş, kollarını birbirine dolamışken tam olarak trip atan kız görünümündeydi. Stresle iç geçirdikten sonra durdu ve düşündü.
"Şimdi kavga etsem, olay çıkartsam ben rezil olurum zaten. Üstelik ona karşı bir şeyler hissettiğim gerçeği ortadayken ve kötü bir niyetinin olmadığını iddia ederken gerçekten kızmama gerek var mı? Benimle konuşması bile benim için bir lüks iken bir de kızacak mıyım ona? Geçen sefer kızdığım da elime hiçbir şey geçmemişti, artık ondan saklayacağım bir şey de yok." Sooyoung içinden böyle düşündükten sonra içindekileri dışına vurdu.
"Pekâlâ öyle olsun. Eğer birinden duyarsam seni geberteceğimi bil Jung Jaehyun!"
(...)
Aradan bir hafta geçmişti ve Sooyoung'un öfkesi tamamen geçmese de azalmıştı.
Öğle arasında Sooyoung sırasında oturmuş önündeki defterini karalıyordu. Her ne kadar hayal kurmayı sevse de bazen bıkıyordu bu hayal kurma isteğinden. İşlerinin önüne geçiyor ve bir şeye tamamen odaklanabilme yeteneğini azaltıyordu. Boş boş oturup bir şey düşünmemeye çalışırken yanına birinin geldiğini fark etmesiyle başını kaldırdı. Gelenin Jaehyun olduğunu gördüğünde kırılmış olsa da kalbi hızlanmıştı. Ne olursa olsun vazgeçememesine sinir oluyordu. Bunu da sürekli hayal kurmasına ve başrolünü de Jaehyun yapmasına bağlıyordu.
"Sooyoung biraz konuşabilir miyiz?"
"Peki."
Jaehyun Sooyoung'un sırada yana kaymasıyla, boş olan kısma oturdu. Sandığından daha zor olduğunu fark etmişti. Abisinin ısrarıyla bugün Sooyoung'a aşkını itiraf edecekti.
Aslında abisi Junmyeon ile bu konuları konuşmazdı taa ki en son yapılan veli toplantısına Junmyeon'un katılmasına kadar. Junmyeon o gün Sooyoung'un ablası Joohyun'u görmüş ve ona hayran hayran bakmıştı. Toplantının ardından çok kısa bir diyalogları olmuştu ancak telefon numaralarını bile alamamışlardı. Junmyeon bunun üzerine toplantıdan sonra Jaehyun'a "Bu kız kim? Kimin ablası? Jaehyun abin aşık oldu yardım et lütfen",demişti. Jaehyun'a adını ve psikolog olduğunu söyleyince Jaehyun bu kızın Sooyoung'un ablası Joohyun olduğunu anlamıştı.
O zaman abisine Sooyoung'dan bahsetmişti, ona olan aşkından. Abisi de "Bence itiraf etmelisin. Hem belki bu sayede ablasıyla da ben kavuşurum. Korkma, ablası psikolog olan bir kız ne kadar kötü olabilir? Yani bence ablası o kadar naif olan birisi kaba olamaz. Kırmaz.",demişti. Şimdi de Jaehyun özgüvenli davranmaya çalışarak itiraf etmeye çalışıyordu aşkını.
Sooyoung Jaehyun'un konuşmasını beklerken onu incelemeye başladı. Bu anı izlediği film, okuduğu kitaplardaki aşk itiraflarına benzetmişti ancak öyle olmayacağını düşünüyordu. Düşüncesini teyit etmek için Jaehyun'un dizlerine baktı. Film ve kitaplarda çoğu zaman aşkını itiraf eden kişiler, dizlerinin bağı çözülmek deyimini yaşardı âdeta. Sooyoung da bunun için bakmıştı Jaehyun'a ve gerçekten de Jaehyun da titriyordu. Elini bir oraya bir buraya götürüyor, sallanıp duruyordu.
"Sooyoung..."
Jaehyun'un ağzından ismini duyunca Sooyoung daha da heyecanlanmıştı. Kimse onun ismini bu kadar güzel telaffuz edemezdi.
"Evet?"
"Ben ve sen yani biz Sooyoung."
Sooyoung sabrının son noktalarındaymışcasına "Evet!",dedi. Bir an önce o sihirli sözcükleri Jaehyun'dan duymak istiyordu.
"Biz arkadaş olarak kalmayalım Sooyoung. Aşk güzel şey ve bana bu güzel duyguyu yaşatan sensin. Bendeki basit bir duygu mu bilemiyorum ancak Sooyoung...seni görünce kan pompalayan kalbinin hızlandığı, sen yokken de nefes alamıyor gibi hisseden bir ben var karşında. Buna aşktan başka cevap bulamıyorum. Kısaca ben seni seviyorum Sooyoung."
Sooyoung büyük bir neşeyle Jaehyun'a sarıldı. "Ben de ben de! Ben de seni seviyorum!"
İkisi de o anı akıllarına kazımıştı ve seneler geçtikçe Sooyoung gerçeği de sevmeye başlamıştı. Hayallerini bir bir yaşamıştı, Jaehyun gerçekten de onu iyileştirmişti. En sonunda herkesçe tahmin edilebilecek sonu yaşamışlardı. Mesleklerini edindikten sonra evlenmişlerdi ve ölene kadar birlikte mutlu yaşamışlardı.
Umarım beğenmişsinizdir. Bu kurguda kendini bulan bazı kullanıcılar oldu, umarım siz de mutlu olur ve bu sorunuzu yenebilirsiniz. Bu kurgumuz da buraya kadardı, Red Band Society kurguma bekliyorum. Sizi seviyorum, destekleriniz için teşekkürler! Sağlıcakla kalın. ♥️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daydream ↪ jaehyun + joy ✔
FanfictionMaladaptive daydreaming sorunu yaşayan Sooyoung hayallerinde hep sevdiği çocuk Jaehyun ile birlikteydi. Jaehyun ise Sooyoung'a platonik olduğunu düşünüyordu. 2020 | duestrade© 「@riestars」