Bölümüç: cenaze

627 21 5
                                    

Babasının cenazesi Hera’nın katıldığı ilk cenazeydi. Nasıl davranması gerektiğini kestiremiyordu. Neye üzüleceğini bilemiyordu.

Babasının artık yanında olamayacağına mı yoksa babasını bu kadar az insanın uğurlamasına mı?

Babası soğuk biriydi, doğru. İnsanlara karşı mesafesi olurdu, birazda sert bir insandı. Hera babasının bu kadar ciddi olmasını hep annesini korumak için olduğunu düşündü. Bu yüzden babasına baktığında bir kahraman görürdü.

Sert mizaçlı fakat pamuk kadar yumuşak kalbi olan bir kahraman…

 Arkadaşlarına gururla tanıtırdı babasını. Hatta arkadaşlarının onu babasından dolayı kıskandıklarını düşünürdü.

Çünkü en yakışıklı onun babasıydı.

Şimdi babasının cenazesine baktığında mutsuz ve huzursuz oluyordu.

‘Benim babam bu kadar yalnız olmamalı, ağlayan insanlar nerede?’ dedi içinden.

Aslında ağlayan tek kişi annesiydi. Hera bütün gücünü babasının yerde yattığını gördüğü anda yitirmişti. Ağlayacak gücü ve cesareti kendisinde bulamıyordu. Ağlasa o gözyaşları bir daha dinmeyecekti ve o bunu biliyordu. Bu yüzden ağlamamalıydı, ağlamaktan önce annesine destek olması gerekiyordu. Cenaze kitlesi annesini de Hera kadar çok üzmüştü.

Tören gerçekleşti, dualar okundu. Herkes dağılırken bir adamın mezar başında beklediğini gördü. Hisleri ona adamın kendisini beklediğini söylüyordu. Sebebini bilmiyordu tabi ama bir şeyler adama doğru çekiyordu onu.

Annesini arabaya kadar bıraktı. Hemen geleceğini söyledi. Hızlı ve aksak adımlarla taşlı yoldan mezarlığa doğru yürümeye başladı. Adam hissettiği gibi onu mezarın başında bekliyordu. Hera yanılıyor da olabilirdi fakat babasından kalan her şeyi bilmek, öğrenmek ve tanımak istiyordu. Adamla konuşsa kaybedecek neyi olurdu ki?

Kız yaklaştığında adam konuşmaya başladı. Hera konuşmaya bu kadar çabuk başlayacaklarını tahmin etmediğinden biraz şaşırdı.

“Buraya tekrar döndüysen sen Cengiz’in biricik kızı olmal….”

Afalladığından adamın sözlerine odaklanamamıştı.

“Affedersiniz ne dediniz, anlayamadım.”

“Sorun değil, kafanda tonlarca düşünce kalbinde sızı varken bu çok normal. Cenazelerden sonra kimse burada kalmak istemez. Mezarla ve içinde yatanla yüzleşmek zordur. Eğer sen buraya geri dönebiliyorsan, bu cesareti başkasından almış olamazsın. Aldığın kişi tabi ki Cengiz’dir. Sende onun biricik kızı..”

Adam konuşurken Hera gururlandığını hissetti. ‘babasının kızı’ terimi her zaman onun için ayrı bir yere sahipti. Bunu duymak kendini biraz olsun iyi hissettirdi.

“Evet, ben babamın biricik kızıydım ve o artık hayatta değil” dedi gözleri dolarken.

Adamın bakışlarından gerçekten üzgün olduğunu görebiliyordu. Peki nasıl bir ilişkileri vardı bu adamla? Neden Hera’yla konuşmak adam için bu kadar önemliydi?

Adam sözlerine devam etti Hera’nın gözlerinin içlerine bakarak:

“Babanı çok iyi tanırdım, o benim tek arkadaşımdı. Zor zamanlarımda yanımda olmayı hiç ihmal etmedi. Kısacası Cengiz kötü gün dostuydu. Karım beni terk ettiğinde yanımda sadece o kalmıştı sadece o destek vermişti. Ayakta kalabilmeme o yardım etmişti. Elimden tutup beni hayata döndüren oydu. Ve ben onu hayata döndüremedim. Senin baban çok güçlüydü. Onun kadar yürekli ve güçlü olmak zor bu zamanlarda. Her konuda güçlüydü, her zaman kendi mücadele ederdi. Yardım almazdı, yardım eden her zaman o olurdu. Tek başına bütün sorunlara karşı koyardı ama annene karşı koyamadı. Annene her baktığında bir kez daha yenildi. Ona olan aşkı dilinden kulağından vazgeçecek kadar büyüktü. Koca sessizlikte boğulacak kadar büyük. Sessizlikten yorulduğunda bana gelirdi. Anlatırdı bütün dertlerini, senin bebekliğini, Züleyha’yı.. Züleyha ile hiç tanışmadım. Bugün bile yanına gidemedim. Korktum kendimi ifade edememekten. Cesaretimi senin için topladım ve bunları anlatıyorum. Baban hastaydı Hera, öleceğini biliyordu. Tedavisi için çok geç kalındığını öğrendiğinde son günlerini sizin yanınızda geçirmek istedi. Ve sizi bana emanet etti.”

Hera o ana kadar babasının neden öldüğüyle ilgilenmemişti, sebebini sormamıştı. Doktorun söylediklerini hatırlamaya çalıştı, hastanedeki o sahneleri düşünüyordu.

Doktora kızmıştı. Babasının ölümünü ilgisiz, donuk, ruhsuz bir şekilde söylemesi onu kırmıştı. Ama şimdi anlıyordu, kaçınılmaz bir gerçekti babasının ölümü. Ve Doktor Kaya bunu biliyordu.

Karşısında ondan cevap bekleyen gözlerle bakan bir insan, Hera’nın ise sorması gereken tonlarca soru vardı.

Yutkundu.

 “Siz kimsiniz?”

Adam gülümseyerek “Ben babanın üvey kardeşiyim.” dedi.

Belki Bir GünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin