Bölümyedi: Nilsu Bayraktar

305 15 1
                                    

  O deftere yazmak içini biraz ferahlatmıştı. Saten pijamalarını giydi, havanın sıcaklığına aldırmadı. Zaten terleyeceğini biliyordu. Yorganlarla savaşmak onu hep terletirdi. Uyuyamadığında yatakta döner dururdu. En sonunda uykusu geldiğinde yatağın ücra köşelerinde bir yerde soğukluk bulur orada uyuyakalırdı.

  Yatağa yattığında tavana baktı. Yıllardır bu yatağın yeri değişmemişti. Oysa şimdi tavan ona çok farklı görünüyordu. Babasının silüetini görür gibiydi. Ellerini tavana doğru uzattı fakat babasına yetişemedi. Görüntü birdenbire kayboldu. Yıllarının bu şekilde çok zor geçeceğini düşündü. Bu gece hiç yatakta dönmedi. Babasını bir daha görebilmek umuduyla gözlerini tavana dikti. Ama gözkapakları çoktan uykuya yenik düşmüştü.

  Sabah kalktığında hiç kıpırdamadan uyuduğunu fark etti. Gözlerini açar açmaz onu beyaz bir tavan karşılamıştı. Bu bir mucize diye söylendi. Hareket etmeden uyumak mı? Hera için bu imkansızdı ve Hera bir imkansızı başarmıştı. Saate baktığında 12.34’tü.  Saati görünce gözleri ve aynı zamanda uykusu aniden açıldı. Yanlış mı bakıyorum diye bir iki kez daha kontrol etti. Ama saatte bir değişiklik yoktu, hayatından bir dakikasının daha kayıp gitmesi dışında. Bacaklarında karıncalanma hissetti, panik yaptığında olan bir durumdu. Annesinin çoktan onu kaldırmış olması gerekirdi. Kahvaltılar erken saatte yapılırdı. Yıllardır ailesinin günlük ritüellerinin başında kahvaltıların düzenli bir şekilde, özellikle de erken saatlerde yapılması vardı. Ve şu ana kadar annesi bu ritüele hiçbir zaman aykırı davranmamıştı. Hera saten pijamanın verdiği hissi seviyordu ama evde o şekilde dolaşmak hoşuna gitmezdi. Bundan dolayı üstüne evde rahat edeceği bir şort ve oldukça bol olan bir t shirt geçirdi. Ardından mutfağa gitti. Annesi yoktu, hazırlanmış bir kahvaltıda. İçindeki panik büyümeye başlıyordu. ‘Annemin kalkması gerekirdi.’ diye geçirdi içinden.

  Babası varken onların yatak odasına girmeye korkardı. Bir keresinde babası ona ‘Bazı yerler özeldir kızım. Burası annen ve benim için özel bir yer. Bir daha buraya girmeni istemiyorum.’ demişti. Bunu söylerken babasının çok ciddi olduğunu hatırlıyordu Hera. Tabi ki şimdi çok mantıklı gelmiyordu babasının bu söyledikleri. Çünkü çocuktu daha anaokuluna bile gitmeyecek bir yaştaydı. Ama yine de o günden sonra o odaya hiç girmedi. Şimdi ise annesini çok merak ediyordu. Koşarak odaya gittiğinde annesinin uyuduğunu gördü. Derin bir nefes aldı. Annesinin yanına gidip yanağına küçük bir öpücük kondurdu. Bunu gerçekten içinden geldiği için yapmıştı. Araları bozuk olabilirdi fakat annesini çok seviyordu. Hiçbir şey bu gerçeği değiştiremezdi.

  Her zaman annem hazırlamak zorunda değil kahvaltıyı diye düşündü. ‘Bugün de benden olsun.’ Mutfağa uzun zamandır girmemişti. Neyin nerede olduğunu bile unutmuştu sanki. Önce çay suyunu koydu. Poşet çaydan ailecek nefret ederlerdi. O çay illaha ki demlenecek! Masa örtüsünü silkeledi balkonlarından. Masaya özenle serdi, tabakları çatalları bardakları her şeyi olması gerektiği gibi yerleştirdi. Kahvaltıyı, gerçi öğlen yemeği olacaktı bu onlar için ama keyifle hazırlıyordu. Çok fazla koyacak şey yoktu masaya aslında dolap boştu. Hera yine de üretkenliğini konuşturarak masaya koyabildiği kadar çok şey koymaya çalıştı. Sonrasında dolabın içindeki koca boşluğu düşündü. Kendi içi gibi dolabın içi de bomboştu. Eskiden dolar taşardı bu dolap, neyi nereye koyacaklarını şaşırırlardı. Annesi kahvaltılara, öğlen yemeklerine, akşam yemeklerine o kadar çok çeşit yapardı ki bir ordu doyardı muhakkak. Şimdi ise menü her zaman belliydi.

  Yumurta mı kırsam ki diye düşünürken annesinin kapıda onu izlediğini fark etti. Annesini gördüğünde içeri gel derken bir yandan da çayları koymaya başlamıştı. Annesi masanın yanına gelene kadar Hera çayları bardaklara doldurmuş masaya taşımıştı bile. Masaya nerdeyse aynı anda oturdular. İşte tam o sırada annesinin ağlamaya başladığını fark etti. Annesini sakinleştirmeye çalışıyordu. Annesi öyle içli, hüzünlü ağlıyordu ki hıçkırıklar mutfakta yankılanıyordu ve o yankılan her ses Hera’nın kalbinin derinliklerinde son buluyordu. Hera annesinin niye ağladığını çözmek istiyordu. “Anne, annem ne oldu? Anne kahvaltı hazırlamama mı üzüldün? Ben sana her zaman yaparım, yeter ki sen iste. Anne bir şey yap, bir şeyler söyle? Tamam tamam geçti sakin.” Bir yandan da annesinin saçlarını okşuyordu. Annesinin hıçkırıkları azalmaya başladığında kafasıyla babasının sofradaki yerini işaret etmeye başlamıştı. Hera gözlerini annesinden ayırıp masanın o tarafına baktığındaysa bir tabak, bir çatal, bir bıçak, ağzına kadar açık çayla doldurulmuş bir bardak gördü. Yaptığı şeyi idrak ettiğinde günlerdir yapmak istediği şeyi yaptı. Annesinin dizinin dibine çökerek, başını annesinin dizine yasladı ve saatlerce sessiz sessiz ağladı.

Belki Bir GünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin