"Terlik Kavgası"

94 8 0
                                    

Çocukluğumdan beri ne çok severdim bulmacaları, bilmeceleri, el üstünde kaydırmacalı soruları. Bir şeyleri çözmek, daha doğrusu bir şeyi çözmemin istenmesi deli gibi heyecana sürüklerdi ruhumu. Çocuk heyecanım büyür büyür, minicik bedenime sığmazdı. Hele bir de çözüme ulaştım mı, doğru sonucu buldum mu değmeyin keyfime....Büyüdükçe bulmacaların hayatımdaki yerini, gençliğimin dar sokakları aldı. Çünkü hayat beni gençliğimde o dar sokaklara esir bıraktı. Mahallemde, bulmacaları aratmayan çok esaslı karmaşık yaşamlar vardı. Ve her biri, çözülmemek üzere rutubet dolu evlerinde hapsolmuşlardı. Ama ben bir esir olarak, o hapsolmuşluktan çıktığım ilk gün, o an hiç tanımadığım ama iki adım ötemde duran o gözlerin, saklı gerginliğini çözmüştüm. Tıpkı bir bulmaca gibi. Harfler tam da olmaları gereken kutucuklara yerleşmişlerdi. Peki bu sonuç, bu çözme hali bana nasıl hissettirmişti? Açıkçası hiçbir fikrim yoktu. Ve bu da Alçin Tekin tarihi için anlaması güç bir durumdu.

Ben onun gözlerine zafer gururuyla bakarken, o içinde derinliğini tahmin edemediğim soğukkanlılığıyla yanıma yaklaştı. ''Dedem (!) '' dedi bastırarak. '' Emeği olan topraklara geldiğim için ve evine yerleştiğim için çok mutludur. Tabi senin gibi biriyle geldiğim için ne derece içi rahattır bilemiyorum. İstersen çıkmadan bir Fatiha oku, senden de razı olsun. ''

İmâ dolu tavrımı reddetmişti daha ilk dakikada. Dudaklarımı hafifçe ısırıp, güldüm.

''Sizin oralarda inkar iyi iş görüyor herhalde Aynalı. Pek bi inandın, bu yersiz çabanın beni ikna edeceğine. '' Elimi arkamda kalan atlı fotoğrafa doğru çevirip; ''Şu atın üstündeki çocuk var ya, senmişsin. Atı da çok sevgili deden hediye etmiş sana. Dedeye bak dedeye. Adı da şeymiş atın, ımmm şey...'' Çok ciddi düşünür gibi kaşlarımı hafifçe çatıp, işaret parmağımı şakağıma götürdüm. ''Sen söyle adını Aynalı, ne de olsa senin atın, bilirsin. ''

Aynalı'nın gözleri ifadesizliğe büründü. Yalnızca yüzüme bakıyor, benim tavırlarımı izliyordu.

''Ama sen de haklısın şimdi. İlk kez görüyorsun çizdiğin resmi, atını. Bir anda şok oldun. '' Muzur gülüşüm dudaklarımda gizlenme zahmetine girmemişlerdi. ''Bak sana ne diyeceğim. İstersen, sana ücretsiz yalan dersi verebilirim. Önemli olan istektir bu işte. Sen de azimli bir gencimizsin nihayetinde, hemen kaparsın işin püf noktasını. ''

Yalan, sanılanın aksine ciddi bir işti ve ben bu konudaki eğitimimi işin ustalarından defalarca acı, tatlı tecrübelerle almış bulunuyordum. Aynalı da nasiplenebilirdi, ne olurdu yani?

Önünden büyük adımlarla geçip, ellerimi tıpkı bir öğretmen edasıyla belimin üstünde kavuşturdum.

''Ders 1; Yalanına inanman gerekiyor. '' dedim ciddi bir edayla. ''Yalana inanacak, onunla yaşayacaksın. Öyle bir yaşayacaksın ki, bir süre sonra yalan gerçeğe dönüşecek. '' Volta atarak önünden geçmeye devam ederken; ''Ders 2...'' dedim. İşaret parmağımla orta parmağım sayıyı işaret ederken havada sallandı. ''Yalanı söylemek incelik ister. Nasıl ki konuşmadan önce on kez düşünmek lazımsa, yalandan önce de yalanı on kez turlamak lazım. ''

Aynalı gözlerini kısıp, anlamaz gibi bakınca dayanamayıp ekledim; ''Bunu alıntı yaptım yani bana da bir büyüğüm söylemişti. Pek anlamamıştım ama olsun, değerli bir büyüğümüzdü. Kendisini yalana adamıştı. '' Aynalı'nın içini rahatlatmak tam da şuan neden önemliydi bilmiyordum ama bunun için de çabalamıştım. '' Sen inanmamışsın ki hiç bu yalana Aynalı. Nasrettin Hoca misali elinde kaşık, ya tutarsa diye göl göl dolanıyorsun. Olmaz o öyle. Detaylara hiç inmemişsin, bu yalanla yaşamamışsın. Hakim değilsin yani. Misal senin buraya önceden gelip, bu evi görüp, hatıraları karıştırman gerekirdi. Ama sen ne yaptın? İlk defa girdiğin yerin sahibiymiş gibi gerine gerine dolandın ortalıkta. Bir de yanında beni getirdin. Sen yabancısın, ben senden yabancıyım, biz birbirimize yabancıyız, Lâne zaten bize yabyabancı. Ohooo. '' Elimi salladım yüzüne doğru. '' Bir bak bakalım sen benim gözlerime, göle çaldığın yalan tutmuş mu, hiç olmuş mu? '' Yüzümü yüzüne doğru yaklaştırıp gözlerimi kocaman açtım. Maksat, damarına basmaktı ama kendi damarıma basmış kadar olmuştum. Çünkü onun gözlerime bakan gözleri, sanki o an sessiz şeyler fısıldıyorlardı. Kol kola girmiş bir sürü anlam, gözlerine yuva yapmıştı.

LÂNEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin