"Gölge Kanatlar"

99 8 9
                                    

İnsanlar, ilk kez karşılaştıkları ve bir gün işlerine yarayacağını düşündükleri kişiler hakkında ne kadar da pozitif kalabiliyorlar değil mi? Kaz gelecek yerden tavuğu esirgemiyorlar. Lâne halkı bizden bir değil, binlerce kaz bekliyordu muhtemelen. Çünkü biz onlar için, tüm gece yemekte anlatmaya doyamadıkları Sefer Yiğit'in varisleriydik. O nasıl büyük ve kudretli şeyler yaptıysa, biz de en az onun kadar kazançlı gelecektik bu topraklara. Yani en azından o gece herkes bunu düşünmüştü. Tavuklarını hayali kazlar uğruna önümüze sürdüler. Gülen yüzleri, tatlı dilleri, meraklarını müthiş bir özveriyle gizleyişleri... O kadar tatlıydılar ki. Hepsinin yüzündeki gizemli mimikleri incelemek beni epey eğlendirmişti. Ama saatler birbirini kovaladı ve eğlencenin sonuna gelindi.

Dönmemiz gereken evin ne elektriği ne de suyu mevcuttu. Israr kıyamet o geceyi misafir olarak birilerinin evinde geçirmemizi teklif etseler de, Aynalı kararından dönmeyip bizi aynı ışıklı yola sürükledi. Çiçek Hanımın, tozdan beş katman daha almış yataklarda yatmayalım diye verdiği battaniyelerle, meşhur evimize doğru yürümeye başladık. Kapıya vardığımızda bir elini battaniyelerden çekip, cebindeki anahtarı aldı Aynalı. Kapıyı büyük bir mücadeleyle açtı. Eve girer girmez ise o dayanılmaz sessizliğine son verip, karanlığın içine kusar gibi;

''Adamlar öldürmedi ama sen öldürecektin beni ! '' dedi. Elindekileri kucağımdakilerin üzerine bıraktı bir anda. Şimdi kat üstüne kat binmiş minik bir apartmanı taşıyor gibiydim. Boyumu aşan battaniyelerin arasından;

''Rıfkı niye bizimle gelmiyor? '' diye sordum, onun öfkesini hiç umursamadan. Kontrolü dışında yalan söylendiği için muhtemelen biraz kızmıştı.

Elini hiç değdirmeden kapıyı ayağıyla kapattı. ''Gelmiyor, canını seviyor çünkü adam. Senin gibi bir ayaklı dolandırıcıyla tek gözü açık uyumak zorunda kalır insan. ''

''Ne söylenip duruyorsun? Hayatını kurtardım işte. Plan diye düşündüğün şeyden iyidir. '' dedim karanlık evin içinde Aynalıya döndüğümü düşünerek.

''Beni resmen, annesinin sözüyle düğün günü sevdiğini terk eden erkek konumuna soktun. Şerefsiz diye tanıyorlar sayende. ''

''Ne deseydim?' Beni şehir efsanesi yüzünden kaçırdı, işine de yaramadım ama elinde kaldım sevgili neşesiz teyzecim, dostu bile değilim' mi deseydim? O zaman alkışlarlardı belki seni şerefsiz değilsin diye. Artık neye göre, kime göre tartışılır da o şeref. '' dediğimde soluk seslerinin bile kaybolduğunu fark ettim. Aynalı'nın artık karşımda olmadığı kesindi ama zaten olsa da göremiyordum. Ev zifiri karanlıktı. ''Neredesin? '' dedim bağırarak. ''İnsanlar yardım edelim dediklerinde niye geri çeviriyorsun? Işık yok, bir şey yok. Ne yapacağız biz bu evde? ''

''Bi sus Allah aşkına. '' Sesi giderek uzaklaşan Aynalı'nın sitemi hep yakında, kulağımda çınlıyordu.

''Susmuş muş! Evden çıkarken şekil şukul yapıyordun. Susmanı istemem, sen hep konuş falan diyordun, romantik romantik havaların vardı. Hayırdır Aynalı, tokken sen, sen değil misin bu ne haller şimdi? Sanki ben kötü bir şey diyorum yani....'' derken yüküme rağmen durmaktan sıkılıp, Aynalı bir ses versin umuduyla adımlamaya başladım karanlığı. ''Ben olmasam, sen o masada rezil rüsva oluyordun be. Neşesiz kadını görmedin herhalde. Bir açığını bulayım da yerleşmeden göndereyim bu çocuğu der gibi bakıyordu sana. Şükret sen bana. '' Aynalıyı yoklaya yoklaya bir adım daha attığımda, hissettiğim tek şey beynime kadar vuran derin bir acı oldu. ''Ahhh ! '' Elimdeki battaniyeler özgürlüklerini ilan edip düştüler yere. Çünkü ellerimin bacağıma dokunmaya, orayı iyileştirmeye ihtiyaçları vardı. Sağ bacağıma bir şey kast etmişti ama ne? Koskocaman evde, milyon tane adımımı karşılayacak boş alan varken gitmiş canımı acıtacak, sonu engele çıkacak olan adımı atmıştım. Acılara yürümüştüm korkmadan.

LÂNEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin