Her şey sarı, mavi, kırmızı ve onların tonlarıydı. Hayır, sadece kırmızıydı, yavaş yavaş daha da kırmızılaşıyordu. Demir kokuyordu Birisi kesinlikle Ölüyordu, "b-bu olamaz diye düşündü Irene. Bu birkaç saniyeden uzun sürmedi tabii. Sonrasında toparlandı. "Hayır, aslında normal gibi. Sadece ilk defa birinin öldüğünü görüyorum. Heyecanlanmam normal. Bir düşünelim... Bir insanın sokakta vurularak ölme ihtimali 556'da 1. Bu da seni şanslı bir adam yapar. O kadar kişi içinden demek sen, ha? Hayatın boyunca yeterince havalı ve ünlü değildin. Şöhretini ölünce kazandın. Bu gerçekten sıradışı bir ölüm.Eminim ki hayatındaki tek başarın doğru şekilde ölmektir. Bir saniye, ölürken yaşamıyordun.Bu durumda yaşarken başarısızı tanımlıyordu, öldüğünde ise 556'da 1 ihtimalle yapılabilecek bir şeyi başardın. Aslına bakılırsa senden nefret ediyorum. Benim böyle ölme ihtimalim hæla 556'da 1. Benim seni öldürdüğümü sanmalarını istemem. Sanırım bana bir şeyler demeye çalışıyorsun. Ama ben seni dinlemek istemiyorum. Seni dinlemek zorunda değilim. Açıkçası; sana çok kızgınım. Benim önümde ölmeseydin mutlu bir şekilde hamburgerimi yiyecektim. Burada öldüğün için seni seyretmek zorunda değilim." diye düşündü.
Okulunun yan sokağında yavaşça ölen adamı arkasında bıraktı Irene. Okuluna doğru büyük adımlarla yürüdü. Hamburgerini açtı ve yemeye başladı. Hamburgeri de demir kokuyordu. Sanırım o adamın yanında gereğinden fazla durmuştu. Hamburgeri çöpe fırlattı.
Okula girdi. İlk ders dindi ve her gün geç kalırdı. Her gün birine derse sadece 5 dakika geç girdiği için hesap vermek olağanüstü saçma geliyordu ona. Söylediklerine göre o, bu sınıfın bir parçasıydı ve bu yüzden herkes gibi o da erken gelmeliydi. Fakat o bu sınıfın bir parçasıysa, ve onun bu bilgileri öğrenmesi gerçekten aşırı önemliyse, onu beklemeleri gerekirdi. Hem beklememişlerdi, hem de şimdi kızıyorlardı. Ayrıca din dersinin mantığını çözebilmiş değildi, en azından tek bir din'in anlatılmasını diyebiliriz. Neden diğerleri gösterilmiyordu? Oysaki: "Dinde zorlama yoktur."derler. Bu anlaşılması kolay bir yönlendirmeydi ona göre. Her hafta aynı din üstünde 2 saat konuşmak, ve diğer dinlerdeki eksikleri tartışmak kesinlikle bir yönlendirmeydi. Irene'in hesap vermekten sıkılması gibi, Mrs Pee de Irene'i sorgulamaktan olağanüstü sıkılmıştı. Irene'i görmezden geldi. Irene yokken anlatmaya başladığı konuyu anlatmaya devam etti:
-İnsanlar sorumludur, çünkü onlara tanrı tarafından verilmiş mükemmel bir hediye vardır. Onlara akıl verilmiştir.
İrene, her hafta aynı konudan konuşmaya, ve kendi içinde bilgilerin yanlış olduğunu söyleyip bilgiler doğruymuş gibi samimi bir yüz ifadesiyle Mrs Pee' yi dinlemeye daha fazla dayanamayacaktı. Sınıftaki diğer kişilerden, o aptallar sürüsünden, gerçekten bunun yanlış olduğunu söylemelerini beklediğine inanamıyordu. Sonuçta Irene'İn de düşündüğü gibi, onlar aptaldı.
-Yoksa... Tanrı.. Bizden kurtulmak mı istiyor. Bu ilginç olurdu...
Mrs Pee' ye göre Irene sadece aykırı ve zeki bir öğrenciydi. Fikirleri onun fikirlerinin tersini ispatlamaya yönelikti ama bu Mrs. Pee'nin Irene'e şeytani duygular beslediği anlamına gelmiyordu. Ona göre profesyonel öğretmenler öğrencilere iyi veya kötü, herhangi bir duygu beslememeliydiler. Bu yüzden Mrs. Pee için Irene sadece zeki ve aykırıydı. Ne dediğini anlamak istediği için sordu:
-Anlamadım Irene, biraz açar mısın?
Irene her geçen saniye daha fazla sinirleniyordu. Çünkü gerçekten hiç kimse o söylediklerini açmadığı sürece anlamaya çalışmıyordu. Ona göre bu, boş konuşmaktı. Dedikleri kesinlikle net ve açık seçikti. Ama düşüncelerini savunmaya başlamıştı. Dolasıyla geri dönemezdi.
-Tanrı karıncayı yok etmek isteyince, ona kanat takar. Alman atasözü.
Mrs. Pee biraz düşündü. Eğer ki "Bazı şeyleri düşünmeye beynimiz yetmez" derse, her şeyden kurtulabileceğini biliyordu. Ama bu kolay yol olurdu ve sınıftaki diğer herkes bu münazarayı kazananın Irene olduğunu düşünürdü. 2 veya daha daha uzun dakikalarca düşündü, ve karşıt tezini hazırladı.
-Dininmize göre allah ilahi iyiliğe ve güce sahiptir. Bize kötülük yapmaz. Dolayısıyla bizi yok etmez. Eğer ki.. Yok ediyorsa bu bizim için en iyi olan olduğu içindir.
-Ben de öyle düşünmek isterim efendim ama...
-Ama, ne?
-İlahi ve sonsuz güce sahip bir yaratıcı neden herkesi kusursuz yaratabilecekken... Neden... Kör yaratıyor?
Sınıfta büyük bir sessizlik vardı, sonsuz bir sessizlik. Fakat bu sessizlik çoğunluk konu hakkında düşündüğü için oluşmamıştı. Çoğunluk Irene'in düşüncelerine, hayır hayır şahsına çocuksu bir nefret duyuyordu. Ama onun tezini çürütememişlerdi. Çünkü Irene'İn aksine, çoğunluk metrodayken düşünmek yerine camdan bakmayı seçmişti. Birisi atıldı:
-Onlar, cennette çok daha iyi görebiliyor.
Irene olağanüstü derecede şaşırmıştı. Çünkü kimse bunu söyleyecek kadar aptal olamazdı. Şaşırdığını belli etmeden, konuşmaya başladı.
-Daha sonrasında herkesten daha çok yemek yiyebilmek için 70 yılını aç geçirmek ister miydin? Sonra sonsuza kadar en çok yemek yiyebilen olmak?
Irene' in saygıdeğer konuşmasını bölecek bir şekilde kapı tıklandı Bu olabildiğince endişeli bir tıklatmaydı. Durmadan, endişeyle çalıyordu. Mrs. pee konuştu:
-Giriniz.
20 yaşlarında, kafasının üstündeki şapkada polis yazan bir adam içeri daldı.