0.2

3 2 0
                                    

Garip hisediyordum. Bu duygunun adı var mıydı? Bilinen bir şey miydi? Yoksa bu bana mı özeldi? Adı mutluluk olabilir miydi? Sonunda ben de "Mutluyum" diyebilirmiydim? Yoksa yine acı bir "keşke"yle mi bitecekti? Kafamdaki sorular bir yarımı umutlandırmış bir yarımı huzursuzlaştırmıştı. Taşa takılan ayağım kendime gelmemi sağladı. O önden gidiyordu bense onu takip ediyordum. Muhtemelen iskeleye gidiyorduk. Birkaç dakika sonra tahmin ettiğim gibi iskelede bir banka oturduk. Yavaş yavaş batan güneşin denizin üstünde bıraktığı görüntü çok güzeldi. Bir anda ruhumu kaplayan umutsuzlukla derin bir nefes aldım. Birdenbire olmuştu. Sebebi yoktu ya da açıklayabileceğim bir şey değildi. Oluvermişti işte. "Yanlızdım. Bir sıkıntıya bir derde düştüğümde paylaşabileceğim biri yoktu. Bende 'deniz'le tanıştım." dedi elindeki sigarayı yakarken. Bir kere içine çekip devam etti. "Bak bu uçsuz bucaksız deniz benim tek arkadaşım. Her damlasında bir anım var. O beni anlayan tek kişiydi.. Ama sen.. bugün nedenini bilmesen bile, yanımda durdun. Bu benim için.. ilkti." Akıcı bir şekilde söylememişti bunları. Cümleler arası derin derin nefes almıştı. "Ve unutma, ne zaman ihtiyacın olursa artık yanındayım." Duyduğum şeyin mutluluğuyla zaten bana bakan simsiyah gözlerine baktım. 'Seni asla bırakmayacağım' diyordu gözleri. Kendi söylese inanmazdım belki ama biliyorum gözler asla yalan söylemez..

Mutluluktan mı üzüntüden mi bilmiyorumdum ama ağlamak istiyordum. Hıçkıra hıçkıra, bağıra bağıra.. Ne kadar gözyaşlarımı gökyüzüne bakarak engellemeye çalışsam da yapamamıştım. Gözpınarlarımdan akan bir çift gözyaşı tenimi yakarak çeneme doğru ilerledi. Neyse ki bana bakmıyordu. Ben ağlarken birinin bana bakmasından hoşlanmam. Acırlar çünkü bana..ama, yalandan.. Çünkü genel olarak insanlar biri ağladığı zaman vicdan yaptığını düşünerek kendi egolarını tatvim eder. Kendi kendine benim vicdanım var bu yüzden iyi biriyim gibi kasıntılara girer. İnsanların onların hayattan zevk alması için verilen duyguları bile kendi menfaatleri için kullanması acınacak bir durum. "Bence ağlamak insanlara verilen muhteşem bir lütuf." dedi birden. Hızlı bir şekilde kendimi toparladım. Kısılan sesim yüzünden zor da olsa "Neden?" diyebilmiştim. Gözlerimi içine bakarak devam etti. "Tamamen çektiğin şeyi sana unutturmasa da seni rahatlatıyor, o anlık da olsa bi nebze rahatlıyorsun işte. Ruhun sert kilitlerini kırıyor ve az da olsa serbest bırakıyor kendini.. Bazen saniselik bile olsa o an hissettirdikleri mükemmel bir şey." diyerek cümlesini bitirdi. Olaylara bakış açısı farklıydı. Bu düşünceleri onu özel biri yapıyordu.
Güneş neredeyse batmıştı. İçimi kemiren merak bugün ne yaşayıp da o hale geldiğini sormak istiyordu.  Sonunda dayanamadım sormak için oturuşumu düzelttim fakat telefonuma gelen bildirim beni engelledi. Annem mesaj atmıştı. "Bugün Murat Bey bizi akşam yemegine davet etti. Seninle konuşmak istediği şeyler var. Lütfen geç kalma. Öpüyorum seni" Oğuz mesajın kimden geldiğini anlamak için telefonuma bakıyordu. Boğazımı temizleyerek "Annem" dedim. Yüz ifadesi birden değişti. Yüzüme bakmadan "Şanslısın" dedi. "Annemi ben öldürmüşüm. Keşke doğmasaydım da annem biraz daha yaşasaydı" Bir an annemin hayatta olmadığını düşündüm. Boğazım düğümlenmişti. Sahip olduğu acıyı yüreğimde hissettim. Ayağa kaktım, oda benle ayaklandı. " Maalesef yaşamın ve ölümün adaleti yok." dedim omzuna  dokunarak. "İnan hiç gitmek istemiyorum ama sanırım önemli bir konu var." Anlayış göstermesini umuyordum. Annem mesaj atmasaydı belki o bankta asırlarca oturabilirdim. Kafasını hafifçe sallayarak gitmeme onay verdi. Bankta olan çantamı eline aldım. "Adını öğrenebilirmiyim?" dedi gitmek üzereyken. "Adım Ekin"  Yüzünde oluşan minik tebbesüm büyüleyiciydi. Durup sadece gözlerine bakabilirdim ama gitmen gerekiyordu. "Şey evet artık gitmem gerekiyor." Onu orda bırakarak evin yolunu tuttum.

Eve geldiğimde annem tüm neşeydiyle çiçeklerini suluyordu. Çoktan giyinmişti. Hemen dizinin üzerinde olan kırmızı elbisesi çok hoş duruyordu. Onun yaşındaki kadınlara göre oldukkça genç görünüyordu. Beni kucağına aldığında henüz 18 yaşındaymış. Bu durum o zamanlar onu sarstığına eminim. "Hoşgeldin canım. Giyin hemen çıkalım." dedi yüzündeki büyük gülümsemesiyle. "Sana yeni bir elbise aldım. Bak koltuğun üzerinde. Bu gece onu giyersen beni çok mutlu edersin." Omzumdan düşmek üzere olan çantayı yere koyup elbiseye bakmaya gittim. Siyah kısa ve sırt dekoltesi olan bir elbiseydi bu. Elbiseyi alıp odama girdim. Bana göre bir elbise değildi bu, daha doğrusu elbise bana göre bir şey değildi ama annem istediği için giyecektim.
Aynanın karşısına geçtim. Kendimi bi şekilde görmeye alışmadığımdan garipsedim.  Kapıyı açıp içeri giren annem bana hayran gözlerle bakıyordu. "Çok güzel olmuşsun tatlım." Dediği şey yüzümde minik bir tebessüm oluşmasını sağladı. "Ama şu saçını düzeltelim biraz makyaj da hiç fena olmaz." Nolduğunu bile anlamadan beni bir sandalyeye oturtturup saçımı ve makyajımı yapmaya başladı. Yarım saat sonra gitmeye hazırdık. Aynanın karşısına geçip kendime son kez baktım. Hiçbir şey düşünmeden öylece bakıyordum. İki omzumuma naifçe dokunan annem irkilmemi sağladı. "Gidelim mi artık" Anneme gülümseyip kafa salldım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 28, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KARANLIK GÖKYÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin