Onu özlüyordum. Bir fırsat bulsam hemen mesaj atacaktım ama her şeyi düşünmeme rağmen mantıklı bir sebep bulamamıştım. En sonunda bir anlık umutla 'Nasılsın' diye mesaj attım. 1 dakika.. 2 dakika.. 5 dakika.. yarım saat.. İki saat.. Telefon elimden bir saniye olsun düşmemişti. Sadece ondan cevap gelmedikçe her dakika gözümden bir damla daha yaş akıyordu.
Neden cevap vermemişti? Bu kadar çabuk mu sildi, unuttu beni? Ben çok seviyordum oysa. Sürekli yanında olmak, sarılmak, öpmek, koklamak istiyordum..
Bunları bir süreliğine düşünmemeye çalıştım, Mert'i düşünmemeye.. Zor olacaktı biliyorum ama kendimi artık toparmam gerekiyordu. Evde kimse yoktu. Sabahtan beri yatağımda oturmuş, diz kapaklarıma çenemi koymuş öylece ağlıyordum. Elimden gelen bir şey yoktu.
Her neyse! Yataktan bir hışımla kalktım. Bir süre ayakta durup kafamı toplamaya çalıştım. Tamam. Evi toplamaya karar verdim. Malum dünkü o sinirimden sonra evi bayağı dağıtmıştım. Annem sürekli sormuştu ama nasıl söyleyecektim ki Mert'i? Çok kızardı.
Neyse bu düşünceyi kafamdan attım ve temizlik yapmaya koyuldum. Ordan bir müzik açtım : Sıla - Yoruldum. Ah şarkı bir süre sonra bitmişti ve kendimi berbat hissediyordum! Zaten üzgündüm böyle bir şarkıyla neden kendime eziyet ediyordum? Bende bilmiyorum. Hemen değiştirdim : Alexander Rybak - OAH. Bu şarkıyı Alexander Moa adında bir kıza yazmıştı, ona aşıktı. Bir de Mert'i düşündüm, daha mesajıma bile cevap vermiyordu kaldı ki bana şar-Aaa yeter ama Merygül! Mert'i düşünmeyi kes artık! Tamam artık tamamıyle işime odaklıyım.
...
Her yeri temizlemiştim, ev mis gibi kokuyordu ve moralim biraz olsun düzelmişti. Sanırım bu iyi geldi. Ooo saat altı olmuştu bile. Kapı çaldı, ah kim acaba! Mert olamaz öyle değil mi? Hemen kapıya koşup dürbünden baktım. Tabiki de olamaz.. Annemler gelmişti. Yüzüme yalandan bir gülümseme yerleştirip onlara mutlu bir şekilde kapıyı açtım. Annem evdeki kokuyu alınca bana bir gülüş atıp ''Kızım yine döktürmüş'' dedi. Yorulmuş olsalar gerek ki hemen salona geçip oturdular. Babam her zamanki gibi televizyon izleme köşesine çekilip bir haber açtı. Ah beni sıkıyorlardı. Odama gitmek istedim. İstedim.. İstedim.. NE! Ben doğru mu duymuştum? Şok olmuş bir şekilde kafamı televizyona çevirdim? Motor kazası mı? MERT Mİ? Ne demek oluyordu bu?! Kaza mı yapmıştı yani?! Hala şoktaydım ve bir süre sonra bu duygularıma üzüntü, acı, pişmanlık..da eklendi. Hemen salondan hızlı bir şekilde çıktım. Annemle babam şaşırıp kalmışlardı birden.
Hemen gidip montumu aldım ve tekrar yanlarına geldim ''Baba benim acil çıkmam lazım. Şansel aradı orada kitabımı unutmuşum. Zaten ders çalışacaktık.. Biraz geç kalabilirim görüşürüz'' Babam böyle emrivakilere hiç gelemezdi. Yine çok kızmıştı ama susup kalmıştı. Nedenini bilmiyorum ve bu önemli değil.
Hemen caddeye doğru koştum. Bir taksi durdurdum-resmen taksinin önüne atlamıştım- Haberden duyduğum kadarıyla Mert'in Acil Tıp'ta olduğunu biliyordum. ''Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne.. Çok hızlı olun lütfen çok acil!'' diyerek şoföre söz hakkı bile vermemiştim. Gazladık. Adamın son süran gittiğini bilsem de arada bir endişeme yenik düşüp ''Daha hızlı daha hızlı lütfen'' diye bağırıyordum. Sonunda geldik. Ücreti ödeyip kendimi dışarı attım.
Girişe doğru koşmaya başladım. Kaybedecek zamanım yoktu!
-
Medya : Mert
Arkadaşlar daha ilk hikayem ve ilk bölümüm :) ♥ Siz okudukça -ki inşallah okursunuz- devamını getiricem sizi bekletmiycem :) Umarım beğenirsiniz..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZOR ADAM
ChickLitİnişli çıkışlı bir ilişkimiz vardı. Hep öyle olmuştu. Değişmiyordu, değiştiremiyorduk. Mert'in kişiliğiyle ilgili bu lanet şey her zaman beni çok üzdü. Bir öyle bir böyleydi. Çok güzel bir şekilde kouşurken illa bir patavatsızlık yapıp sinirlerimi b...