Yıpranmışlık ve yetersizlik hissini çok yoğun yaşıyordum. Bu hislere buisimlere kendim verdim işin özünde. O kadar ağır hisler ki onlara bildiğim enağır kelimeleri yüklemeyi tercih etmiştim. Her hissi bilmiyorum ve onlarakoyabilecek bir isimin de olduğunu düşünmüyorum. Ama o çiçeğe bakınca hissettiğimo hissin "Huzur" olduğunu biliyordum. Çünkü başka hiçbir his bana rahathissettirmiyordu veya bu yorgunluğumu alıp götürmüyordu. Sadece ona bakıncakendimi rahat hissediyordum. Tüm kaslarım gevşiyor ve düşüncelerim arasındadalıp gidiyordum. Kırmızı Gül orada duran hoş bir detaydı. Yatağımdan kalktımve banyoya gittim. Banyo çok sadeydi içinde bir lavabo, klozet, ayna, havlulukve birde küvet. Banyoyu sadece yüzümü yıkamak için kullanıyordum onun dışındabir amacı yoktu benim için... Aynam yeterince temiz havlularımda katlıydı. Sadeceyüzümü silmek için bir havlu havlulukta asılıyordu. Yüzümü yıkadım ve tekrardanodama geçtim ve hazırlanmaya başladım. Bugün dışarıya çıkmayı düşünüyordum.Dışarısı ilgimi çekmiyordu ama Kırmızı Gül'ün yanına bir kez olsun gitmekistemiştim bugün. Bana o güzel duyguyu yaşattığını hatırlayınca onun yanınagitmek istemiştim. Eşya dolabımı açtım ve eşya dolabım 1 pantolon, 1 tişört veçok fazla aksesuardan oluşuyordu küpeler, bileklikler, bilezikler ve dahası...Üzerimi değiştim, buraya geldiğimden beri hiçbir zaman kıyafetlerimideğiştirmemiştim. Kullanılmamış kıyafetlerim gayet hoş ve rahattılar. Yumuşacıkve güzel kokuluydular. Çok yumuşak bir kokuya sahiptiler. Nefes aldıkça alasımgeliyordu ve bu kokuya, lezzete doyamıyordum. Bana sanki kendimi kocaman bir subirikintisi yanındaymış gibi hissettiriyordu. Sıcak esintiler cildimiokşuyormuş gibiydi tüm saç tellerim bu esintiyle beraber canlanmış gibidalgalanıyormuş gibi hissediyordum. Kıyafetlerim kendime olan güvenimi daha daarttırmıştı. Artık dışarı çıkıp onun yanına gitmek istiyorum... Odamdan çıkıp dışkapıya doğru gidiyordum ve evimin hoş bir kokusu vardı tıpkı kıyafetlerim gibi.Dış kapımı hiç kullanmamıştım. Beni dış dünyayla ayıran tek nesne buydu. Üzerisilinmemişti, tozluydu. Kapının kolu tutup kapıyı açtım. Kapı açılırken heryeri ağrıyormuş ve canı yanıyormuş gibi gıcırtılarla çığlıklarını banaduyuruyordu. Uzun zamandır kullanılmamış olmasının rahatsızlığı vardı üzerindeherhalde. Bende bir nesne olsaydım ve kullanılmasaydım benimde canım yanardı vekendimi değersiz hissederdim ama şu an ki halimin bundan pek farkı olduğunu dadüşünmüyorum ama neyse. Kapıyı açmıştım, önümde bir paspas ve üzerinde bir çiftayakkabı vardı. Renkleri beyazlardı ama git gide siyah olma yolunda eminadımlarla ilerliyorlardı sanırım bu benim hatamdı. Apartmanın içine bakıyordumşu an bembeyazdı tıpkı sokak gibiydi. Koridorun sonundaki camlar sonuna kadaraçılmıştı. İçeriye giren nazik bir esinti tüm koridorun başını okşuyor gibiydi.Yüzüme çarpan o nazik esinti içerisindeçeşit çeşit duygu barındırıyordu. Her türlü koku ve duygu sanki o esintiyioluşturuyor gibiydi. Ayakkabılarımı giyindim ve kapımı kapattım. İlk defaevimden dışarıya çıkmıştım. Tuhaf bir histi. Gün ışığı cildimi okşuyordu buhissi uzun zamandır yaşamıyordum. Gün ışığıyla birlikte bitkin düşmüş saçlarımyeniden hayat buldular. Kendimi bir an fotosentez yapan bir bitki gibihissettim. Dışarısı alabildiğine beyazdı. O ise gene tek başına isyan ediyordu.Bir an olsun bir adım geri atmamıştı bu duruşu beni çok etkiliyordu... O benimolduğum yerden epey uzaktaydı ama gene onu gözlerimle kestirebiliyordum onadoğru yol almaya başlamıştım. Yol çok sessiz ve güneş ise bu sokağıkavuruyordu. Her yer bembeyazdı ve sanki tüm gözlerim benim üzerimdeymiş gibigergindim. Tüm pencereler, binalar, yollar, dükkanlar bana bakıyormuş gibiüzerimde bir ağırlık vardı. Sanki beni suçluyorlardı sanki tüm her şeyinsorumlusu benmişim gibiydi. Neden böyle hissediyordum ona her yaklaştığımdaadımlarım küçülüyor, bacaklarım vücudumun ağırlığını kaldıramıyor gibiydi.Üzerine bastığım kaldırım beni bir daha asla geri bırakmamak üzereyutmak istiyordu. Yolu nerdeyse yarılamıştım ama bacaklarım bu ağırlığıkaldıramıyordu. Tüm dişlerim gıcırdatıyordum. Göz kapaklarım sonuna kadaraçılmıştı, gözlerim sanki fırlayacak gibiydi. Hızlı nefes alıyordum ama aldığımbu nefes bana yetmiyordu. Ona her yaklaştığımda her şey daha dakarmaşıklaşıyordu. Beyaz olan her şey görüşümden dolayı grileşmişti. O yepyenibinalar eski binalar olmaya başlamıştı. Hafiften ürpermeye başlıyordum, tümtüylerim diken gibi olmuştu ve bu sefer nefes almam normalleşiyordu, dişgıcırdamam azalıyordu, gözlerim normalleşmişti ama hala bacaklarım benitaşımakta zorlanıyordu hatta az öncekine göre daha da zorlanıyordu. KırmızıGül'e çok yaklaşmıştım o kırmızılığı tüm bu eski binalar arasında parlıyordu.Gözlerimi ondan alamıyordum. Onun yanına yaklaşmak bu eski püskü evlerin vesokakların üzerinden geçmeye bakıyordu. Bazı evler çökmüştü ve enkazlarıkalmıştı. Burayı penceremden hiçbir zaman görmemiştim. Yeni bir yer gibiydi.Güneş burayı kavurmuyordu ve burası beyaz değildi ama Kırmızı Gül her zamanbeyaza isyan eder gibiydi ama aslında o hiçbir zaman beyaza isyan etmiyormuydu? Çünkü burası beyaz değildi. Penceremden ona yakıştırdığım o benzetmehatalı gibiydi. Peki neden bana öyle gözüküyordu, anlayamıyordum. Git gide dahada yaklaşmıştım. Aramızda çok az bir mesafe kalmıştı. Bacaklarım o kadaracıyordu ki sanki tüm kemiklerim kırılıp iyileşiyor ve tekrar kırılıyordu.Dayanılmaz bir acıydı. Kendimden geçecek gibi oluyordum ama... ama bu kadarmesafe kalmışken pes edemem. Dayanmam lazım... Kırmızılığı beni içine çekiyor vekendine aşık ediyordu. Artık yer ona git der gibiydi.