Dünya gezegeni
Tae insanları severdi. Onlarla ilgili her şey çok etkileyiciydi. İsimleri bile canlandırıcı derecede kısa ve ilginçti, evindeki isimler gibi değil. Örneğin Tae'nin adı, aslında gerçek adı Tae değildi. Gerçek isminin insanlar için telaffuzu çok zordu. İnsanların dillerinin kas özellikleri, Tae'nin ana dili de dahil olmak üzere belirli dil türleri için sınırlayıcıydı.
Tae zaten seçtiği insan ismini gerçek isminden daha çok seviyordu. " Tae " kendi adına yeterince benziyordu, kulağa çok daha hoş ve sıradışı geliyordu. Biri ona Tae diye hitap ettiğinde kendine engel olamadan gülümsüyordu. İnsanlar onlara kocaman gülümsediğinde ona tuhaf bakışlar atma eğilimindeydiler ama Tae umursamıyordu. İnternette çok fazla olmadığı sürece, biraz garip olmanın normal olduğunu okumuştu ve böyle olduğunu umuyordu.
" Ahbap, bütün gün bana gülümseyecek misin yoksa sonunda paramı verecek misin? "
Düşüncelerinden kopan Tae karşısındaki pembe adama baktı. Tae, insanların neden pembe insanlara "beyaz" ve kahverengi insanlara "siyah" dediklerini anlamıyordu. İnsanlar renk körü müydü? Cilt rengi neden bu kadar önemliydi? İnsanlar sadece " insan " değil miydi? İnsanlar çok kafa karıştırıcıydı. " Elbette ahbap. " dedi Tae, adamın konuşma kalıplarını taklit ederek. Araştırmasına göre, insanlar davranışlarını taklit etmeye olumlu tepki veriyordu ve Tae bunda çok iyiydi. Adamın aksanını daha çok sevmişti. Kore'de duyduklarına benzemiyordu. Kore'de nadiren beyaz veya siyah insanlar görüyordu zaten.
Adam kaşlarını çattı. Garip bir şekilde ona baktı. " Benimle dalgamı geçiyorsun? " Bir nedenden dolayı parmak eklemlerini kıtırdatıyordu.
" Hayır? " dedi Tae kafası karışmış bir şekilde ona bozuk parasını verdi. Adam bir an ona baktıktan sonra kahvesini ve para üzerini alarak dükkandan çıktı. Tae, Star Coffee denen bu küçük yerde çalışıyordu. Sessiz, küçük bir yerdi ve aynı zamanda onu işe almak isteyen tek yerdi. Tae bu gezegende hayatta kalmak için paraya ihtiyacı olduğunu keşfetmişti ve para kazanmanın en kolay yolu bir iş bulmaktı. Ne yazık ki, eğitimi olmayan genç bir erkek için iş seçeneklerinin çok sınırlı olduğunu da keşfetmişti. Tae, onu Terran'a bırakmadan önce, ona yalnızca seçtiği adla hazırlanmış sahte kimlik belgeleri ve az miktarda insan parası verdiği için ailesine hala biraz kızgındı.
" Bu sana büyük bir ders olacak. Seni çok şımarttık. Belki bu deneyim sonunda büyürsün." demişlerdi.
Tae aslında içten içe memnundu. Eğer ailesi bunun bir ceza olduğunu düşünüyorsa, onu hiç tanımıyorlardı. Her zaman gezegeninden çıkıp evreni görmeyi hayal etmişti ve Terranlar, yani insanlar da onu her zaman büyülemişti. Toplumları henüz " temas " için gerekli teknolojik ve kültürel seviyeye ulaşmamıştı, insanlar o zamana kadar kendilerini yok etmezse, en azından bin yıl sonra belki yeterli seviyeye geleceklerdi. Şimdilik, Dünya yalnızca kısa, eğitici geziler için ya da ebeveynleri çocuklarını izinsiz başkalarının zihnini okumak gibi yaramaz şeyler yaptığında cezalandırmak istediğinde kullanılıyordu, tıpkı ailesinin yaptığı gibi. Tae gerçekten niyetinin bu olmadığını söylese de ailesi onu dinlememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hello My Alien - Taekook ( Uzaylı Prensler Serisi 1)
FanfictionO Jungkook'un şimdiye dek gördüğü en sevimli insandı. Tek sorun, Tae bir insan değildi. Yarım galaksi ötedeki bir gezegende yaşayan bir insan ile uzaylı bir prens arasındaki yıldızlarla dolu aşkın hikayesi.