0.2

126 22 48
                                    

"Sonra hayat bize öyle birini gönderir ki, önceden kaybettiğimiz her şey için mutlu oluruz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Sonra hayat bize öyle birini gönderir ki, önceden kaybettiğimiz her şey için mutlu oluruz."

Bölüm 2 |Güven ve şefkat

...

Sıkıntılı bir nefes iki dudak çukurumdan sıyrılırken, gözüm karşımdaki kısa saçlı ve gözlüklü kadına ilişti. Derin bir nefes vererek ikna etmeye çalışır bir şekilde gülümsediğimde, ruhsuz ve gram oynamayan suratı ile bana ikna olmamış gibi bakıyordu.

"Hanımefendi anlamıyor musunuz acaba? Hemen profesöre bakıp gelicem." Bıkkınca konuştuğumda kafasını iki yana salladı. Sanki başbakana suikast yapmak için gelmiştim. Gözlerimi sinirle yumduğumda boş boş bana bakmaya devam ediyordu.

Derin bir nefes verdi. Bu kadın resmen benden beterdi. Ruhsuz bir robottu. "Üzgünüm, içeri giremezsiniz." diyerek bana kapıyı gösterdiğinde, kaşlarım keskin bir çukura izin vererek çatıldı. Siyah topuklu botlarımı mermere sertçe vurarak fakülteden hızlı adımlarla çıktım.

Soğuk hava tenime çarptığında ani gelen ürperti ile kabanıma sıkıca sarıldım. Gözlerim caddenin köşesindeki genç evli çifte ve yanlarındaki ikiz çocuklarına iliştiğinde duraksadım. Yüzlerinde eksik olmayan gülümseme ile arabalarına doğru yürüyorlardı.

Vücudumu istemsizce saran kıskançlıkla onları izlemeye devam ettim. Mutlulardı. Genç adam elinde çocuklarına almış olduğu oyuncakların poşetini tutuyordu. Güzel ve bakımlı kadın ise iki çocuğunun elinden tutarak, yüzünde eksik olmayan tebessümle kocasının yanında yürüyordu.

Arabaya yerleştiklerinde acı bir frenin çığlığıyla sokağı terk ettiler. Burnuma dolan egzoz kokusuyla ciğerlerim yırtılırcasına öksürdüm. Bir süre sonra bacağıma değen yumuşak şeyle yerimden sıçradığımda gördüğüm kedi ile derin bir nefes verdim. Tatlı olmaya çalışarak bana karşı duygu sömürüsü yapmaya çalışan kediyi es geçerek yavaş adımlarla yürümeye başladım.

Peşimden gelmeye başladığında derin bir nefes vererek gözlerimi ayaklarımın ucundaki kediyle buluşturdum. İlgi istiyordu. Sevgi istiyordu.

Çömelerek sırtını okşamaya başladığımda mutlu olduğuna dair mırıltılar çıkarıyordu.

"Daha benim sevgiye ihtiyacım varken sana nasıl sevgi verebilirim?" Derin bir nefes verdim. Havanın soğukluğuyla sıcak nefesim, soğuk havada adeta sigara dumanı gibi yayılmıştı.

Boynumdaki atkıyı çıkarıp yavru kedinin üzerine örttüğümde boş ve bir o kadar sessiz sokaktan çıktım.

...

"Chaeyoung?" Arkamdan fısıltı ile gelen sesle duraksadım. Elimdeki kitabı sıkıca tutarak arkamı döndüğümde karşımdaki kadın çatık kaşları ve bir o kadar da gözlerindeki parıltı ile bana bakıyordu.

"Buyrun?" Endişe ile sorduğum soruyla gülümsen yüzü soldu ve yaşı gereği ile kırlaşmış saçlarını mahcup bir şekilde kaşıdı. "Pardon biri ile karıştırdım galiba tekrar özür dilerim." diyerek gittiğinde omuz silkerek elimdeki kitabı tozlu raflara geri koydum.

Aradığım kitabı bulamamamın verdiği üzüntü ile dudaklarımı birbirine bastırdım. Kabanımın açılan düğmelerini ilikleyip, siyah topuklu botlarım ile kütüphaneden çıktım.

Hızlı adımlarla yürüdüğüm boş sokakta yankılanan ayakkabımın sesleri adeta ruhuma işliyordu. Telefonumunun çalmasıyla gelen aramayı cevapladım.

"Alo, Chaeyoung."

"E-efendim Profesör Lee."

"Bugün yanıma fakülteye gelmişsin ama meşgul olduğum için sekreterim seni içeri almamış. Kusura bakma lütfen." Dediğinde görmediğini bilmesemde gülümsedim.

"Sorun değil, profesör." Gelen kıkırtılarını duyduğumda dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Şimdi yanıma gelebilirsin o zaman kızım." dediğinde başımı hızlıca salladım.

"Geliyorum, baba." Telefonu kapatıp hızlı adımlarla durağa yaklaştım. Hafiften kararmaya başlayan hava ile havaya hakim olan temiz kar kokusu karışmıştı. Gözlerimi yumup soğuk havayı içime çektiğimde ani soğukluk ile ciğerlerim donmuştu.

Soğuktan kızarmış ellerimi kabanımın ceplerine soktuğumda uyuşmaya başlayan bacaklarımı birbirine sürttüm. Karlı ve kaygan zeminde yavaş bir şekilde durağa yaklaşan otobüsü görmem ile derin bir nefes verdim.

Açılan otobüsün kapısından girdiğimde insanların bakışlarını umursamadan boş bir koltuğa oturdum.

Nihayetinde profesör'ün ofisine vardığımda derin bir nefes verdim. Hızlı adımlarla koridorun solundaki odaya girdiğimde gözlerini ahşap masanın üzerinde duran kitaplardan çekip usulca bana baktı. Gülümsediğimde ayağa kalkıp kıkırdadı.

"Uzun zaman olmuştu. Okuldada göremiyorum seni nerelerdeydin?" diyerek homurdandı. Cevap vermeyerek yaşı gereğiyle yüzünde oluşan, hayatın verdiği zorluklardan oluşan çizgilerine uzunca baktım. Bedenim benden bağımsız ona doğru yöneldiğinde fazla beklemeyerek sarıldım. Tombul kolları ince belimi kavradığında geri çekildim.

"Baba. Seni çok özlemişim." dediğimde gözyaşlarını sildi.

"Ben pek özlemedim ama bu yaramaz kızı." dediğinde gülümsedim.

Aklına birşey gelmiş olucak ki ahşap ve bir o kadar eskimiş masasının yanına yaklaşıp çekmeceyi çıkan gıcırtılara rağmen açtı. Nasırlı elleriyle çekmecedeki zarfa uzanıp sıkıca eline aldı.

Kaşlarım benden bağımsız bir şekilde çattığında boğazımdaki keskin acıyı es geçerek merakla elindeki zarfa baktım.

"Maddi sıkıntının olduğunu biliyorum. Al bu parayı." diyerek bana uzattığında boş bir ifadeyle verdiği zarfa bakıyordum. Cevap vermediğinde zarfı eliyle salladı.
Kafamı usulca iki yana salladım ve zoraki bir şekilde gülümsedim.

"Paraya ihtiyacım yok, profesör." Yüzümdeki gülümsemenin aksine sert ve tok bir ses tonuyla konuştuğumda başını iki yana salladı.

"O evde tek başına yaşıyorsun ve..." Cümlesini tamamlayamadan sertçe yutkundu. Bir adım ona yaklaştığımda konuşmaya mecali kalmayan dudaklarımdan tek bir cümle çıktı.

"Ben mutluyum, yalnız olduğumu sana düşündüren şey ne?" Çatık kaşlarım ile konuştuğumda başını iki yana salladı.

"Mutlu değilsin! Yalnızsın ve o yalnızlığın içinde bir gün öleceksin!" Sesini yükselttiğinde bir adım yaklaştım.

"Bana acıyorsun değil mi?" dediğimde deli gibi kahkaha atmaya başladım. Yüzümdeki ifade bozulduğunda aramızdaki son mesafeyi kapattım.

"Ah be profesör, keşke bu kadar iyi biri olmasaydın." diyerek gülümsedim. "Ee hadi yemek yiyelim, ne bekliyoruz?" dediğimde huzursuzca kafasını salladı ve gözlüklerini çıkardı.

...

Botlarımı çıkarttığımda kabanımın düğmelerini titreyen ellerimle açtım. Sessiz ve çıt çıkmayan ahşap evde yürümeye başladım. Tıpkı benim gibi yıkılmak üzere olan, yaşamaktan ve yalnızlıktan bıkmış merdivenlerden hızlı adımlarla çıktığımda odamın ışığını açtım.

Kendimi yatağa fırlattığımda ne zaman bu yalnızlıktan kurtulacağımı düşünüyordum. Belki de kaderim böyleydi, yalnız ve mutsuz bir şekilde ölecektim.

O doğru söylüyordu; ben bu yalnızlığın içinde çürüyüp yok olucaktım.

Belkide çoktan ölmeye başlamıştım.

...

Aslında her bir satır her bir cümle birbirleriyle bağlantılı.

Vote vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Kendinize çok iyi bakın canlarım sizi seviyorum ♥

poetry alone || rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin