0.4

100 19 43
                                    

"Ben yıkıldıkça hayatta üzerime yıkıldı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Ben yıkıldıkça hayatta üzerime yıkıldı. Hayatın enkazında kaldım, nefes alamıyorum."

Bölüm 4 | Girift, beklenmeyen şiir

...

-Park Chaeyoung-

Düşüncelerin ruhumda bıraktığı etki, sıcak kahvenin damağımda bıraktığı etkiden daha acıydı. Parmaklarımın sahiplendiği siyah renkli kupaya uzunca baktım.
Duman tütmeyi bırakmış, köpüğü tıpkı bir insanın umutları gibi yok olmuştu. Yorgun gözlerim şöminede gezindi.

Yangın ölümü çağrıştırıyorken neden bu kadar çok seviliyordu bu görüntü? Odunlar adeta kalplerini birleştiren iki aşık gibi tutuşup duruyordu. Önüme düşen bir tutam kömür rengi saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

Kapıyı dirseğimin yardımıyla acı,boş kahve kupayı mutfağa bıraktım. Tekrar döndüğüm salona göz ucuyla baktığında aklıma gelen şeyle mırıldandım.

Bugün profesörü yemeğe davet etmiştim. Tamamen aklımdan çıkmıştı. Beynimin içi o kadar doluydu ki yakında kim olduğumu unutacak duruma gelecek derecedeydim. Kazağımın kol uçlarını avuçlarımın içine kıstırdım, her anlamda yorgun bedenimi koltuğa gömdüm.

Yalnızlık.

O kadar çok alışmıştım ki yalnız olmaya, artık eğlenceli gelmeye de başlamıştı. İnanabiliyor musunuz?
İstemeyerek yorgun bedenimi koltuktan kaldırdığımda, adımlarım mutfağa doğru yöneltmişti. Buz dolabını usulca açtığımda boş bir dolap görmem ile saçlarımı kaşıdım. Yemek sipariş etsem sorun olmazdı. Sonuçta yabancı biri değildi.

Telefonu ince parmaklarımla kavrayıp pizzacının numarasını tuşladıktan sonra siparişi kısa bir süre içerisinde vermiştim. İrislerim kolumdaki saate takıldığında profesör'ün şimdi gelebileceği düşüncesiyle masaya tabak, çatal yerleştirdim.

Saçlarımı geriye atarak ahşap merdivenlerden yavaş ve hantal bir şekilde çıktım. Zilin çalınmasıyla göz devirip zorla çıktığım merdivenlerden aceleyle indim. Hava soğuktu ve profesör'ün bu soğukta donmasını istemiyordum. Kapıyı açtığımda karşımdaki yaşlı olmasına rağmen bakımlı ve gayet iyi görünen adam elindeki poşeti salladı.

"Şarap aldım." Diyerek içeriği girdiğinde lacivert kabanını askılıktaki kırmızı kabanımın yanına koydum. Kabamlarımızın aynı olması beni gülümsetti.
Babası ile alışverişe gidip benzer kabanları alan, baba kız gibiydik. Bu düşünce beni bir çocuk gibi gülümsetti. Baba kız gibi. Baba gibi, babam gibi.

"Ee hoş geldin yok mu bana? Dalıp gittin." Diyerek homurdadığında arkamı döndüm. "Hoş geldin." dediğimde tombul kollarını vücuduma sardı.

"Hoş buldum, kızım." Bir cümle bir insanı ne kadar mutlu edebilirdi ki? Bana her kızın deyişinde kendi kendime aptal gibi sırıtıyordum. Yemeğe gittiğimizde ve ya tatile gittiğimizde insanların bizi baba kız olarak görmesi beni mutlu ediyordu. Elindeki şarap şişesini aşıp mutfağa girdiğimde arkamdan geldi.

poetry alone || rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin