2

70 7 0
                                    

    Yine bir sabah olmuştu asla yataktan çıkmak istemiyordum ama buna rağmen yine de kalkıp kahve yaptım kendime. Bazen, zaman alay edercesine düşüncelerimin arasında ilerlemeye, başımı döndürmeye başlıyordu. Sıcak nefesim dudaklarımı kavururken çocukluğumun bana doğru eğilmesiyle birlikte moralim daha da çok bozulmuştu. O buğulu perde adeta ruhumun kalkanıydı. Sanki net görürsem bu benim sonum olacakmış gibi... Çocukluğumda çok şey yaşamıştım daha ufacıkken 5. sınıfta abimi bir trafik kazasında kaybetmiştik, o arabadan sadece annem babam ve ben sağ çıktık. Abim gözlerimin önünde kayıp gitmişti o soğuk, kanlar içinde olan bedeni hala aklımdan çıkmıyordu. Geleceğim akan bir kan gibi hızla önüme yayılmıştı ama o karanlık sokakta kimse kendi etrafında dönmüyordu, salıncak artık sallanmıyordu, o odada fotoğraflar yere süzülürken adamın sırtındaki mezar boştu o an son roman sayfası yere kondu, tablolar devrildi, saat son kez ilerledi, serumdaki son damla düştü. Ve geçmiş çöktü.

     Gevşeyen bedenimde yayılan o acı lav gibi akmaya başlamıştı, sanki tenimde yanan damarlarımla bir ölüm haritası çizilecekmiş gibi.

    Gözlerim yavaş yavaş aralanmaya başladı, kendime geldiğimde nerede olduğumu sonunda idrak edebilmiştim. Ah tanrım hastanedeydim . Yine bayılmış olmalıydım, sağımdaki tekli koltukta annem uyuyordu, babamın nerede olduğunu merak etmiştim, yine her zamanki gibi işi çıkıp gitmişti büyük bir ihtimal. Bir süre sonra doktor odaya girdi ve yine ne olduğunu tam olarak bilmediklerini söyledi ve başka bir hastaneye sevk ettiler. Hastaneden çıkınca ısrarla annem sevk edildiğim hastaneye gitmemizi söylüyordu ama gitmek istemiyordum her zamanki gibi yine bir şeyi yok diyip eve göndereceklerini biliyordum bu yüzden gitmemek için direndim. Eve geldiğimizde kendimi pek iyi hissetmiyorum diyerek odama çekildim, sınav tarihlerim yaklaştığı için ders çalışmam gerekiyordu, yinede ben kitap okumaktan başka bir şey yapmıyordum. Romanlar çok ilgimi çekiyordu odamı kütüphane haline getirmiştim zamanla annem bu yüzden çok şikayetçi olsa da kitaplarımı kolileyip bir kenara atamazdım sonuçta.

     Yaklaşık 2 saat olmuştu kitabı okumaya başlayalı, artık gözlerim ağrımıştı bu yüzden dışarı çıkıp biraz dolanmak istedim. En yakın arkadaşım Merve'ydi her şeyimi bilen naparsam yapayım hep ona anlattığım tek insan oydu. Merve'yi aradım... beraber dışarı çıkmıştık bi cafe de oturduk ve Merve'nin telefonu çaldı. Arayan Kerem'di. Kerem Merve'nin ilk aşkıydı gerçekten birbirlerini çok seviyorlardı. Merve telefonu kapatır kapatmaz Kerem'le İbo buraya geliyor dedi. İbo da Kerem'in yakın arkadaşıydı, açıkçası çok çekici birisiydi yakışıklıydı okuldaki kızlar ağzının suyu aka aka İbo'ya  bakıyorlardı ama İbo pek ciddi ilişki adamı değildi genel olarak kızlarla eğlenir onları kullanıp hevesini alınca bi kenara atardı. erkeklerin çoğu böyle değilmi zaten ? Pek sevmezdim İbo'yu onun da beni sevdiği söylenemezdi tabiki. Birbirimize zıt gidiyorduk, o yüzden pek anlaşamazdık.

      Kerem ve İbo kapıdan girdiğinde Merve'nin yüzünü bir heyecan kapladı, bize doğru geldiler selam verip yanımıza oturdular. Nedendir bilmem ama Merve ve Kerem'in vıcık vıcık ilişkileri miğdemi bulandırıyordu. Gerçek aşka da asla inanmazdım zaten.

        Sonuçta her sevgi bir gün solup gidiyordu değil mi? belki ufak bir kıvılcımla belki de küçücük bir yalanla...

      Biraz muhabbet ettikten sonra herkes evlerine dağılmıştı ama ben eve gitmek istemiyordum her zamanki gibi yine yürümeye karar verdim. Yürümeyi, çevremdeki insanları izlemeyi seviyordum. Düşüncelerim birbirine çarpıp patlayan renklerin arasından bana ulaşmaya çalışıyordu. Göz kapaklarım adeta eriyip tenime yapışmış gibiydi. Beynimin içinde yuvarlanan kelimeler pek bir anlam ifade etmiyordu sanki, ağzımı açmam her şeyi daha da kötüleştiriyordu, bu yüzden sadece susmak ve düşünmekle yetindim.

     O kadar çok dalmışım ki nerede olduğumu bir kaç dakika sonra idrak edebildim, metro istasyonunun önündeydim, ayaklarımın neden beni buraya getirdiğini anlayamadım.

     Tam geri dönüp eve gidecekken tanıdık bir yüz dikkatimi çekmişti, kim olduğunu çıkaramadım ama bir yerlerde karşılaltığımızdan veya da konuştuğumuzdan emindim. Bana bakıp gülümsedi, bir şeyler söylemek istercesine bana doğru yürüdü...

      Nerden bilebilirdim ki canımı acıtacağını? Onun bedeninde taşıdığı zehir , bir kalbin atışlarını sömürecek , bir ruhu hiçliğe gömecek kadar güçlüydü. Gerçek daha keskin ve yoğundu, bedenini kurutacak kadar taze olan o zehirden daha güçlüydü. Asırlardır bedeninde taşıdığı ölümün gerçek tarafından, daha doğrusu aşk tarafından ruhuna işleneceğinin farkındaydı. Gözlerime bulaşan bu görüntü, ruhumun derinlerine yayılan bu zehirle bir olup dengemi altüst etmişti...



.
.
.
.
Devam edecek...

      

Aşk Mezarlığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin