[3]

81 19 7
                                    

///

"Donghyuck."

Uzaklardan, epey uzaklardan gelen boğuk ses; genç oğlanın huzursuzca kaşlarını çatmasına sebebiyet vermişti. Boşluğun içinde yüzüyormuş gibi hissettiren bedeni ve zihni; bu ses zerresine sımsıkı tutunarak gerçekliğe çekilmeye çalışırken gittikçe netleşen cümleyi bir kez daha duydu.

"Donghyuck, uyan."

Ciğerlerine kocaman bir nefes çekerek gözlerini açtı ve aniden yerinden fırlayarak doğruldu. Zihni karman çorman ve sisli olduğundan gördüklerine anlam yükleyemeyen gözleri delice etrafta dolaşıyor ve ana rahminden yeni çıkmış bir bebek gibi hayata alışmaya çalışıyordu. Aklına dolan ilk kelime, birkaç saniye sonra etrafına hakim olduğunu fark ettiği rengin adıydı.

Mavi.

Alabildiğine uzanan derin ve karanlık maviliği yer yer yaran ışık hûzmeleri, mavinin her tonunu barındıran renk geçişlerine sebebiyet verirken seçemediği kadar uzakta kalan su yüzeyi ona bir boşluğu anımsatıyordu. Bu, yeryüzünden uzayı izlemek gibiydi. Suyun metrelerce altında olduğunu fark ettiğinde vücudunu saran panik dalgasıyla tüm uzuvları sarsılmaya başlamıştı. Kıyıya vurmuş ve ölmek üzere olan bir balık gibi çırpınmaya ve ciğerlerine hava doldurmaya koyulduğunda kriz anı geçene dek zaten nefes alabildiğini ve suyun içindeki hava dolu bir odada olduğunu fark etmemişti. Kuvvetli iki el omuzlarını sımsıkı tutarak panik atağını durdurduğunda ancak kendine gelebildi ve korkudan sapsarı kesilmiş suratını dört bir yana çevirerek biraz evvel omzunu kavrayan ellerin sahibini aradı. Fakat ortalıkta kendisinden başka kimse yoktu.

Adrenalinle kaynayan bedenini ayılmadan önce uzandığı mermer yatağa bırakarak oturdu ve hızlıca inip kalkan göğsüne elini bastırarak hem düşüncelerine hem de kalp atışlarına bir düzen vermeye çalıştı.

"Neredeyim ben?" diye sordu boşluğa. "Kimse yok mu?"

Dört bir yanı camla kaplı odanın içinde yalnızca mermerden bir yatak ve kendisinin oluşu onu her geçen saniye daha da çıldırma noktasına götürürken saçlarını kavrayarak sıktı. Delirmenin eşiğinde olduğunu hissediyordu ve okyanusun dibinde her nasılsa basınçtan patlamayan bu camdan odada aklını yitirmek, istediği son şey bile değildi. Aşık olduğu denizin ona daha öncesinde bu kadar korkutucu geldiğini hatırlamıyordu.

"Biri bana cevap versin!" diye haykırdı var gücüyle. "Kimse yok mu?"

"Donghyuck."

Onu uyandıran erkek sesinin aynısını bir kez daha duyduğunda umutla etrafı kolaçan etti fakat her şeyin tüm şeffaflığıyla gözler önüne serildiği odada hala görünürde kimse yoktu. Bu sesi kafasından uydurduğunu hatta bunun bir kabus olduğunu düşünmeye başlamıştı. Sahi, buraya nasıl gelmişti?

Geminin batışı. Çaresizce suya gömülen bedenler. Acı dolu haykırışlar.

"Donghyuck."

"Benden ne istiyorsun?" dedi güçsüzce. "Buraya nasıl geldim ben?"

"Hepsini anlatacağım, Donghyuck." dedi aynı ses. "Fakat öncelikle ellerini yüzünden çek, seni görmeme izin ver."

Kendisine verilen komuta karşı gelemeyerek yaşlarla ıslanmış yüzünü açığa çıkardı. Karşısında, kendi yaşlarında bir erkeğin bedeni duruyordu. Simsiyah saçları, dik omuzları ve beyaz, asil bir tasarıma sahip takımıyla; Donghyuck'un fani gözlerinin gördüğü en kusursuz varlıktı. Etrafına yaydığı parlak aura ve porselenden farksız, hiçbir ifadeye yer vermeyen suratı onu doğaüstü gösteriyordu. Ancak Donghyuck'un yüzündeki şaşkınlık onun tebessüm etmesine yol açtığında, Donghyuck onun da mimiklere sahip olduğuna kanaat getirdi. Hatta inci süslemeli ceketin içinde hafifçe inip kalkan çıplak göğsü nefes aldığının da kanıtıydı.

"Şaşkın ve korkmuş olmanı anlıyorum." dedi içtenlikle. "Fakat endişelenme, sana zarar vermem."

"Kimsin sen?"

Karşısındaki oğlan hafifçe gülümsedi. Parlak yüzündeki gül kurusu dudaklarının iki yana kıvrılışı büyüleyiciydi. Bu denli muhteşem görünmesi Donghyuck'u dehşete düşürürken tüm bunların bir kabustan ibaret olduğunu düşünmeden edememişti.

"Ben, denizin ruhuyum. Dünyayı çevreleyen okyanusların, denizlerin, göllerin, akarsuların ve daha aklına gelebilecek tüm su parçalarının hükümdarıyım, Donghyuck."

Donghyuck afallayarak lacivert rengi gözlere öylece bakmaya devam etti. Kelimeleri algılaması ve sindirmesi dakikaların birbiri ardına yuvarlanmasına sebep oluyor; yine de karşısındaki oğlanın dudaklarından çıkmış bu deli saçması sözler mantığına yatmıyordu. Bir heykel gibi öylece donakalmış vaziyette, mavilerin derinliğinde kaybolmuş Donghyuck; şimdi de denizlerin hükümdarı olduğunu iddia eden bu oğlanın lacivert gözlerinde kayboluyordu. Donghyuck'un konuşamayacak halde olduğunu fark edince ona doğru bir adım attı ve tapılası dudakları yeniden aralandı.

"Adım, Mark." cümlesini duyduktan sonra Donghyuck, etrafının bir hava akımıyla çevrilip kuvvetlice dönmeye başladığını hissetti. Ayakları yerden kesilip vücudu hava akımının içine çekildiğinde çığlıkları arasından duyabildiği son ses ona aitti.

"Korkma, Hyuck. Güvende olacaksın."

\\\

ölü denizciler, markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin