bahçede tam da suhtan beklenildiği gibi klasik müzik çalıyor, davetliler hediyelerini takdim etmek için ardı arkası kesilmeyen bir insan seli oluşturarak merdivenin başındaki alana ulaşmaya çalışıyorlardı. jaemin de o insanların arasındaydı ancak amacı hediye vermek değil, sevgilisini bulmaktı. kulaklığından doyoung'un planı mahvetmemesini tembihleyen sesini duyuyor, umursamayarak yoluna devam ediyordu. şansları varsa jeno'yu erkekler tuvaletinde, dayak yemiş ve perişan bir halde bulabileceğini tahmin ediyor diğer türlüsünü düşünmek dahi istemiyordu. nasıl olup da kimliklerinin deşifre olduğunu bilmiyordu, aceleci adımlarla yalnızca ilk katı kullanıma açık olan malikaneye girerken yoluna çıkan herkese çarpıyor olması da umrunda değildi.
omzuna hızla çarpıp hedefinden birkaç adım sapmasına sebep olan bedene öfkeyle bağırmıştı.
"önüne bak, ahmak!""jaemin?"
tanıdık sesi işittiğinde çattığı kaşları biraz olsun gevşedi ve uçuk mavi gömleğiyle karşısında dikilen genci süzdü.
"jaehyun..."aniden çekip gitmesinin dikkat çekeceğini düşünerek ayak üstü laflamaya çalışmıştı,
"b-burada ne yapıyorsun, hediyeleri kabul ediyor olman gerekmiyor mu?""uh, aslında gerekiyor ama kalabalık yerlerde olmaktan hoşlanmıyorum. bir süreliğine ortalıktan kaybolsam iyi olur diye düşünmüştüm. sen... sen burada ne yapıyorsun?"
güzel çocuk omuz silkip arkasındaki kalabalığı işaret etti.
"partinin tadını çıkartıyorum tıpkı diğer davetliler gibi."hyun saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp mahçup sesiyle mırıldanır gibi söyledi.
"evet ama seni davet ettiğimi hatırlamıyorum.""n-ne?"
"seni davet etmemiştim, belki de bir karışıklık oldu. johnny görmeden gitsen-"
bu kadar küçük duruma düşürülmek nananın gururuna ağır gelmişti. merdivenlerin birkaç basamağını daha tırmanırken hırsını karşısındaki bedenden çıkarttı.
"davetiyem vardı jaehyun, ister inan ister inanama. partine sızıp seninle yeniden konuşmaya filan çalışıyor değilim ve olur, bir an önce toz olurum.""öyle söylemek istememiştim."
"neyse ne!"
pahalı elmasının olduğu eliyle saçlarını karıştıran hyun, düşmüş omuzlarını gizleme gereği dahi duymayarak kalabalığın arasından uzaklaşırken jaemin en sonunda erkekler tuvaletine ulaşmıştı. bütün kabinleri tek tek gezdi ancak sevgilisi hiçbirisinde yoktu.
kulaklığı titreştiğinde doyoung'un sevgilisini bulmuş olma ihtimali bile onu heyecanlandırırken atılmıştı,
"doyoung!""hey jaemin, jaehyun yatak odasına gidiyor hemen ona yetişip yüzüğü almalısın."
panik içinde karşılık verdi.
"jeno'yu bulamıyorum."karşılığında duydukları ise tatmin edici olmaktan fersah fersah uzaktı.
"tanrım, artık kes şu saçmalığı farkında mısın bilmiyorum ama işi batırıyorsun. jeno kocaman bir adam ve kendi başının çaresine bakabilir."aynadaki perişan yansımasıyla göz gözeyken fısıldar gibi söyledi.
"bakamaz, bakamaz çünkü tuzağa düştük.""ne diyorsun, hiçbir şey anlamıyorum."
kısa süre öncesine dek jaemin de anlayamamıştı ancak şimdi düşündüğünde bütün parçalar birbirine oturuyordu. partinin başında kendisine asılan adamı, suh'un yakın korumalarıyla konuşurken gördüğünden beri jeno ortalıkta yoktu ki bu pek çok şeyi açıklayabilirdi.
suh zaten her zaman ondan şüphelenmişti ancak johnny kadar takıntılı bir adam mutlaka jaemin'in bir ekibi olduğunu da düşünmüş olmalıydı belki de o adamı, ortağını açığa çıkartmak için basit bir yem olarak kullanmıştı.
jeno onu korumak için yanına geldiğinde ne kadar da rahatladığını hatırlayınca güzel çocuk gerçek bir aptal olduğuna ikna olmuştu.
bu kadar basit bir tuzağa düştüklerine inanamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
finders keepers losers wheepers - nomin
Acciónbıkkınlıkla sordum, "nereyi soyuyoruz?" "bir seksenlik afetin tekini, johnny suh'un yarı tanrı sevgilisini."