1. KADİM DOST

23 2 1
                                    

Dev malikanemin çatı katında ki oval penceremden amaçsızca yağmurda koşuşturan insanları izliyorum. İstanbul da yoğun bulutlar ve istikrarlı yağmur ile birlikte ardı arkası kesilmeyen boğucu havanın kaçıncı günü.. Kasvetli havanın insanlara verdiği huzursuzluğun aksine, sanki ben bundan besleniyormuş gibiyim. Kasvetten.. Peki bu günlere güneş eşlik etseydi farklı ne olabilirdi. Muhtemelen hiç bir şey fakat yine de koşuşturanları görebiliyorum. Bu denli koşuşturmalarının sonuçlarını gerçekten hiç düşünüyorlar mı? Bu hızlı yaşamın hangi aşaması onları tatmin edecek? Biraz tahminim var; daha iyi takımlara, son model araçlara, en iyi kadın veya erkeklerle sahip olma arzusu bitmeyecek ve hırs, kıskançlık, ego gibi duygularının geçen her zaman daha çok kölesi olacaklar. Bu gerçeği görmek için benim kadar şanslı olmayacaklardır, neyse ki ben bu arayışlardan geçerken yanımda beni asla terk etmeyen yakın bir dostum vardı, Zaman..

Ben bunları düşünürken kapının topuzu bir saniye olsun susmadı. Birinin açmasını bekliyordum, tabi hizmetçilerimin işine son vereli üç hafta olmuştu ve ben henüz bunu kavrayamamıştım. Ve tekrar kapının dev misketinin vuruşu geldi kulağıma, bir hışımla kapıya yöneldim. Ziyaretçi istemediğim her halimden belliydi, yalnız kalmam ve düşünmem gerekiyordu. Belki kapıda ki kişi pes eder umuduyla bir süre daha bekledim fakat kapıda ki her kimse belli ki pes etmeyevekti. Kapıyı açtım ve karşımda, boynunda boş yaka kartı asılı  genç bir bayan şaşkın bir ifadeyle bana bakıyordu.
"Evet buyrun?" diye kibarca dile getirdim.
"Bay, b... Bay Oswald ?" diyerekten devam eden bir şaşkınlıkla kekeledi.
"Evet benim, sizi tanıyamadım.?".
"B..b.. ben bilmiyorum. Ah lanet olsun beni soruyosunuz, ben Isabelle. Kendi yazılarımı yazan civardan bir yazar.".
"Civarda Isabelle isminde bir yazar olması pek rastlandık bir durum değil gibi."
"Ah evet efendim üzgünüm, aslında İngiltere demeliydim. İçeri gelebilir miyim." diyerek konuşacak çok şeyi varmışçasına içeri girmeye yönelik hamlede bulundu. Gerçekten bir misafir istediğim son şeydi.
"Burda konuşabiliriz, içerde tadilat yapıyorum." ayak üstü yalanımın onu emgellemeyeceğini hissettim.
"Sorun değil sadece uzun bir yolculuk geçirdim."
İçimde kalan ufak kibarlığın kaybolmasını da istemiyordum. "Buyrun salonda oturabiliriz, size su ikram.." derken hızlıca salona geçti.
Mutfağa doğru bir bardak su almak için yöneldim fakat sözde yazarımız benimle yürümeye karar verdi. Resmen peşimi bırakmamaya hazır bir edayla takipteydi.
"Lütfen suyunuz."
Bir yudum aldı ve şaşkın ifadesini devam ettirirken "Bu kadar genç olacağınızı düşünmüyordum, şaşkınlığımı affedin bayım."
"Antreman yapmanın yararları, konu neydi?" derken bir anda ortamda benim adıma gergin bir hava oluştu. Buradan taşınma sinyalim gelmişti. Bu yüzyıla kadar insanların bana karşı gösterdiği herhangi bir şüphe belirtisini, taşınma sinyali olarak benimsemiştim. Fakat bu genelde tanıdığım kişilerde olurdu. Son bir kaç yıl fazla dikkat çekmiştim. Genelde farklı kıtalarda, farklı bölgelerde gözden uzakta olmayı tercih ederdim. Yeniköy de boğaz manzarasında bir malikane bu konuda biraz göze batmış olabilir.
"Şaşkınlığım için üzgünüm, birden söyleyeceklerimi unuttum." derken bir anda üzerime sıçrayıp, gömleğimi boğaz kısmından esneterek düğmelerini koparttı. "Lanet olsun, hepsi doğruymuş.".
Çok şaşırmıştım. Çok uzun zamandır herhangi bir duyguya sahip değildim. "Sizden çıkmanızı rica ediyorum."
"Lütfen affedin, emin olmalıydım."
"Ne için ?"
"Yaranız.. Asur.. Hepsi doğruymuş."
Öylece kitlendim. Bunu bilemezdi, bunu bilmesine imkan yoktu. Bu nasıl olabilirdi. Terlemeye başladım, vucudum da ki kaslar gerilmeye başladı ve tekrar oluyordu. Masanın tuttuğum köşesi gerilen vücudumla birlikte parmaklarım arasında kağıt kadar incelmişti. Hayır az önce duyduğum ismi duymuş olamam. Vücudumda ki kan akışı, değişimini hissediyordum. Gözlerim, hayır olamaz gözlerim..

Neandertal ve Tanrıya ÖfkesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin