New York' un ıssız ve soğuk sokaklarında, kendim ile beraber yürüyordum. Sokaklar bana sessizlikleri ile bir şeyler anlatıyorlardı. Ama ben anlamamazlıktan geliyordum çünkü şuan hiç bir şeyi anlamaya ayıracak vaktim yok. Sadece hayatımı yaşamak ve istediklerimi arkadaşlarımla yapmak istiyordum. Beni buna sürükleyen ne kadar çok arkadaşım olsa bile yalnız olmamdı. Bu yalnızlık tarif edilemeyen bir acı. Tıpkı bir sokak köpeğinin çaresizce yemek arayıp bulamaması, bir muhabbet kuşunun konuşmak istemesi ama konuşamaması gibi. Bunları bozacak olan şeyler bazen erken gelir, ama çabuk biter. Ben böyle istemiyorum geçte gelse sürekli olmasını istiyorum.
Hayat her zaman gülmez ki ama. Her bir adımın bazen yok oluşa gider. Bazen ise attığın adımlar seni daha çok geri götürür. Kendi içinde kayıp olursun. Aramazlar. Çünkü arayamazlar. Oradasındır ama kendini hissetmezsin. Felç gibi. Tek farkı bu felcin kalbinede işlemesidir.
Yağmur iyice bastırınca, kendimi Starbucks' a zor attım. Kendime cam kenarında, pofuduk koltuklu ve yağmuru izleyebileceğim bir yer seçtim. Bir sıcak çikolata istedim ve keyfini çıkararak yağmuru izledim. İnstagram' da içtiğim sıcak çikolatanın güzel bir karesini paylaştım. Fotoğraf paylaşmayı, çekmeyi çok severim. En büyük hobilerimdendir. Yağmur dışarda insan bırakmayacak kadar yağdıktan sonra dindi, güzel bir gükkuşağı gökyüzünü süsledi ardından ve bende daha fazla seyirci kalmadan dışarı çıkarak evimin yolunu tuttum.
Annem ile babamın yanından bu sene ayrıldım burada üniversiteye başladım ve kendi evime yerleştim. Kısa sürede birçok arkadaşım oldu. Ama bir erkek arkadaşım veya aşkı yaşayacağım bir kişi hala karşıma çıkmadı, senelerdir. Kendimi sıcak ve küçük evime attım. Montumu özensiz bir çaba ile askıya astım. odama doğru yönelerek kendimi yatağıma attım, bilgisayarımı kucağıma aldım ve internette takıldım. Sonra da akşam yemeği yedim ve bir film izledim. Uyumak için sıcacık ve yumuşak yatağımın içine girdim.
Sabah ışıkları odamın penceresinden kesit kesit içeri giriyordu. Kendime gelene kadar bir süre daha yatağımda yattım. Yumuşak yatağımdan kalkarak banyoya yöneldim yüzümü yıkadım. Kahvaltımın güzel olması için dışarıda yemeye karar verdim ve güzel bir restaurantta kahvaltı ettim. Evimin yolunun üzerinde çok klasik ve eski tarz bir ev şeklinde bir kitapçı gördüm. Merakımı gidermek için içeriye daldım. Bir kişi ve kasiyer dışında hiç kimse yoktu. Kitaplara bakarken elimden telefonumu düşürdüm." Nasıl düşürürüm?" diye söylenerek eğilmeye çalışırken. Yanımdaki çocuk eğilerek telefonumu benim için uzattı. Uzattığı kolundaki kasları iyice gerilmişti, çok yakışıklıydı. Muzip bir sırıtması vardı. Beni benden alıyordu. Siyah saçlı. simsiyah gözleri olan kaslı yakışıklı bir erkekti.
- İşte, telefonun.
- Teşekkür ederim.
Ses tonu o kadar güzeldi ki o an bayılacağımı sandım.
- Adım Daniel, hep bu kadar sakar mısın ?
Dalga geçermiş gibi sırıttı.
- Rachel, merak etme sakarlıktan değil.
Sesim biraz titremişti. Tabi o an kalbime dur diyemediğim için oldu. Bir kağıt uzattı ve gülerek kitapçıdan çıktı.
Kağıtta yazan bir numaraydı ve yanıda da ismi yazıyordu. Yani numarasını vermişti. Sizce hoşlandı mı ? Yoksa biri benimle dalga mı geçiyor ? Soruları bir yana bırakıp evime döndüm.
ARKADAŞLAR İLK HİKAYEM OLDUĞU İÇİN BİRAZ AMATÖR OLABİLİR BEĞENDİYSENİZ VOTE ATABİLİRSİNİZ, HATA YAPTIĞIM VE BEĞENMEDİĞİNİZ KISIMLARI DA YORUM ATARSANIZ DAHA DA ÇABA SARF EDEBİLİRİM. TEŞEKKÜRLER.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkı Ararken...
ChickLit18 yaşında, kendi içindeki boşlukta kayıp ve çaresiz. Sadece kendine bir hayat arkadaşı arıyor, veya hayatındaki karanlığı aydınlığa çevirecek birisini. New York sokaklarında kendimle beraber yürüyordum. Hayatıma bir el uzanacak mı diye düşünüyordum...