Hayat insanı yönetmez. İnsan hayatını yönetir ve yön verir. Bazen, seçimler yüzünden kişi başka insanların hayatını yönetmesine izin verir. Geçmiş ise insan istemedikçe bırakmaz. Her zaman anılarla karşısına çıkar. Herşey sadece insanın elindedir. Geçmişi bırakıp, geleceği yaratmak gibi..
-
"Hey nereye gidiyoruz?" dedim mavi gözlerinin ışıltısına bakarak. Bana baktı ve gülümsedi.
"Bekle çekirge. Sabırlı ol." dedi sanki kunfu öğretiyormuş gibi. Onun bu sözlerine karşı elini bırakmadan diğer elimle omzuna yumruk geçirdim ve kıkırdadım.
"Çekirge mi? Daha iyileri var." göz kırptım.
"Ne gibi?" masum bir bakış attı. Karşılık olarak düşünüyomuş gibi elimi çeneme koydum.
"Immm... Panda." kahkaha attı. Tuttuğum elini gevşeterek beni kucağına aldı. Güneşin nerdeyse batmak üzere olduğu havanın renginden anlaşılıyordu. Maviliği gitmeye başlamış. Yerini turuncu, mor renklerine bırakmıştı. Küçük ormanı gerimizde bırakarak tepeye geldiğimizde eğilerek yavaşça beni çimenlerin üzerine bıraktı. Gözlerimi ondan ayırdım ve etrafı incelemeye başladım. Yeşil çimenler güneşin turuncumsu rengiyle sararmış gibi duruyordu. Yaygın büyücülerin yaşadığı adını bir büyüden almış "Dawod" ayaklarımızın altında duruyordu. Herşey o kadar güzeldi ki. Zamanın durmasını ve hep bu anda kalmayı istedim. Yavaşça kendimi bırakarak çimenlerin üzerine uzandım. Luke altın sarısı saçları, mavi gözleri, dudağındaki piercingi, hergün uzayan boyu, kasları... kısacası muhteşemliğiyle manzarayı tamamlıyordu. Hayatımda yaptığım en iyi şey ona bağlanmaktı.
-
İşte. Zaten sorun da buydu. Ona bütün hayatımla birlikte bağlanmıştım. Bu o kadar fazla acı veriyordu ki bütün vücudum yanıyordu. Bağlanmak! Evet işte bunu istemiyordum. Bağlanmak ve kendime umut bağlamak istemiyordum. Luke dan sonra kimseyi istemiyordum. Şuan da kimseye bağlanmakta istemiyordum.
Mike bana yaklaşmaya devam ediyor ve denizden daha mavi olan gözlerini dudaklarıma çeviriyordu. Yavaşça ondan uzaklaştım. Işıldayan gözlerine baktım ve, "Yapamam.Üzgünüm." dedim. Gözlerindeki ışık bir an da yok oldu. Gözleri dolmaya başladığında yanağına bir öpücük kondurdum ve geri çekildim. Birkaç dakika süren sessizlikten sonra boğazını temizledi ve konuşmaya başladı.
"Ne düşündüm bilmiyorum. Asıl ben üzgünüm."
"Kes şunu."
"Neyi?" gözlerinde masumluk belirdi. Ah, Tanrım!!! Luke gibi bakıyordu. Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde gözlerimi yere diktim.
"Bana bakmayı."
"Peki." dediğinde sanki onunla konuşuyomuş gibi hissetmeme neden olan hissi yenmeye çalışıyordum. Şuan karşımda Luke olsa çoktan dudaklarımız buluşmuş olurdu. Neden hep onunla karşılaştırıyordum?(!)
Hava soğumaya ve güneş ortadan kaybolduğunda huzursuzca bedenimin titrediğini hissettim. Mike kalktı. Saniyeler içinde üzerindeki paltoyu omzuma koydu.
"Gitsek iyi olucak. Çok yorgun olmalısın." başımı sallayıp onayladım birlikte kısa yoldan ormandan çıktık ve Audi q7 ye bindik. Buraya gelirken araba binip binmediğimizi bile hatırlamıyordum. Ama şuan da umursayacağım en son şey bu arabaydı. Daha önemli sorunlarım vardı ve kurtulamıyordum.
Sonu olmayan bir kuyuda gibiydim. Hiç kurtuluş yoktu. Sadece hızla aşağıya düşüyordum. Sonunda ne olduğunu bile bilmiyorum. Çığlıklarımı kimse duymuyordu. Elimi uzattığımda tutunacak biryer ya da birisini bulamıyordum. Sadece düşüyordum.
Gözlerimden akan sıcak yaşlar soğuk yanağıma temas ettiğinde bedenim titriyordu. Gözlerimi Mike diktiğimden bile haberim yoktu. Ara sıra gözleriyle bana acı çekiyormuş gibi bakıyor ve tekrardan yola odaklanıyordu. Araba otomatik vites olduğu için bir eli boştaydı.
-
Aralık ayının sonundaydık. Noele 4 gün vardı. Muggeler* dünyasındaki Winskiing Dağına* kayağa gitmiştik ve şimdi de geri dönüyorduk. Arabadaki açık olan klimanın sıcak hava üflemesi donmama hiçbir fayda etmiyordu. Ama yine de mutluydum. Luke yanımdaydı. Parmaklarıma kadar montun kollarını çekmiş parmaklarımla oynuyordum. Luke boşta olan elini uzatarak yavaşça elimi kavradı ve dolgun dudaklarına bastırdı. Mavi gözleriyle bana baktı ve gülümsedi. Şuan ona sarılmayı istiyordum. Araba yolculuğumuz bittiğinde kesinlikle bunu yapıcaktım. Ama şuan sırası değildi. Ya da öyle miydi?İlerde muggelerin oluşturduğu grup grup topluluklar bir heykelin önünde fotoğraf çektiriyordu. Luke arabayı kenara çekti. Arbadan indik ve el ele tutuşarak insanların arasından geçerek heykelin olduğu yere ulaştık. Heykel 4 metre civarında üçgen mermerden oluşuyordu. Onu güzel yapan ise herkesin üzerine birşeyler yazmasıydı. Luke yere eğildi ve tebeşir alıp birşeyler yazmaya başladı.
05.10.2006
Luke Hemmings & Stephanie Ross
Sonsuza dek ...Bunları yazması üzerine gözlerimden akan yaşlara engel olamadım ve geri bana baktığında dudağımı onun dudağına bastırdım. Karşılık vermeye başlayınca derinleştirdim. Bir dakikaya yakın bir süre sonra ayrıldım ve sadece gözlerine bakarak gülümsedim. Arabada yapmak istediğim şeyi yaparak ona sımsıkı sarıldım.
-
Boşta olan elini aynı Luke' un benim elimi tuttuğu gibi aldım ve sımsıkı sararak öptüm. Sanki o da daha önceden bu anı yaşamış gibi ışıldayan gözleriyle bana baktı.
" Mike!" bağrışımla yola geri döndü ve kazadan son anda dönüşümüzü şok geçirerek atlatmaya çalışıyordum. Tuttuğum eli bıraktım. Yola odaklandım. Sadece herşeyi unutmak istiyordum..
Sonunda otel odasına geldiğimizde kendimi banyoya attım. O kadar yorulmuştum ki. Hem ruhsal olarak hemde bedensel olarak tam anlamıyla ölüp dirilmiştim. Banyoya girmeden önce aynaya bakmaya başladım. O kadar fazla şey değişmiş gibiydi ki. Bedenim bu değişime olumsuz yanıt olarak göz altlarımda morluklarla veriyordu. Ayrıca ruhum da aynı şekilde değişimi istemiyordu. Geri dönmeyi ve eski hayatımı yaşamayı istiyordum. Bu ben değildim. Olamazdım. Olmayacaktım. Birşeyler değişmeliydi. Hemen.
-
Banyodan çıktığımda vücuduma bir havlu sararak banyonun kapısını açtım. Yatağın yanına geldiğimde Mike masum bir şekilde uyuyordu. Onu rahatsız etmeden kıyafetlerimi aldım ve tekrar banyoya girip üstümü değiştirdim. Geri döndüğümde yatak boştu.
"Mike?(!)" etrafıma bakındım. Yoktu. "Bak şaka yapmayı kes. Mike?" arkamdan gelen bir sesle çığlık attım ve arkamı döndüm.
"Tamam burdayım. Sakin ol." Aman Tanrım!!! Yine olamaz. Bir halusilasyonu daha kaldıramam. Karşımda Luke vardı. Bu sefer gerçekten o vardı.
"Luke?" Bana şaşkın şaşkın baktı.
"Neyden bahsediyorsun? Step iyi misin?" Luke ya da Mike herneyse işte, banyoya doğru koştu. Çıktığında sadece Mike'tı. Sadece Mike. Sinirli miydim yoksa hayal kırıklığı mı? Ya da başka bir duygu? Ne oluyordu bana böyle. Mike'a doğru yaklaştım ve gözlerinin içine baktım.
"Kimsin Sen?(!)"
-
Winskiing Dağı: Gerçekte böyle bir dağ yoktur. Uydurulmuştur :D :D
Muggel: Büyücü aleminin dışındaki fani olan canlıların tümü muggeldir.
VEEEEE EN YENİ BÖLÜMLE KARŞINIZDAA. UMARIM BEĞENİRSİNİZ. EVET ÇOK KARIŞIK. EVET YİNE PİSLİK YAPTIM VE HEYECANLI BİTİRDİM. AMA OLSUN. BU ARADA HİKAYEDE EĞRİ YAZILAN BÖLÜMLER GEÇMİŞTEN ALINTILAR. :)) UMARIM BEĞENMİŞSİNİZDİR. YORUMLARINIZI VE VOTELERİNİZİ EKSİK ETMEYİN.. :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSİN SEN?
Science FictionHerşeyden uzak ve insanlığın ötesinde bir dünyada.. Bir kaza sonucunda bir kızın hayatının mahvoluşu için bir kurtuluş yolu olabilir mi? Bir kızın yanlış sandığı seçimleri ona iyi bir hayat sunabilir mi?