-Yalnız-

250 9 3
                                    

İYİ OKUMALAR.. :)

Her insanın mutlu olduğu bir anı vardır. Herkes her an mutlu olamaz. Sevdiği kişilerle olamaz. Bu hayatın kuralıdır. En acı verici olanı ise yalnızlıktır.Yalnız olan insan, herkesten uzaklarda daha mutlu olabileceğini düşünür. Aslında öyle değildir. Mutlu olabileceğini göremez. Çünkü yalnızlık herkes için eşit değildir. Bazıları için geçici , bazıları için ise ömür boyu geçmeyecek bir lanettir.

 

Tanrım neden böyle şeyler beni bulurdu?! Belki de sadece halüsilasyon görmüştüm. Kafamı sallayarak düşüncelerimden kurtulmaya çalıştım. Ama olmuyordu. Kurtulamıyordum. 

  Geri geri gittiğimi farkettiğimde sırtım duvarla temas etti. Mike'ta davranışım ve yüz ifademden benim şok geçirdiğimi anlamış olacaktı ki bana doğru yürümeye başladı. Önüme geldiğinde durdu.

"Step iyi misin?" konuşmak için çaba harcasamda kelimeler boğazımda düğümlenip kalıyordu. En sonunda gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladım.

"Nasıl olabilir?" bana şaşkın bir ifadeyle bakıyordu.

"Ney, nasıl olabilir?"

"Sen biraz önce Luke'dun" gözlerini büyüttü ve anlamsız bir ifade takındı.

"Step, saçmalıyorsun." 

"Hayır!" dedim sakin olmaya çalışarak, "Ben Luke'u gördüğüme yemin bile edebilirim." omzunun üzerinden aynayı gösterdim."Tam oradaydı."

"Stephanie sakin ol. Aynadaki bendim. Luke değil. Kendini iyi hissetmiyorsan göreve tek bende gidebilirim."

"Hayattta korktuklarından kaçamazsın." dedim ve devam ettim, "Geliyorum."

--

 Sabahın ilk ışıklarının bile fayda etmediği ağaçlarla kaplı ormanda yürürken oteldeki görüntüler aklıma geliyordu. O kadar fazla düşüncelerime dalmıştım ki Mike 'ın bir kaç kere bana seslenişini bile duymamıştım. Mike elini koluma doladı ve durmamı sağladı. O anda gerçek dünyaya döndüm.

 Mike'ın derin mavi gözlerine anlamsızca bakmaya başladım.

"Sorun ne?"omuz silktim.

"Hiç birşey." Mike bana birşey söylemek için ağzını açtığı sırada bir çıtırtı sesiyle irkildim ve kendimi hazırladım. Elime değneğimi aldığım sırada büyük bir patlamayla dengemi kaybettim.Sürürklenmeye başladığım sırada değneğimi çıkardım. Şimdiye kadar öğrenmiş olduğu  tüm büyüler ani bir fırtına gibi uçup gitmişti. Değneğim ben tüy gibi ordan oraya savrulurken elimden fırlamıştı. Sürüklenmemi durduran tek şey başımdaki ağrı ve gözlerimi kapatmam oldu.

-

Gözlerimi güneş ışığı kadar keskin bir şeye bakarken açtım. Gözlerimi birkaç kere kapatıp geri açtıktan sonra etrafa bakındım. Bordo-siyah renklerinin ağır bastığı, gümüş renginde eski kitaplardaki şekillerin oluşturduğu bir cübbeli adam vardı karşımda. Bilincim hızla yerine geldiğinde dirseklerimden destek alarak doğrulmaya başladığım sırada cübbeli adam beni hızla yere çarptı. Kahkaha atarak etrafımda dönerek birşeyler söylemeye başladı.

"Seni bekliyordum. Luke la nasıl gidiyor ?"

"Onun adını ağzına alırsan-" yüzüme yaklaştı ve gülmeye devam etti.

"Ne o? Beni hatırlamadın mı? Ah, evet tatlım. Kafan o kadar sert çarptın ki, hayatını cehenneme çeviren adamı tanımıyorsun."

"Blake." biraz uzaklaştı.

"Doğru cevap! Seni tebrik ederim." Ellerimi yumruk yaptım. Bütün vücudumun sinirden ısındığını hissediyordum.

"Seni pislik!!" yüzüne tükürdüm. "Senden nefret ediyorum!!" ayağa kalkmaya her çalıştığımda etkisinde olduğum büyü yüzünden kalkamıyordum. Blake gülmeye devam ederken bir yandan da yanağına bulaşmış olan tükürüğümü sildi ve ayağa kalktı.

"Biliyor musun Step?! O lanetli büyüyü yaparken yani seni ele geçirirken bütün bu anları hayal etmiştim. Luke'u bırakırken senin çığlıkların bana huzur verdi. Yeniden olsa yeniden yapmak için ilk sırada yer alırdım. Şu anda da senin acı çekişin huzur veriyor." gözümden akan yaşları durduramıyordum. Onu bırakışım her an gözümün önünde canlanıyordu.

"Neden ben? Neden bana bunu yapıyorsun? Yeterince acı çekiyorum. Beni bırakta lanet hayatımda son nefesimi verene kadar yaşayayım. Zaten her nefesimde bütün bedenim acıyor!" Bir gürültüyle ikimizde başımızı kapıya doğru çevirdik. Aniden kapı başka bir gürültüyle savruldu. Elinde değneğiyle Mike içeri girdi ve Blake'i büyüyle bayılttı. Arkasından bir kaç büyücü içeri girdi. Yerde yatan baygın Blake'i alıp dışarı çıkarttıklarında Mike bana yaklaştı.

"İyi misin?"

"İyiyim." kalkmamı sağlayacak bir bir büyü yaptı ve yardımıyla ayağa kalktım. Yürüyemeyeceğimi anlayıınca kucağına aldı ve patlamış, onca yere savrulmuş tahta parçalarının arasından geçerek dışarı çıkardı. Bense ona sımsıkı sarılmış ve gözlerimi kapatıp olanları unutmaya çalışıyordum.

"Geldik." Mike'ın sesiyle etrafıma bakındım ormanın bitişindeki tepedeydik. Kucağından yere indim. Burası cennet gibiydi. Tabii benim cennete gideceğimde meçhuldü. Çimenlerin üzerine oturdum. Yanıma oturdu. Ortam o kadar huzurluydu ki ölene dek burada olmak istiyordum.

Ama bu fazla sürmedi. Etrafıma bakındıkça cennet, cehenneme dönüşmeye başladı.

Tanrı aşkına orayı görmek mi zorundaydım?! Olay yine gözümün önünde canlanıyordu. Şu anda oturduğumuz yer o lanet uçurumdu. Ağlamaya başlamamda bunun cabasıydı. Göz yaşlarım arasında Mike sarıldı.

"Korkularından kaçamazsın." dedi benim bugünki sözümü tekrarlayarak, bir tebessümle gülümsedim. Çenemi ona bakabileceğim şekilde doğrulttu. Yavaşça anın verdiği huzurla birlikte dudağıma doğru yaklaşmaya başladı...

SELAMMMMM :) :) ÖNCELLİKLE ÇOK ÇOK ÇOK ÖZÜR DİLERİM. BEN 8. SINIF OLDUĞUM İÇİN ÇOK FAZLA SIKIŞIKTIM. AMA ŞU AN ARTIK OKUL BİTİYO VE HER HAFTA YEPYENİ BÖLÜM YAYINLICAM. LÜTFEN SİZDE ARKADAŞLARINIZA BU HİKAYEYİ ÖNERİN. NE KADAR FAZLA YORUM, VOTE, OKUYUCU OLURSA O KADAR ÇABUK YENİ BÖLÜM GELİCEK!! SİZİ SEVİYORUM :) <3

KİMSİN SEN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin