Uyanış

42 3 0
                                    

Kafamı kaldırdığımda gördüğüm ilk şey koyu kırmızılıktı.

Nerden geldiğini bilmediğim bu kırmızılık gözümü kaplamıştı ve etrafı net göremiyordum. Kazağımın dışıyla yüzümü silmeye çabaladım. Karşımda bozuk bir sifon , kırık bi çöp kovası ve ayağımın üzerinde durduğu pislikten görünmeyen çatlamış seramikten alafranga bir tuvalet. Neler olduğuna bi anlam veremiyordum. Nasıl gelmiştim bu hale. Solumdaki duvarda bana ait olduğunu düşündüğüm bir miktar kan ve sağ tarafımda silik bir telefon numarası. Üzerimi yokladım ucuz bi sigara, siyah bi telefon ve çok da önemsenmeyecek bir miktarda üç beş kuruş. Telefonuma duvardaki numarayı kaydetmek istedim ama zaten kayıtlıydı. Ama ben veya numarayı bu telefona kayıt eden kişi her kimse isim kısmına bir şey yazmamıştı aramayı denedim ama nafile. Ayakta güçlükle durabiliyordum iki bacağımda  istemsiz bir şekilde titriyordu tökezleyerek dışarı çıkmayı başardım. Ama sürekli su damlatan bi musluk ve ortasından çatlak bir aynadan başka hiçbir şey yoktu burda da.

Her yer o kadar sessizdi ki suyun  seramiğe her çarpışı kulağımda çınlamalar oluşturuyordu. Bu sessizliğin içinde bunu duyabildiğime şükretmeliydim. Aynadan kendime bakmaya çalıştım ama halen etrafı net bir şekilde seçemiyordum. Kaşım patlamıştı ve sağ gözümün üstünde derin bir kesik. Çok bakımsızdım kim bilir ne zamandır duş almıyordum bunu düşünürken su damlalarının çığlıklarına miğde gurultularım da eşlik etti. Musluktan akan su çok pisti ama kimin umrunda ağzımı musluğa dayayıp bütün midem su dolana kadar içtim. Biraz daha rahatladığımı hissettim. Ama bana bunu yapan insanlar neden böyle bişey yapmışlardı bi anlam veremiyordum. Organlarımın yerinde olduğunu düşünüyorum yani bunu bi organ mafyası yapmış olamazdı. Belki de bi kaç serseri beni zevk için dövmüşlerdi.Sarhoş muydum acaba çünkü başım olağanüstü bir şekilde ağrıyordu. Zaman kaybetmeden evime ulaşmalı ve güzel bir duş alıp uyumalıydım. Yerde bulduğum çoğu ipliği sökülmüş ve gerçekten bu iğrenç yerden daha berbat kokan ceketi giyip dışarı çıktım. Karanlıktı, hemen sonra farkettim ki burası terkedilmiş bir benzinlik. Hiç bir insan yoktu veya araba, bu yaşına kadar insanlardan kaçarak yaşayan bir insan gözlerinin, başka bir insanı araması kadar garip bir durumdaydım. Büyük ihtimalle şehirler arası eski bir otoyol kenarında duran ve kimse uğramadığı için kapatılan bir benzinlikti burası.

Hatırlamıyordum dünü , neler yaşadığımı, nerde olduğumu , nereye gitmem gerektiğini , hatırlamam gereken ne varsa hatırlamıyordum işte. Ceketin ceplerini karıştırdım bir çakmaktan başka hiçbirşey bulamadım. Ne güzel pantolonumda da sigaram vardı. Hatırlamıyorum daha önce sigara içiyor muydum acaba? Ama şu durumdayken bir tane yakmam gerektiği kesindi. Karanlığa doğru bir adım attım , bir adım daha ve bir tane daha... Neden o yönü seçtiğim konusunda hiçbir fikrim yoktu ama içimde güçlü bir his vardı ve beni o yöne gitme konusunda ikna etmişti. Biraz yürüdükten sonra ani bir şekilde duraksadım bu duyduğum sesin bir insana ait olmasını o kadar çok istiyordum ki. O heyecanla arkamı döndüm ama gördüğüm manzara beni hiçte şaşırtacak türden değildi. Yürümeye devam ettim saatlerce, kim bilir kaç kilometre yürümüştüm. Ama değişen bir şey olmadı her yer gittikçe daha da karardı. En sinir bozucu şey ise sessizliğin kulağımdaki büyük çığlığıydı. İnsan sesine hasret kalmıştım yıllarca duymamak için kulaklık taktığım o kalabalığın gürültüsü şuanda en çok ihtiyacım olan şeydi. Her zaman kalabalığın olmadığı yere kaçma  isteği vardı içimde, bir parkta oturup tek başına saatlerce müzik dinlemek, herkesin yaptığı şeyin tersini yapmak, kalabalığın içindeki yalnızı oynamak olmuştu hep rolüm. Belki de bu yüzden, bu kalabalığın içindeki yalnızı oynamak için, saçlarımı bu kadar uzatmıştım ,onların arkasına saklanabileceğimi düşünüyordum şimdiye kadar.

Bu yalnızlık fikri yol boyunca beynimi kemirmişti. Bir kaç saatte olsa uyumak için bir yer bulmalıydım. Yolun her iki tarafı da ağaçlık , sonu görünmeyen ağaçlar. "Daha kötüsü olamaz herhalde bir insan için"  tamda bu sözler kuru dudaklarımdan döküldüğünde hayatın belki de benimle alay etmesi gibi bir de yağmur başlamıştı, hava zaten soğuktu, üşüyordum. Ellerim hareket ettiremeyeceğim kadar üşümüştü. Bir ağaç kenarında oturup yağmur geçene kadar bekledim. Bu süre içinde telefonu biraz kurcaladım, içinde telefon şirketinin yapmış olduğu tek zil sesi olsa da sabaha kadar bu sesi büyük mutlulukla dinledim ve o gece farkına vardım ki sessizlik aslında bütün seslerden daha da gürültülüydü. Yağmurdan sonraki o toprak kokusu miğdemi bulandırmıştı ve ciğerlerime bu kokuyu çektikçe kusmaya başladım.Kustum, kustum ve kustum... Midem zaten boştu artık daha da boşalmıştı. Gözlerimin ağrısından ve yorgunluğumdan dolayı daha fazla açık tutamadım gözlerimi.

Uyandığımda sabahın ilk ışıkları vuruyordu suratıma, güneş yeni yeni göz kırpıyordu bu güne. Hala aydınlanmamış ağaçlıklar ve Hala aydınlanmamış sorunlarım vardı.Güçlükle ayağa kalktım yattığım yerden, gözümün ağrısı, ayaklarımdaki o yorgunluk biraz olsun geçmişti.

KaderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin