6 - Final

843 70 59
                                    


"Yahu kızım, ben seni nasıl idare edeyim? Ceo tam saat verdi, burada olun dedi, önümüzdeki yılın planları yavaş yavaş çiziliyor, bilmiyor musun, çok yoğunuz, ne diye söz verdin?"

Yanaklarımı şişirip, telefonumu elime aldım. Şu an şirkette olan menajerimin numarısını hızlıca tuşladıktan sonra, kulağıma götürdüm.

"Bugün bir toplantı olacakmış, toplantıyı yarın sabah yapabilir miyiz? Çok yorgunuz ve bu akılla bir katkı sağlayamayız. Sana güvenirim, halledersin!" deyip cevap vermesini beklemeden kapatmıştım telefonu.

Pekala, bana çok kızacaktı ama şirinlik yaptığımda dayanamazdı.

"Sen çok fenasın var ya, bir de en sinsi olarak ben bilinirim grupta guya." dedi Jennie gözlerini kısıp bana bakarken.

Gülmekle yetindim sadece.

Cidden, saat gece yarısına gelirken toplantı yapan bir tek bizim şirketti. Sabah, beynimiz daha temizken konuşmak yerine, gece dolmuş beynimizle ne halt yapmamızı bekliyordular ki?

Sırt çantamın içine telefon ve cüzdanımı bıraktıktan sonra, saçlarımı hızlıca ördüm. Siyah kepimi taktıktan sonra çıkmaya hazırdım. Bugün Jennie'nin evinde kalmıştım. Jungkook'la aynı sitede kaldıkları için gitmem daha kolay olurdu diye düşünmüştüm.

"Ben kaçtım. Gece ses çıkarmadan gelmeye çalışırım, gelmezsem de uyuyup kalmışım demektir merak etme yani."

"Tamamdır, dikkat et."

Başımı saklayarak evden çıktım. Bir taraftan da telefonumu çıkartıyordum.

-Chaeyoung; hey, 5 dakikaya ordayım, kapının şifresi aynı mı?

-Jungkook; aynı

Mesajına görüldü atıp, bir şey yazmadım. Zaten yanına gidiyordum.

Bahçeye girmek için kapının üstündeki şifreyi girip, içeriye geçtim. Kapıyı çalma gereği duymadan içeriye girmiştim.

Evde kısık sesli bir müzik vardı. Salonu es geçip, merdivenlerden aşağıya inmeye başladım.

"Merhaba!"

Gülümseyerek odaya girdiğimde, kepimi çıkarıp çantamla birlikte koltuğa atmıştım.

"Hoş geldin." dedi gülümseyerek bana bakıp.

"Eee, nasıl durmamı istiyorsunuz, bay Jeon?"

"Şurada duran şarabı alsana. Kadehlere doldurup birini bana ver, diğerini de alıp hemen önümde istediğin gibi otur. Ama gülümsemeyi unutma"

Dudaklarımı birbirine bastırıp, dediklerini uyguladım.

Ona kadehini verdikten sonra hemen önünde duran tekli koltuğa geçip oturdum. Rahat bir pozisyon alıp, gülümsedim ona bakarak.

"Çok güzel."

"Bugün çok iyi görünüyorsun, Jungkook. Ah, bu halini çok özlemişim. Tavşan dişlerini görmek güzel."

"Mutluyum." diye mırıldandı, daha çok elindeki işine konsantre iken.

Öylece durup ona baktım. Kelimenin tam anlamında çok güzel bir adamdı. Hem içi, hem dışı. Mesela gülüşünü gören birisinin gülümsememe ihtimali yoktu. Sıcaktı, samimiydi ve çok güzel severdi. Keşke en derininde duran sevgisini bana harcamasaydı. Düşününce o kadar yıldır arkadaş gibi takılmıştık ki, ona asla o gözle bakamıyordum. Fakat ben kime aşık olurdum diye soruyordum kendime. Hangi özellikleri olan birine mesela? Özelliklerini düşünüyordum o insanın, ki hepsinin onda olması da biraz beni tedirgin ettiğinde kıpırdandım yerimde.

Balter [ rosékook ] ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin