Aklımda ceset ve o finn vardı tabiki dün olanların hepsini düşünüyordum Sadie ile Noah birden aşık olmuşlardı o kadar kolaymı aşk önüne gelene aşık olmak mı yoksa sadece kalbinin onun için attığı mı aşk.
"Günaydın Mills."
"Günaydın Sadie."
Yattığım yerden hemen doğruldum.
"Uyuyabildin mi?"
"Hayır tabiki patron bize ne diyecek Sadie hiç düşündün mü bunu?."
"Ah hayır?"
"Neyse boşver hadi çok açım birşeyler yiyelim."
"Finnler nerde?"
"Ha bilmiyorum Noah mutfakta ama ben kalktığımda Finni göremedim."
Meraklı bakışlarla sadieye ve pencereye baktım.
"Tamam siz sofrayı hazırlayın ben hemen gelicem."
Sadie başını onaylar anlamında salladıktan sonra hemen kalkıp dün çıkardığım siyah cekedimi giydim.Hızlıca dışarı çıkıp ilerlemeye başladım.Nerde olabilirdi saat sabahın 7 disi ve Finn ortalıklarda yok.
Saat 8 olmuştu ve ben hayla yürüyordum onu arıyordum ve artık endişelenmeye başladım.Birkaç adım daha yürüdükten sonra ayağım birşeye takıldı,ve yere kapaklandım.
"Tanrım!"
Üstümü silkeleyip ayağı kalktım ve neye takıldığımız görmek için arkamı döndüm.
Ha?Bu bir ipti.İpi elime alıp nereye gittiğini görmek için çekmeye başladım ve üste doğru gidiyordu.Bu bir ağaç evdi.Çektiğim gibi
Bir merdiven açıldı.Hemen tırmanmaya başladım.Artık ağaç evin içindeyim birkaç adım attıktan sonra üstümden sanki büyük bir yük kalkmış gibi hissetim Finn oradaydı ve uyuyordu.
Fısıldayarak"Çok güzel uyuyor."
Hemen yanına çömeldim ve seslenmeye başladım.
"Finn?!"
Ses gelmedi.
Bunu fırsat bilip elimi kafasına koydum o kıvırcık saçlarında elimi gezdirdim.
"Finn?!"
"Hııı"Gülümsedim.
"Finn hadi kalk."Gözlerini açtı ve karşısında beni görünce hemen doğruldu.
"S-senin burda ne işin var?"
"Seni arıyordum sabahın 7sinde ortalıkta yoktun merak ettim."
"Ya başına birşey gelseydi hatırlatırım burada bir cinayet işlendi!"
"Ama ya senin başına birşey gelseydi neden gittin evden?"
"SANANE!" Olduğu yerden doğruldu ve merdivenlerden inmeye başladı.
"Finn bekle!"
"Nereye Finn!!?
Yüzüme bile bakmadan ağaçların arasında kayboldu.
Gözlerim dolmuştu.Onun yattığı koltuğa oturup ellerimle yüzümü kapattım soğuktan ellerim buz gibiydi.Telefonumu açıp saatin kaç olduğuna baktım 8.53.
Ayağı kalkıp ellerimle gözümü sildim.Üstüm başım çamur içindeydi.Merdivenlere yöneldim ve ilerlemeye başladım.Yaklaşık 1 saattir yürüyorum ve boğazım aşırı kurudu.Bir ağacın gövdesine oturup ellerimle yüzümü sardım ısınmaya çalışıyordum.Telefonumdan bir cızırtı duydum ve hemen elime aldım.
Sadie'm kişisi arıyor...
Hemen açıp kulağıma koydum telefonu.
"ALO MİLLS NERDESİN SÖYLE SENİ ÇOK MERAK EDİYORUZ NERDESİN?!!"
"Ben... Alo"
"Alo?!"
Telefonu elime alıp açmaya çalıştım.HASSİKTİR ŞARZIM BİTTİ.
Telefonu cebime koyup yerimden kalktım.
Nerdeyim bilmiyorum ama ilerliyorum.
Artık kirpiklerim bile donmuştu soğuktan kaç saattir yürüyorum bilmiyorum ama havanın kararmaya başladığını görebiliyorum.Sanırım saat 17.00.Artık miğdem gurulduyor.Ağzımda kurudu tükürüğüm ile susuzluğumu gidermeye çalışıyorum ayaklarım çamura batıp çıkıyor enerjim bile kalmadı.Neden peşinden gittim ki onun neden yani? Ayağım birdaha çamura battı tam çıkaracağım sırada dengemi kaybedip düştüm.Kulağım çınlıyor gözlerim kararıyor noluyordu ölüyor muydum? Artık hiçbirşey hissetmiyordum herşey siyahtı.
Soğukluk hissiyle gözlerimi açtım,çok üşüyordum.O kadar üşüyordum Ki artık hiç halim kalmamıştı kendime sarılıyordum.Hava çok kararmıştı.Ben çok hassas biriyim hemen hasta olurum hasta olduğumdan da emindim.Burda daha fazla kalırsam soğuktan ölücektim.Hadi Millie kalk sen çok güçlü bir kızsın bunu unutma sen çok güçlüsün.Ne olursa olsun seni hiçbirşey yıkamaz.
Başımın ağrısını umursamadan yerimden kalktıp kalktığım gibi ağaca tutundum başım dönüyordu.Elimi alnıma koyup geri çektim.
HASSİKTİR BAŞIM KANIYOR.Ellerimi sıkıp yürümeye başladım. Yapıcaktım Evi bulacaktım.Yavaş yavaş yürüyordum o kadar çok tükenmiştim ki nereye gittiğimi bilmeden yürüyordum.Ayaklarına bakıyordum başımı kaldırıp yola bakıcak kadar halim yoktu. Artık başımı kaldırıp önüme baktığım sırada o Evi gördüm Işık'lar hayla açıktı ve bacadan duman çıkıyordu.Sadie beni çok merak etmiştir. Ellerimle yüzümü silip eve doğru ilerlemeye başladım. Evin kapısına geldiğimde yavaşça kapıyı çaldım gözümü bile açamıyorum.
"MİLLİE!"
Kapı açıldığı gibi önümde Finni gördüm saçları karışık ve yüzü kıpkırmızıydı.
Sesim bile yoktu.
"Finn?"
Kollarıyla beni sardı.
"Seni çok merak ettim."
"MİLLİE!"
Finn benden ayrıldıktan sonra Sadie koşarak bana sarıldı.Ağlamaktan bitmiş durumdaydı.
"Ü-üşüyorum."Ağzımdan tek bu kelime çıkmıştı.
Sonra ne oldu bilmiyorum bacaklarımı hissetmemeye başladım ve o kokuyu aldım Finnin kokusunu.Tek hissettiğim şey sıcaklıktı.
Gözlerimi bile açamıyordum.Tek duyduğum şey Finn sadieye yatması gerektiğini söylüyordu.
"Sadie ben burdayım Millieye bakıcam söz,saat 3 artık uyuyun."
"Hadi aşkım yatalım."
"Peki.Birşey olursa hemen beni uyandır."
"Tamam."
Sadie ile Noahın odalarına gittiklerini duydum.Ben bir pufun üstündeydim başımda bir bandaj üstümde ise bir yorgan.Şöminenin yanına oturmuştum.Sonra finnin karşımda oturduğunu hissetim.Gözlerimi hafifçe açtım beni izliyordu o kadar pişman bakıyordu ki bana sanki ağlayayacaktı ama ağlamıyordu benden mi utanıyordu. Boğazımı temizleyip yutkunduğum sırada boğazımdaki acıyla yerimden sıçradım.
"Millie İyimisin?"
Telaşla yanına koşmuştu.Sesim kısılmış bir şekilde konuştum.
"Boğazım... boğazım acıyor."
"Sen açsın ve susamışsındır bekle ben hemen gelicem."
Yaklaşık yarım saat olmuştu benim duyduğum tek şey tencere sesleri.Mutfağı göremesemde orayı batırdığını yemin edebilirim.Tabak kırılma sesi duyduğum gibi gözlerim pörtledi ve küçük bir kahkaha attım.
"Hay ben böyle işin ya."
Sövmelerine devam ettiği sırada Elinde bir tepsi ile yanıma geldi bir masa çekip üstüne tepsiyi koydu. Bir kase tavuk çorbası yanında 2 dilim ekmem ve 1 Bardak su.
"Hadi ye."
Ona istemiyorum bakışlarımı attıktan sonra bir iç çekti ve karşıma oturdu tepsiyi kucağına alıp kaşığı çorbaya batırdı.Kaşığın alt tarafını sıyırdı ve bana uzattı.
"Aç ağzını."
"İstemiyorum."
Göz devirdikten sonra diğer eliyle ağzımı açtı ve kaşığı ağzıma soktu.
"Ya-va-ş."
Yüzümü iğrenç bir şekilde büzdüğümde Finn meraklı bakışlarla bana döndü.
"Güzel mi?"
"HAYIR!"
Hiç inanmamış gibi baktığında bir kaşıkta o içti.
"Vallaha mis gibi sen hastasın o yüzden tadı kötü geliyordur.Hepsi biticek küçük hanım."
"Hayır içmem."
"Sen mi içersin ben mi ağzına dikiyim."
"Of içmek İstemiyorum."
"Sen bilirsin."
Kaseden bir kaşık daha alıp içirmeye başladı kaşığı kenera koyup bir parça ekmekten kopardı çorbaya batırıp yedirdi. Sonra bir kaşık çorba daha.Teslim olmuş gibi onu rahat bıraktım.O bana yediriyordu bende izin veriyordum.Çok sessizken birşey söyledi.
"Özür dilerim hayatımda ilk kez özür diliyorum özür dilerim..."
Hayatında hiç özür dilememiş Finn Wolfhard ilk defa özür diliyordu...İlk defa... Hemde benden özür diliyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ajan aşk /Fillie/
RomanceBen Bir ajanım ormanda bir cinayet olayı için gittiğim sırada onunla karşılaştım.FİNN WOLFHARD...Açıkçası çok şey böyle nasıl desem Yakışıklı gibi bişey.Ondan HOŞLANMADIM!! Ama artık bizi götürmüştü nedenini bilmiyorum ama ormandaki ceset onun işiyd...