-Ben ve Biz-

273 178 529
                                    

"Ağustos 2002" 

Unutulacak kadar uzak bir tarihti. Sanki bir ömrün diğer ucu gibi. Çok uzaklarda bir zamanda, aklında kalan birkaç anı parçası birleşip kalbine hançer gibi saplanıyor ve o hançer oradan hiçbir zaman çıkmıyordu. Anılar zihninde var oldukça daha da kanıyor. Ve iş bu ya unutmak istedikçe daha da çok hatırlıyorsun bazı şeyleri.

Seneler önce hayatta her şeyi başaracağımı sandığım bir anda, hani olur ya dünyanın en bilgili insanı sizsinizdir, işte öyle bir anda olabilecek en büyük aptallığın kollarına düşmek üzereydim. Âşık oluyordum.

"Yani ben bundan pek emin olamadım ama. Sanırım kırmızı renk daha iyi olacak."

Gözlerimin içine dikkatle bakan adama bakışlarımı çevirdim. Gözlerinde ki sisli hava gözlerimden içime doğru işlerken bomboş mağazanın içerisinde ayakta kalmakta zorlanıyordum. Derinlerde ki bir parçam bana geleceğin acılarını, güzelliklerini fısıldıyordu.

Fransa. Hayallerimin şehri. Varlıklı bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya geldiğimde hayat çoktan beni memnun etmek için hazırdı. Bundan dolayı hiçbir zaman hayat telaşına düşmedim. İstediğim şehirlerde yaşadım ve istediğim gibi yaşadım. Kulağa bir lütuf gibi gelse de bu bazı şeylere çok çabuk atılmama sebep oldu. Hayata. Aşka. Çünkü çok uzaklarda kimse bana doğruyu söylemezken gecenin bir yarısında öylece girdiğim bir dükkânda ki adama âşık olmak üzereydim. Olacaktım. Bunu ona ilk baktığım anda zaten hissetmiştim.

Yaka kartında yazan soy ismine biraz daha dikkatli bakarak üzerimde ki bakışlarını dağıtmak istedim.

"Bay Roussel. Sanırım bu elbiseyi bırakacağım. Eğer başka rengi gelirse zaten tekrar uğrarım. Buralarda sayılırım."

Benim kadar derinlere düşen adam toparlanıp dikkatini bana tekrar verdiğinde başını olumsuzca iki yana salladı.

"Üzgünüm ama yeni bir renk gelmeyeceğine eminim."

Daha önceden zaten almaya karar verdiğim ayakkabıların torbasıyla birlikte, kasa olarak ayrılan bölüme ilerlediğimde aklıma başka bahane gelmiyordu. Onu görmek için nasıl buraya gelebilirdim ki? Zaten bu, bu hafta 3.gelişim olmuştu bile çoktan. İstediğim ayakkabının numarasını bulma bahanesi beni bir hafta idare etmiş sayılırdı.

"O zaman şimdilik ayakkabılarla yetinmem gerekecek."

Yüzümde beliren sahte gülüşün yansıması olarak o da bana yarım bir şekilde gülümsedi. Ayakkabıları yavaşça kasanın üzerinden uzatırken bir şeyler daha konuşmak, dükkândan ayrılmadan bir şeyler daha söylemek istiyordum.

Ama sessiz kaldım. Bu sanki evrenin beni tutmak için harcadığı bir çaba gibiydi. Önce gözlerinde ki korkuyu hissetmemi sağlamıştı. Kaçmak istercesine, kendi geliş bahanemi ürettiğim gibi kaçış bahanemi de üretmiştim. Yine kendimle çelişip onu görme isteğimi bastıramasam da bunun hayat boyu sürecek bir pişmanlık olacağını bilseydim gözlerinde ki tüm sislere rağmen kendimi geri çekebilirdim.

"Adınız?"

Kalbim hızlanmaya başladığında bunun fatura için istenen bir rutin olduğunu anlayamamıştım bile. Ondan bir hareket bekliyordum. O yüzden söylediği ilk şey böylesine heyecanlandırmıştı beni.

"Pardon?"

Siyah gözleri şaşkınlıkla kısıldığında soruma karşılık kendini tekrarladı.

"Adınız? Fatura için soruyordum."

"Katre Koral." Diyerek hızla cevapladığımda yanaklarıma yükselen adrenalini hissedebiliyordum. Bir kez gözlerime derin derin baktı diye bana âşık olduğunu düşünemezdim sonuçta.

OPHELIAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin