"Aralık 2016 - İstanbul"
"Şimdi kaç yaşında olmuştun sen?" Eşim gözlerime alayla bakarken söylemek istediği aslında açık olsa da onu alaya almaya devam ederek bilmezlikten geldim.
"Bilmem ki. Parmaklarımı geçince ben saymayı bıraktım." Şakama karşılık gözleri kısılarak güldü.
"Ben hatırlatayım o zaman. Bugün tam olarak 30 yaşında oldun Katre Teyze!"
Benden daha komik olduğunu sanarak yüzüme karşı söylediği cümlelerine elimde ki açmaya çalıştığım kutunun kapağını fırlatarak karşılık verdim.
"Bunu 38 yaşında bir amcanın söylemesi ne kadar da manidar." Bu sefer söylediklerim ona fırlattığım kutudan daha çok acıtmıştı, emindim.
Hızlı bir hamleyle oturduğu koltuktan kalkarak önümde duran kutuları umursamadan karşımdaki koltuğa atlayıp saçlarımı karıştırmaya başladı. Karıştırması bir problem olmasa da dengesiz hareketleriyle saç diplerimi çekmesi beni çıldırtmaya yetiyordu. Zaten o da bunu bilerek tekrar tekrar yapmaya devam ediyordu.
"Saçlarımı bırakmazsan kafanda ki her bir teli yolarım!" diye bağırdım karmaşanın içinden. Diğer odadan aramıza katılan oğlum da aynı tepkiyle bana doğru koşmaya başladı.
"Yaşasın! Saç savaşları!"
Evet, görüldüğü üzere saç karıştırıp yolmak artık ailemizde resmi bir savaş olmuştu. Oğlum Kamer'de babasının sırtına atladığında hiç düşünmeden jöleli saçlarını çekiştirmeye başladı. Saç diplerini yolunmasından daha kötü bir şey varsa o da jöleli saçlarının diplerinin yolunmasıydı kesinlikle.
"Theon!" diye bağıran Maxim acıyla yüzünü buruştursa da savaşından dönmeyerek saçlarımı karıştırdıkça karıştırmaya devam etti. Muhtemelen bu savaşın sonunda saçlarımı köküne kadar kesmek zorunda kalacaktım çünkü git gide onları açmam imkânsızlaşıyordu.
Theon'un babasını oyalamasından fırsat bularak kutuların arasında ki açıklıktan emekleyerek kaçmaya başladım. Odanın köşesinde duran masaya kadarda bu kaçışımı devam ettirdim. Saçlarım görüşümü engellemeye devam ederken burnumu da kaşındırmaya başlamıştı. Umutsuz bir şekilde olduğum yerde oturur pozisyona geçtiğimde karşıdan iki beyefendinin güldüğünü duymak pekte sürpriz olmadı bana.
"Örümcek ağları işte!"
Saçlarım sadece örümcek ağına benzetilirdi. Ellerinde olsa bir süpürgeyle taramak için her şeyi yapacaklarına emindim bile. Yine de umutsuz bir şekilde ellerimle saçlarımı bastırmaya çalışarak görüşümü düzeltmekle uğraştım. Parti için yıkanıp maşalanan saçlarımdan geriye koca bir yığın kalmıştı sadece.
"Bari 30 yaş depresyonuna girerken biraz merhamet etseydiniz!" diye bağırdım Theon'u gıdıklamaya devam eden Maxim'e doğru. Kendi aralarında bambaşka bir oyun kurmuşlardı bile. Maxim yan bakışlarla beni kontrol etse de ardından Theon'la oynamaya devam etti ve bunu fırsat bilerek hızla ayaklanıp lavaboya doğru ilerlemeye başladım.
Bugün Aralıktı. 12 Aralık 2016. Tam 30 yaşına bastığım gün. Yani bu hayatta varoluşumun 30.senesi. Ne derseniz deyin hayatım akıp gitmeye devam ederken yakalamakta zorlandığımı işte bugün daha çok hissetmiştim her zamankinden.
Sonradan hayatımın yeni başladığını fark ettiğimde 30 senede hiçbir şey yaşamamış olduğumu, yaşadıklarımın bir hiç olduğunu öğrenecektim.
Güzel bir parti yapmıştık. Pastalar, şampanyalar ve aileler, sevdiklerimiz... Fransa'dan bizi ziyarete gelen Maxim'in ailesi ise koca bir sürpriz olmuştu hepimiz için. Pasta kesip eğlendikten sonra ise herkes bizi birazda kendi aramızda olacak kutlama için yalnız bırakmak isteyerek ayrılmışlardı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
OPHELIA
Azione1986. Aralık. Kışın en ağır aylarından ve gecenin en karanlık saatlerinden birinde dünyaya gözümü açtığımda ben Katre Koral'dım. Büyüdüm. Yaşadım. Eğlendim. Ve önüme atlamak için sabırsızlandığım o Aşk Uçurumu geldiğinde hiç düşünmeden saldım kendi...