𝓤𝓷𝓭𝓮𝓻 𝓽𝓱𝓮 𝓬𝓱𝓮𝓻𝓻𝔂 𝓫𝓵𝓸𝓼𝓼𝓸𝓶

499 63 73
                                    

❝ Ben yanmazsam sen yanmazsan,
Biz yanmazsak,
nasıl çıkar
karanlıklar aydınlığa... ❞

- Nazım Hikmet Ran-

❝Yıl 1927, bir Koreli olarak asi hain olarak anıldığımız zamanlar, Japonya'da bir kiraz bahçesinden yazıyorum bunları

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

❝Yıl 1927, bir Koreli olarak asi hain olarak anıldığımız zamanlar, Japonya'da bir kiraz bahçesinden yazıyorum bunları. Umarım bir gün okursun Kim Taehyung, sana olan sonsuz aşkımı. Seninle ilk tanıştığımız yerdeyim, hava yine o günkü gibi güzel. Kiraz ağacının yaprakları yavaş yavaş dökülmey başladı şimdilerde, saçımda kiraz çiçekleri var. Defterin arasına da birkaç kiraz çiçeği sakladım Taehyung. Defteri bulursan bir gün "bu çiçekler de ne?" deme sakın. Biliyorum, Japon inanışlarını sevmezsin. Ben de sevmiyorum zaten. Yine de kiraz çiçeğinin anlamı o kadar hoş ki. Sanırım bana her gün ruhumun kabullenmek istemediği şeyleri hatırlattığı için böyle. Gittiğini ve dönmeyeceğini hatırlatıyor bana. Bir savaşçının ani bir şekilde gidebileceğini. Birkaç gün önce Taehyung, ilk defa Japon birinin şefkatini gördüm gözlerinde. Sokakta, hasır sepetindekileri satmaya çalışan yaşlı bir teyzeydi. Kiraz ağacına bakarak ağlıyordum. Neden bilmiyorum ama yaprakların dökülüş senin gidişini hatırlattı bana. Sessiz ama iz bırakan. O yaşlı teyze birden yanımda bitiverdi. Ya anılara o kadar dalmıştı ki fark etmemiştim ya da bu Japon teyze büyü yapıyordu. O teyzeyi daha önce ne görmüş ne de duymuştum sesini. Kolumu yavaşça tuttu. Senin incitmek istemeyen dokunuşlar gibiydi ama nedense bu sefer acıdı canım. Sen yoktun çünkü. Bir Japon inanış anlattı bana. Sanırım duruma en uygun, en açıklayıcı karşılıklı bu. Biz kiraz çiçeklerini gereğinden fazla sevdik Taehyung. Öyle ki aramıza aşılmaz yollar soktu o da yüz bulup. Biz kiraz çiçekleri bizden çok sevdik. Ondan böyle oldu hepsi. Kiraz çiçekleri samuraylar için hem yaşam hem de ani ölümü simgelermiş Taehyung. Hayat gelip geçici ama ben birkaç dakika fazlasına razıydım seninle geçirmek için. Sadece yedi günümüz vardı birbirimizi sevmek için. Kısacık yedi güne bir ömür sığdıramazdık ki. Hayatı bir kuş misali özgür yaşamayı dilediğimiz çağlardayız. Nedense özgürlük bir tek bize gelmemiş gibi. Özgürlük için yaşadık belki de özgürlüğü dilemek için doğduk. Her ne için doğmuş olursak olalım biz özgürlük uğrunda öldük, öldürüldük.❞

Park Chaeyoung siyah kaplı defterinin arasına yerden aldığı birkaç kiraz çiçeğini serpiştirdi. Defteri kapatıp hemen yanına bırakırken sırtını kiraz ağacının gövdesine yasladı. Çok rahat bir yer değildi ama kendini en rahat hissettiği yerdi burası. Başını sevgilisinin göğsüne yaslayıp şarkılar mırıldandığım yerdi bu kiraz ağacının altı. Şimdi kiraz ağacının altında yalnızdı. Yalnızlık nedir bilir misiniz? Yalnızlık dünyadaki herkesin gitmesi değildir. Yalnızlık sizin sevdiğiniz ve onun da sizi sevdiğini bildiğini sadece bir kişinin gitmesi ile başlar. Park Chaeyoung'un yalnızlığı da bir ay kadar önce başlamıştı. O zaman kiraz ağacının çiçekleri hala vardı. Kim Taehyung ile tanıştığında genç kadın yine ağlıyordu bu ağacın altında, sonrasında Kim Taehyung için ağlayacaktı bu ağacın altında. Göz kapaklarını yavaşça yumdu Park Chaeyoung. Birkaç damla yaş yanaklarından aşağıya süzüldü. O an geldi aklına tekrar. Onu son gördüğü gün.

Kim Taehyung, devrimci yazılar yazıyordu. Özgürlük, barış, eşitlik... Bir sürü olgunun yer aldığı devrimci yazılar. O sabah daha gün doğmadan uyanmıştı. İçinde garip, anlamlandıramadığı bir his vardı. Hani bazen kendinizi kötü hissedersiniz ama sebebiniz yoktur ya. İşte öyle bir sabaha uyanmıştı. Tek odalı bir pansiyonda kalıyordu. İçeride kitaplar ve birkaç kişisel eşyadan başka bir şey yoktu. Bir de bir resim. Park Chaeyoung'ın kiraz ağacının altında oturmuş kitap okurkenki resmi vardı.

Pansiyondan sessizce ayrıldı, Chaeyoung ile önceden sözleştikleri gibi kiraz ağacının orada buluşacaklardı. Orası herkesin gözünün önünde ama herkesten gizli bir yerdi sanki. Biraz kasvetli bir hava vardı etrafta, güneş yeni yeni doğuyordu şimdi. Adımlarını hızlandırdı, arkasında biri var gibi hissediyordu. Takip ediliyordu, ya kimliği ortaya çıktıysa? Kim Taehyung bu yola çıkarken ölümü gözüne almış, onu kendine en yakın arkadaş yapmıştı ama şimdi Park Chaeyoung vardı hayatında yedi gün önce tanıştığı bir prenses. Masallarda anlatılan prensesler gibiydi, hayır, daha bile fazlasıydı. Eğer bugün uyandığım son günse, dedi kendi kendine, o zaman sadece seni görmek istiyorum Park Chaeyoung son bir kere. Yalnızca bir yazarın dilinden dökülebilecek sözleri bunlar. Trajik bir aşk hikayesi yazarı değildi ama her yazarın ruhunun içinde romantik biri yatardı.

Kiraz ağacının altında ona gülümseyerek bakan Park Chaeyoung'u gördü. Ve gülüşünün birden solup, donuşunu. Gülümsemek sana çok yakışıyordu Chae, bu halin yakışmadı sana; demek istedi ama biliyordu ağzını açıp tek Korece kelime kullandığı anda bu dünyadaki zamanı duracaktı. Genç kadına doğru birkaç adım daha attı. Şimdi kiraz ağacının sağ tarafında Park Chaeyoung sol tarafında Kim Taehyung vardı. Genç adam kadının gözlerindeki acıyı, hüznü ve her şeyi anlamışlığı görmüştü. Bazen dudaklarınız mühürlenir. Söylemek istediğiniz binlerce sözü söyleyemezsiniz. Park Chaeyoung'ın da Kim Taehyung'un da söylemek istediği ama söyleyemediği binlerce söz kalmıştı geriye.

Silahın soğuk namlusunu ensesinde hissettiğinde Chaeyoung elini ağzına bastırdı. Çığlığını yutmak kolay bir şey değildi. Kalbinde bir ağrı hissetti o an. Zamanın durmasını dilediği çok olmuştu ama şimdi ilk defa gerçekten dileğini kabul olmasını istiyordu. Yoldan gelen geçenler çifte ve Japon askerine bakıyordu. İki asker gelip Chaeyoung'u daha geriye sürüklerken ikisi de anlamıştı ölüm meleğinin aralarına girdiğini. Chaeyoung'un gözlerinden dökülen yaşlar, dudaklarından dökülen yalvarışlar; hepsi nafileydi. Birkaç saniye sonra Kim Taehyung son sözlerini söyleyecekti. Yolda gelirken düşündüklerini söyleyecekti. Bir daha vakti olmadığını artık kesin ve net biliyordu.

"Eğer bugün uyandığım son günse  o zaman sadece seni görmek istiyorum Park Chaeyoung son bir kere."

Tek el silah sesi kuşakları sağır ettiğinde gencin kan içindeki bedeni birkaç kiraz çiçeğinin üzerine düştü. Genç kadının çığlığı ise ölümün sessizliğine inat sokakta yankılanıyordu.

fallende briefe | vroséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin