Yıl 1927, bir Koreli olarak asi hain olarak anıldığımız zamanlar, Japonya'da bir kiraz bahçesinden yazıyorum bunları. Umarım bir gün okursun Kim Taehyung, sana olan sonsuz aşkımı.
🖋️: @lotusundaktilosu
❝Sadece sevmeye başla. Yavaş yavaş. Çok daha fazla sevginin sana geri döndüğünü göreceksin. ❞ - Osho -
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
❝Sevmek zor bir şeydi sevgilim. Daha önce sevmeyi gerçekten öğrenememiş kalbim için fazla zor bir şeydi. Annesinin karnından yeni doğmuş bir bebek gibiydim ben. Bana sevmeyi sen öğrettin. Dilekleri sen öğrettin. Seninle geçirdiğim son geceydi o gece, birlikte dilek balonu bıraktık gökyüzüne. Deniz kenarındaydık, çıplak ayaklarımız suyun içinde. Her şey güzeldi sevgilim. Bir daha hayalini kurmaya cüret edemeyeceğim kadar güzel. Dilek dilemek suç muydu Kim Taehyung? Ben dileğimde senin mutlu olmanı istedim. Senin için mutluluk ölüm müydü? Beni bırakmayı bu kadar çok mu istiyordun yoksa özgürlük daha önemli miydi? Aslında belki de Japonlar haklıdır. Ben bir hainim. Vatanı için ölen birine kızdığım için. Doğrusu sana çok kızgınım Kim Taehyung ama içimde kızgınlıktan daha öte bir duygu var benim. Kırgınlık. Can kırıklarıyla bezendi ruhum şimdi. Yokluğun her gün biraz daha ezdi benim naif ruhumu. Tarihimizi çok severdin. Çok da güzel hikayeler vardır içinde bunu benden iyi sen bilirsin. Kraliçe Shin'in hikayesine benzemiyor mu sence de? Tabii burada giden sensin ama yine de sadece yedi günümüz vardı birlikte. Kral Jungjong ve Leydi Shin de sadece yedi gün birlikte yaşayabildi. Orada bir hain varsa bu Leydi Shin değil babasıydı kuşkusuz ama şimdi düşünüyorum da burada bir hain varsa o da senin fikirlerini tam anlamıyla anlayamamış olan benimdir. Affedersin beni diye umuyorum. Ben sadece ilk defa sevmiş bir kadınım. İçimdeki kız çocuğu nasıl oyuncakları bırakmak istemiyorsa ilk aşkımı da ölüme bırakmak istemedim. Mutlu olmanı diledim. Peki şimdi neden böyleyim? Yavaş yavaş sevdim seni. Yedi günün her birinde başka bir halini sevdim senin. Biliyor musun? Bunu sanırım şimdi anladım. Sen beni daha çok sevmiştin galiba. Şimdi üstüm başım siyah boya. Duvarları boyadım senden sonra. Odanı topladım, pembe renkteki duvarları boyadım siyahın en koyu tonuna. Bilirsin pembeyi severim ama seni daha çok sevmiştim ben aslında. Görmek istemedim o pembeleri o yüzden yok ettim hepsini. Kitapların bıraktığın yerde. Çizdiğin resmimi buldum. Üzerinde üç damla göz yaşının bıraktığı iz vardı. Neden bakıp ağladın ki ona? Bir üç de ben koydum yanına, yalnız kalmanı istemedim. Söylesene Kim Taehyung yalnız mısın orada? ❞
Okyanusun üzerine vuran yakamoz eşsiz güzelliği ile parlıyordu. Kim Taehyun'un elinin içinde küçük kalmış eline baktı Park Chaeyoung. İkisinin de çıplak ayakları suyun içindeydi. Genç adamın paçaları, kadınınsa eteği ıslanmıştı. Soğuk esen rüzgar üşütüyordu. Birlikte oldukları zamanın kıymetini bildiklerinden yakınmıyorlardı da. Kim Taehyung ufku seyre dalmıştı. Uzaktan geçen bir geminin ışıkları görünüyordu. Bazen işte bu şekilde hayatlardan geçip gidiyoruz, diye düşündü. Düşünceleri bazen fazla mı karamsardı yoksa içindeki durum zamanın giderek hızlandırdığını gösterdiği için miydi? Bilmiyordu Kim Taehyung. Park Chaeyoung'ı bırakacak olma fikri onu kalabalık sokakta annesini kaybeden bir çocuk gibi telaşlı, korkulu hissettiriyordu.
"Biliyor musun Taehyung?"
Şimdi okyanusun ufkunu seyretme sırası Chaeyoung'ındı. Taehyun yüzünü genç kadına çevirdi.
"Sevdiğin biri için yaşamak çok güzel bir şey. Sanırım o gün seni görmesem gerçekten kendimi aşağı atardım."
Taehyung ilk karşılaşmaların düşündüğünde tüyleri diken diken oldu. O anı gördüğü için miydi bu ürperti yoksa Chaeyoung'ın kendini öldürme fikri miydi? Eğer bir gün giderse o zaman Chaeyoung yine aynı şeyi dener miydi ki?
" Sevginin güzel yanı da bu değil mi?"
Park Chaeyoung başını Taehyung'un göğsüne yasladığında ikisi de nefeslerini tutmuştu birkaç saniyeliğine. Sanki nefes almak ortamın büyüsünü bozardı. Bazen saçma düşünceler anlamlı olabiliyordu işte. Gerçekten sevmek bu değil miydi zaten?
" Sanırım öyle. Yaşamak için bir sebebinin olması ve o kişinin şu an sana sarılıyor olması."
"Bedenler kalıcı değildir Chae..."
"Anıların kalıcı olduğuna inanıyorum Tae. Bedenler hiçbir zaman kalıcı olmadı ki."
Bu konuşma nereye gidiyordu ikisinin de fikri yoktu. Gözleri dolmuştu ikisinin de ama ikisi de yüzlerini görmüyorlar. Görselerdi birbirlerini ağlattılar için üzülürlerdi. Yine de ikisi de biliyordu bu birbirlerini son ağlatışları olmayacaktı. Chaeyoung başını yavaşça kaldırdı. Taehyung'u daha ilk görüşte büyüleyen o hafif ağlamaklı bakışları Taehyung'un kara delik misali çeken gözleri ile buluşturdu.
Bazen anın akışına kapılıp gitmek gerekiyordu tıpkı okyanus dalgaları gibi. Taehyung'un dudakları Chaeyoung'ın kiraz dudaklarını buldu. Bu bir veda öpücüğüydü. Sonsuza dek veda demek istemişlerdi birbirlerine de söyleyememişlerdi.