BÖLÜM 1

37 1 0
                                    

Islığım bütün doğanın seslerini altüst edercesine çıkıyor. Kuşların sesi kesildiğinde birkaç kişinin bana baktığını farkediyorum. Yaşlı çiftlerin suratları bana dönük olmasa beni kestiğini anlayabiliyorum. Hiç tereddüt etmeden bakışlarımı onlara doğrultuyorum. Bakışlarimda öfkeden eser yoktu ama kadının gözlerindeki korkuyu hissediyorum. Korku, hissedebildiğim tek duygu.

  O anda yaşlı adamın bana nefretle baķtığını farkediyorum. Hafifçe gülerken rüzgar saçlarımı havalandırıyor. Adamla göz göze geliyoruz. Ama adam hiç beklemediğim bir hareketle beni gafil avlıyor. Siyah-beyaz ceketinden çıkardığı komando bıçağıyla bana doğru yaklaşırken hafifçe hırladiğını duyabiliyorum. Yüzumdeki gülümsemeyi silmeden oturmaya devam ediyorum. Geldiği sırada göz göze geliyoruz. Bakışları  yla beni korkutmaya çalıştığını tahmin edebiliyorum. Kafasını bana doğru uzatıyor. Sinirleniyorum. Tek kaşımı kaldırırken üçüncü hatayı yapmaması için dua ediyorum. Ama adam sanki bunu tahmin ettiğimi anlıyor ve son darbeyi yapıyor. Bıçağı tam kulağımın 1 santimete yanına saplıyor. Artık sinirlerime hakim olabilmek için dudaklarımı ısırıyorum. Adamın suretinde sinsice bir gülümseme beliriyor ve dudakları oynamaya başlıyor.

"Bu sana ders olsun turşu kafalı sa.." sinirlerime hakim olamayıp adamın suratinın ortasına bir yumruk indiriyorum. Tüm gücümü yumruğuma harcamasamda adamdan tiz bir " Ahh!!" Sesi çıkıyor. Herkes başımızda toplanıyor ve insanlar sinirli bir şekilde bana bakıyor. O an insanlardan nefret ettiğimi anlıyorum.

  Bana yaklaşan 4 kişiyi anında farkediyorum. Tekvando bilsemde başımı belaya sokmak istemiyorum. Oradan uzaklaşmaya çalışıyorum ama soğuk bir el beni şiddetle geri çekiyor. Bir anlık dalgınlığımla beraber kafama bir darbe yiyorum. Yere düşerken bile öfkemi bastırmaya çalışsamda belime yediğim tekme bütün konsantrasyonumu altüst ediyor. Öfkeli bir şekilde ayağa kalkıyorum ve hemen gardımı alıyorum. Anında sert bir darbe geliyor. Eğilerek cevap veriyorum ve hemen bacağına sert bir tekme atıyorum. İnliyerek yere düşüyor. Diğerine doğru dönüyorum ve kolunu kırıyorum. En sonuncusuna elimi bile kaldırmadan topukluyor.

  Tam o sırada siren sesleri kulaklarımı sağır edercesine sariyor. Kaçmaya hazirlanıyorum. Ama polis sandığım adamlar çoktan koluma giriyor. Kelepçe sesi duymamla ellerimde hissetmem bir oluyor. Çok seri hareket eden polislerden bir tanesi jopunu çıkarıyor ve bana doğru  ateşliyor. Bir anda vücudumda keskin bir karıncalanma meydana geliyor. Karıncalanmanın etkisinde istem dışı olarak yere düşüyorum. Ardından kollarımdan tutup beni arabaya bindiriyorlar ve karakol diye tahmin ettiğim yere götürüyorlar.

**********

Yaklaşık bir saat sonra karakola geliyoruz. Karakol olmasina rağmen üstündeki küfler dikkatimi çekiyor. Kapı gıcırdıyor ve içeri giriyoruz.

Lobideyken herkes bana bakıyor. İlk bunun nedenini anlayamasamda sonradan ellerimin kan içinde olduğunu anlıyorum. Ellerime bakarken bir taraftan da etrafı gözlüyordum. Burası soğuk ve rutubetliydi. Duvarların boyası bu binanın 40 senelik olduğunu söylesede hala ayakta kalmasına şaşırıyorum.

  Sonunda gelmeyi beklediğim yere geliyoruz: Hücre

Burası öldürücü derecede pislik içindeydi. Burada 3 kalmak imkansız olmalıydı çünkü kapıdan geçerken bile bu pis kokuyu aldığımı hatırlıyorum. İçerideki hava gözlerimi acıtıyordu. Her taraf duman ve toz kaplıydı. Yerdeki hayvan pisliklerini saymıyorum bile.

"Beni bu deliğe mi tıkacaksınız?"

"Saray mı bekliyordun?"

"Daha temiz bir yer bekliyordum"

  Adam beni takmadan kelepçelerimi çıkardı ve hücreye itti. Başımı duvara çarptım. Ama asıl canımı sıkan şeyse polisin yüzündeki pis ifadeydi. Işte buna yapacağım tek şey sessiz kalmaktı. Olanlar beni yormuştu. Burada uyumak istemiyordum ama en sonunda pes ettim ve demirlere yaslanarak uykuya daldım.

********

   Uyanmam şiddetli bir gürültü sayesinde kafamı demirlere çarparak gerçekleşti.

  "Uyan çıkıyorsun!" sesi adeta kükreme gibi geliyor. Ama söylenmeden dışarı çıkıyorum. Koridorda hızlı adımlarla ilerliyorum. Bir an önce temiz hava alma arzusuyla koşmaya başlıyorum.

  Kapıyı tekmeleyerek kendimi dışarı atıp ve oksijeni tutkuyla içime çekiyorum. O anki mutluluğum tahmin edilemezdi. Çimenlere oturuyorum. Hava sıcak ve aydınlık. Üzerimdeki deri ceketi kolumun altına sıkıştırken ayağa kalkıp  yürümeye  başlıyorum. O sırada bir korna sesiyle irkiliyorum. Arkamı döndüğümde siyah ve lüks bir limuzinin içinden beyaz ceketli bir adamın bana seslenmesini duyuyorum. Ona doğru yaklaşıyorum ve bana bir kağıt ve içinde onun kartı olarak tahmin ettiğim minik bir karton parçası veriyor.

"Bud..."

Daha lafımı tamamlayamadan limuzin çoktan oradan uzaklaşıyor. Ve ben elimde kağıtla hala limuzinin az önce durduğu yere bakakalıyorum.

VOTELERİNİZİ VE YORMLARINIZI BEKLİYORUM . EĞER BEĞENDIYSENİZ TAVSİYE ETMEYI UNUTMAYIN :)))

KORKUNUN KOKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin