*22 Mayıs 2001*
‘hayır baba’ dedim ağlamaktan şişmiş gözlerimle annemin önüne geçerek. Her seferinde dayak yiyeceğimi bilerek bunu yapmak, hobim halindeydi sanırım. “Küçük Helen” dedi çenemi kavrayıp hafifçe ovarak ”sende o orospuya benziyorsun” diye konuştu babam ve onu son görüşüm olan o kapıdan çıktı. Mutfak masasının yanında boylu boyunca uzanan anneme korkakça yaklaştım. ‘anne’ dedim. ‘seni korudum, sana el kaldırmadı’ belki de tek beklediğim saçımı okşayıp beni sakinleştirmesiydi ama onun yerine annemin yerden doğrulup sırf onu korudum diye günlük dayağımı atmasını bekledim. 8 yaşındaydım. Buna alışmıştım. Ama bana dayak atmadı saatlerdir deli gibi gülen kahkaha atan kadın sessizce doğruldu ve birden boğazıma yapıştı. Beynim acı! Acı! Acı! Diye bağırmaya başlamıştı. Panik yaptıkça daha da çok canım yanıyordu. Boğazımdaki eli iyice sıkılaştı ve beni duvara yapıştırdı. ‘Ben senin annen değilim bunu o koca kafana sok’ dedi. Kullandığı haplardan dolayı zar zor konuşabiliyordu evin içinde genelde ruh gibi gezen annem o gün o an bana ciddi bakıyordu. Yüzüm yaşlardan daha fazla ıslanamaz diye düşündüğüm sırada kulağıma yaklaştı ‘Eğer bir gün orospu olmazsan o zaman seni gelip bulurum ve benim için çalışmaya başlarsın, şimdi defol evimden ve bu evin yakınlarından bile geçme’ dedi o an ağlamamı kesmek istedim 8 yaşındaydım ben. Ne anlardım bu aile dramından. Annem elini gevşetip beni bırakınca olduğum yere çöktüm ve gözümdeki yaşların hepsini sildim Ben ona benzemeyecektim. Benzemedim de. O gün babamı son görüşüm oldu. Keşke annem için de aynı şey geçerli olsaydı. O gün içimde ki çocuk öldü. O gün benim son günüm oldu.
-Günümüz-
*Helen Goldberg - Los Angeles, ABD*
Hayattan öğrendiğim bir şey varsa ‘seversen kaybedersin’ olmuştu, 21 yaşında olup 70 yaşında hissetmek buydu işte ne olursa olsun Yıllardır bataklığın içinde battıkça batmıştım. Karşıma çıkan herkesi yakıp yıkarken kendi benliğimi de yakıp yıkmıştım. Olduğum kişi ve dönüştüğüm kişi birbirleriyle savaşmaya son vermiş ve artık boşlukta kalmıştım.
Belimde ki silahın soğukluğu gibi her şey alışılmıştı.
“Geç kaldın” yüksek müzik sesinden Bratt’in sesini zar zor seçebilmiştim.
“Farkındayım Bratt” dedim gözlerimi devirerek ve bana uzattığı içkiyi alarak fondipledim. Bratt, babam dediğim adamın sahip olduğu işletmenin barmeniydi. İşletme dediğime bakmayın tezgahın arka kapısı oldukça büyük hazinelerin bulunduğu bir yer konumunda. Bratt’e başımla hoşça kal deyip arkaya geçtim. Kapıya üç defa hafifçe vurdum.
Adını hiçbir şekilde öğrenmediğim sarışın adam küçük bölmeden kafasını çıkardı ve beni görünce kapıyı açtı.
Dar koridor boyunda ilerledim. Yüksek müzikten eser kalmayıncaya dek yaklaştığımı fark etmemiştim bile. Borda renkli kapıdan geçtim. Ve işte yine buradaydım.
“Kızım” dedi oturmamı işaret ederek. İçerdeki adamlar bana göz ucuyla bile bakmadan odadan çıktılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tükenmiş Cesur
Teen FictionHayatın bütün pislikleri üstüne çullandığında bile ayakta durabilen bir kızdı . Annesinin yaptığı hataların bedelini ödemek zorunda olan, sokaklarda yaşamış, 'Black' diye bilinen bir adamın onu bulmasıyla hayatı değişmiş, gereken eğitimi almış, haya...