2. Bölüm DN / Sade.

182 16 8
                                    

Hayretle oturma odasına baktım. Kocaman açılmış gözlerim, odayı tanımaya çalışıyordu. Çünkü burayı sadece sayılı defa görmüştüm. Burası evim değildi.

Olayları kavramaya çalışıp gerçekleri sindirirken, bazı şeyler ağır geliyordu. Ellerim başımda yere çöktüm. Ne oluyordu ?

Kelimlerin tanıdıklığı karşısında darbe yemiş gibi iki büklüm oldum. Sakinleşmeye ve bu saçmalıktan kurtulmaya çalışıyordum ama olmuyordu. Hayatımda yüzlerce kez "Ne oluyor?" demiş olmalıydım.

Hangi hayatım?

Farklı yerlerde gelişen, farklı noktalarda uç anılarım vardı. Üst üste binerek çıldırtıyorlardı. Hepsinin içinde boğulurken yüzeye çıkmak için çırpınıyordum. Nefes alamıyordum.

Nefes. Tek ihtiyacım buydu, tek isteğim. Buna odaklandığım sürece her şey ikinci plana kayıyordu, orada çığlıklarını sürdürüyorlardı. Ama bu sefer bana ulaşan fısıltılardan ibaretti. 

Gözlerimin önündeki karanlık perde çekilirken, ellerim soğuk parkeyi hissetmeye başlamıştı. Hemen yanımda duran koltuğa oturmak, hiç olmadığı kadar zor gelmişti. Titreyen ellerimi bacaklarımın arasına sıkıştırdım, buz kesmişlerdi. 

Kendimi toparlamamdan yararlanarak tüm pencereleri tek tek açtım. Havaya ihtiyacım vardı, boğuluyordum. Odamın penceresini açmış perdeleri çekerken, dışarı baktım. Koşarak buradan uzaklaşmak istiyordum, her adımımda düşüncelerimden biraz daha sıyrılmak. Kendimi tuttum. Gözlerime tamamen yabancı bir yer buradan daha iyi değildi.

İç çektim ve tembelce en güvenilir kaçış noktasına gittim. Yorganı kafama geçirdiğim an güvendeydim. Bacaklarıma dolanmış kollarımın yardımıyla dizlerimi karnıma çekerek yatağın içinde iyice küçüldüm. Hızla ciğerlerime dolan nefesim düzene girerken uyku etrafımı sarmış, bana gülümsüyordu. İşte burada özgürce koşabilirdim.

"Yanıyorsun, Deniz." Tüy kadar hafif belli belirsiz el alnıma konuldu. Yüzümde gezinen parmaklardan kurtulmak için hala açmadığım gözlerimi sıktım ve kafamı iki yana çevirerek üzerimden atmaya çalıştım.

"Ah tatlım, bu havada cam açık uyumakta neyin nesi ? Biraz daha duyarlı olsan keşke."

Sevgiyle saçlarımı okşayan kadın, aynı sevgi ile bana bakıyordu. Gözlerimi kırpıştırarak görüntüyü netleştirdim. Alttan azarlayan ama tamamıyla beni düşünen gözler bana gülümsedi. Yorgun bakışları güzelliğini gizleyemiyordu. Turuncuya yakın bir kahverengiyle parlayan saçları, dalgalarını omuzlarının hemen altında kesiyordu.

Çikolata kahveyle çalkalanan gözlere aynı hizadan bakmak amacıyla doğrulmaya yeltendim. Destek almaya çalıştığım güçsüz kollarımın sessiz isyanlarıyla annemin omuzlarıma yerleştirdiği elleri aynı anda bana ulaştı. Beni omuzlarımdan yönlendirerek yatağa çivileyen kadına baktım. Anne kelimesinin tüm ağırlığını yüklenmiş gibi görünüyordu ancak düşündükçe anne kelimesi için başka biri kafamda oluşuyordu.

Sıkıntıyla yüzümü buruşturdum ve duvara doğru yan dönmeye çalıştım. Annemin uyarıcı gözlerini şefkat bürüdü. "Canın acıyor mu ?" 

Sıkıntıyla pes ettim, "Kendimi bir köşeye atılmış çürükler gibi hissediyorum, bu sayılır mı ?"

Gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı. "Azıcık bekle, sana nane limon kaynatıp getireceğim." Daha önce farkına dahi varmadığım elini, avucumdan çıkarttı. Son bir defa daha baktıktan sonra da gitti.

Karanlığa gömülmüş oda ile bir süre yalnız başıma yattım olduğum yerde. Canıma tak ettiği bir noktada, ağrıyan kaslarımın acısını da yanımda getirerek doğruldum. Sırtımı yatağın başlığına dayadım ve başımı kucağımda bağlı bir şekilde duran ellerime diktim.

Annem dumanı tüten bir fincan ile gelene kadar tüm dikkatimi yandaki şifonyerinin üzerinde duran rulo tuvalet kağıdına yönlendirmiştim.

Annemin kahkaha atarak bacaklarım yatakta, gövdem yerde uzanmış beni kaldırmaya çalışması, tuvalet kağıdından daha sinir bozucuydu. Beni yatağın üzerine yığdığı yastıklara yasladıktan sonra elime kupayı tutuşturdu. Hepsini içmem gerektiğini tatlı bakışlarıyla anlatanın annem olabileceğini başkalarıyla çelişen anılarımdan anlayabilmiştim. 

Sıcak içecek içimde ilerlerken dokunduğu noktaları yakıyordu. Keyifle yerimde kıpırdandım. Gözlerim kapalı, sıcağı karşılarken boğazını temizleyen annem dikkati kendine yöneltti. "Okula gitmeyeceğini söyleyebilirdin."

Bu sefer yerimde kıpırdanmamın nedeni rahatsız olmamdı. Anneme okulumu yolunu unuttuğumu söylesem tepkisi ne olurdu acaba ?

"Telefonumun şifresini unuttum."

Annem şaşkınlıkla baktı bana. Düşüncelerimin birbirlerini çürütmek için kesişmedikleri bir nokta: telefona kesinlikle bağımlıydım. Annem şüpheyle bana baktı, "Ağrı kesici vermemi ister misin?"

Gözlerimi devirdim, "Anne," Annem ise yüzündeki ifadesini değiştirmeden bana bakıyordu. "Ciddiyim."

Annem başını salladı, "Birine baktırırız."  Tek kaşımı kaldırdırarak "Neyi?" dedim.

Annem sırıtarak odadan çıktığında yüzümü asmış bir şekilde ayaklarıma bakıyordum. Mutfaktan annem boğuk sesiyle "Deniz! Soğumadan iç onu, içmediğini biliyorum." dedi.

Bilinçsizce ağzımdan dökülenler ise annemin nane limonu hala içmediğimi bilmesinden daha şaşırtıcydı,

"Benim adım Defne."

*Merhaba, yine ben! Olay kıvılcımlarını etrafa salmadan önce, biraz daha az karışık bir bölüm yazayım dedim. Bir sonraki bölüm hazır ancak deftere yazdığımdan bilgisayara geçirmek çok uğraştırıcı oluyor. Sanırım yarına hazır olmuş olur, üşengeçliğimi de hesaba katarsak bu haftaya yayınlamış olurum.*

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 16, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Derin NefesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin