Selam... Geç ve kısa oldu ama bölümü beğendim. Öptüm :* Kendinize iyi bakın. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum..
- - - - - - - - -
Silah sesi duyduktan hemen sonra Barut yere yığıldı. "Bu da benden kardeşim." dedi ve bir silah sesi daha duyuldu. Kendimi zar zor uyanık tutuyordum. Başımı hafifçe kaldırdığımda Yankı ve yanında tanımadığım bir çocuğu fark ettim. Gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı. "Mira uyanık kal. Hadi hastaneye gidiyoruz." dedi Yankı. Sesler boğuk geliyordu. Havalandığımı hissettim. "Kapatma gözlerini Mira. Dayanabilirsin." dedi biri. Sesler boğuk geldiği için artık sesleri ayıramıyordum. "Emre kapıyı aç." diye bağırdı biri. Sırtım yumuşak bir yere değdiğinde acıyla inledim. "Tamam geçecek." dedi biri ve başımı dizine yasladı.
"Emre hızlı."
YANKI'NIN GÖZÜNDEN:
"Emre hızlı." dedim. Mira'ya baktığımda gözlerinin kapanmış olduğunu fark ettim. "Emre daha hızlı." diye bağırdım. "Tamam abi." dedi ve gaza daha hızlı bastı. Hastaneye geldiğimizde hemen Mira'yı kucağıma aldım ve arabadan çıkarıp hastaneye koştum. "Yardım edin." diye bağırdım. Hemen bir sedye getirdiklerinde Mira'yı sedyeye yatırdım. Mira'yı ameliyathaneye alırken beni içeri almadılar. Dışarıda ki koltuklardan birine oturdum. Bu sırada Mira'nın dedesi, halası, amcası ve kuzenleri geldi. Dedesi ağlıyordu. Kızı evden kovmuştu ama hala ağlıyordu.
Bir kaç saat ameliyathaneden birinin çıkmasını bekledik ama kimse çıkmadı. Ameliyathanenin kapısı açıldığında hemen doktorun yanına gittik. "Mira Altıntaş'ın ailesi misiniz?" diye sordu. "Evet." dedi dedesi. "Mira geldiğinde çok kan kaybetmişti ama şuan durumu gayet iyi. Bu geceyi yoğun bakımda geçirecek. Yarın sabah normal odaya alırız. Geçmiş olsun." dedikten sonra gitti. Tekrar koltuğa oturdum. Bu sırada ameliyathaneden sedyeyle Mira'yı çıkardılar. Herkes hemen başına toplandılar. "Emre biz gidelim." dedim ve ayağa kalktım. "Tamam abi." dedi ve o da ayağa kalktı. Beraber hastaneden çıktık ve arabaya bindik.
MİRA'NIN GÖZÜNDEN:
Gözlerim sanki üzerine milyonlarca tuğla koyulmuş gibi açılmıyordu. Büyük bir zorlukla gözlerimi araladığımda beyaz bir odada olduğumu fark ettim. Etrafta göz gezdirdiğimde kalbimin ritmini ölçen monitörün olduğunu fark ettim. Elimde bir serum takılıydı ve ağzımda adını bilmediğim ama oksijen veren yeşil aletin takılıydı. Serum olmayan elimi kaldırdım ve ağzımdakini çıkardım. Etrafta biraz daha göz gezdirdiğimde küçük camda bana bakan dedemi, halamı, amcalarımı ve kuzenlerimi gördüm. Mutlulukları gözlerinden okunuyordu. Ama Uzay hariç. Yüzüm aniden düştü çünkü beni en iyi anlayacak kişi oydu.
İki bacağımda da acı vardı ama benim katlanabileceğim türdendi. Bir kaç dakika sonra kapı açıldı. Saçında yeşil bone olan ve üzerinde yeşil örtü olan Uzay içeri girdi ve kapıyı kapattı. Ben bir şey demeden küçük camın perdesini çekti. "Özür dilerim." dedi yanıma otururken. Birkaç defa boğazımı temizledikten sonra kısılmış olan sesimle "Neden?" diye sordum. "Sana inanmadım." dedi. "Ben olsam bende inanmazdım... Ama... Sen benim sürtük olmadığımı bil Uzay. Yaşadığım şeylerin dün sadece çeyreğini gördünüz. Ailem öldükten sonra kaç defa bu tarz olaylar atlattım ben." dedim ve yutkundum. "Tekrar özür dilerim." dedi ve yanağımdan öptü ve ayağa kalktı. Tam çıkacakken onu sesimle durdurdum. "Beni kim buraya getirdi?" diye sordum. Bana döndü ve yüzüne tebessüm ekledi. "Sanırım ismi Yankı'ydı." dedi ve odadan çıktı.
ERTESİ GÜN:
"Tamam sanırım hazırız." dedi dedem. Evet zor da olsa bugün hastaneden çıkmaya ikna etmiştim. "Gel bakalım." dedi Uzay ve beni tekerlekli sandalyeye oturttu. Bacaklarımdan ameliyat olduğum için bir süre yürüyemeyeceğim.
Hastaneden çıktığımızda Uzay beni kendi arabasına oturttu ve tekerlekli sandalyeyi katlayıp arka koltuğa koydu. Kısa süre sonra eve geldik. Geri tekerlekli sandalyeye oturdum. Evin içine girdik. Merdivenlere geldiğimizde Uzay beni kucağına aldı ve odama çıkardı. Yatağıma yatırdı. "Teşekkür ederim." dedim. Gülümsedi ve göz kırpıp odadan çıktı. Bende telefonumu elime aldım ve Yankı'yı aradım açmadı. Somurttuktan sonra telefonu etejere koydum. Uykum olduğu için gözlerimi kapatıp kendimi uykuya teslim ettim.
YANKI'NIN GÖZÜNDEN:
"Demek bu elinle Mira'yı vurdun." dedim ve elimdeki bıçakla avcunun içine derin bir kesik açtım. Çığlığı boş depoda yankılandı. "Demek bu ağzınla konuştun." dedim ve elimdekş bıçakla dudağından sağ yanağına doğru kesik açtım. "Abi yeter." dedi Emre. "Neyse siz bunu halledersiniz." dedim ve sandalyede duran havluyu alıp elimdeki kanı sildim. Ardından depodan çıkıp arabama doğru ilerledim. Sürücü koltuğuna oturdum. Arabamı çalıştırıp adresini bildiğim eve doğru sürmeye başladım. Kısa bir zaman sonra evin önüne geldim. Arabamı park edip arabadan indim. Bahçeyi geçtikten sonra zile bastım. Kapıyı genç hizmetlilerden biri açtı. Aslında güzel kızmış.
Hiçbir şey demeden Mira'nın odasına doğru yürüdüm. Kapıyı tıklatmadan içeri girdim. Mira başını kitaptan kaldırmadan mırıldandı. "Kapı çalma adetin yok mu?" dedi. "Benim kapı çalacağımı zannetmiyorum." dedim. Başını kitaptan kaldırdı. Şaşırdığı belli oluyordu. "Beni kurtar buradan." diye yalvardı. "Ben de tam bunun için gelmiştim zaten." dedim ve gidip onu kucağıma aldım. Kapıyı açıp dışarı çıktım. Aşağı indiğimde hizmetlilerden birine seslendim. "Yukarıdan tekerlekli sandalyeyi getir çabuk." dedikten sonra evden çıktım. Mira'yı arabaya yerleştirdim. Hizmetli tekerlekli sandaleyeyi getirdikten sonra arabayı çalıştırdım.
Kısa bir süre sonra arabayı uçurum kenarına çektim. Mira'yı kucağıma aldım ve uçurum kenarına oturttum. Bende yanına oturdum. İkimizde uzağa bakıyorduk.
Aramızda ölüm sessizliği vardı. Yaklaşık yarım saat kadar sonra derin bir nefes aldım.
"Aileni bulmana yardım edeceğim." dedim bakışlarımı ona çevirmeden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık...
Teen FictionKendini ailesinin katilini bulmaya adamış bir kızın hikayesi...