Merhabaaa
Unutmadan hemen tarihleri yoruma bırakın :)
Yepyeni bir hikaye ile karşınızdayım. Bu benim ilk fantastik hikayem değil (ilkini daha yayımlamadım) ama en heyecanla yazdığım hikaye olabilir. Her satırında biraz daha kaybolurken sizinde bana eşlik edebilmeniz için özenle yazıyorum. Beğeneceğinizden emin.
Yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın. Sizleri cokk seviyorum...
_____________________________________________
Eurielle - Hate Me
Eurielle- City of the Dead
"Sen Lilith, ölümün senfonisinde notaları var edensin." Ve elindeki gümüş işlemeli hançer göğsümün tam ortasına saplandı, yaradan akan kanım değil ruhumdu. Üzerimdeki tülden elbise gitgide siyaha boyanırken göğsümü ikiye yaran bıçağa baktım. Ve ölüm odur ki bıçağı tutan kirli eller benimdi. Sadece benim...
Ani bir sıçramayla yataktan kalkıp ellerimi göğsümün ortasında birleştirdim istemsizce. İki göğsümün ortasındaki yara izi sızlıyordu. Nefes alışverişlerim ciğerimi zorlamaktan vazgeçerken yataktan kalkıp pencereden dışarı baktım. Güneş bugün sanki hiç doğmayacak gibiydi. İçimi kaplayan sıkıntı git gide büyüyordu. Parmak uçlarımda ahşap zeminde ilerleyerek alt kata indim. Mutfağa girip tam ışığı yakacaktım ki " Yakma ışığı. Bırak karanlık kalsın." dedi babam boğuk ses tonuyla. Işığı yakmadan bir kaç adım atıp mutfağa girdim. Ayın solgun ışığı pencerenin önünde sırtı kırık bir sandalyede oturan babamın yüzünün yarısını aydınlatıyordu. Sessizce bardağa su doldurup içmeye başladım.
"Bugün..." derin bir nefes aldı. Bana bakmıyor solgun gökyüzüne dikiyordu kör gözlerini. " Bugün, ne baba?" diye sordum kaşlarımı çatarak. Kör gözleri direk bana çevrildi. Gözbebeklerini kaplayan beyazlıklar gecenin karanlığında daha da ürkütücü bir hal alırken sanki beni görüyormuşçasına bir süre yüzümü inceledi. "Kaderlerimiz yeniden yazılıyor Verona." usulca başını eski konumuna getirdi. Zihninde birçok şeyin gezindiğini biliyordum, o da hissediyordu. Lakin sorgulamadım. Duymaktan korktum, o kör adamın gördüğü gerçeklerden korktum.
Gıcırdayan tahtalar eşliğinde tekrar odama döndüm. Odaya girip kapıyı kapattım. Bakışlarım gökyüzünün kasvetine takıldı. Bir an önce gün doğsun istiyordum, doğsun ki içim aydınlansın yoksa gölgelerimde boğulurdum. Bu garip bir ölüm olurdu, onlarca ölümden sonra. Usulca başımı yastığa iliştirdim ve gözlerimi kapadım. Zihnimin susmasına ihtiyacım vardı. Bacaklarımı iyice kendime çekip cenin pozisyonu aldım. Kapının altından esen rüzgar tenimi okşarken dakikalarca öylece bekledim. Soğuk bedenimi uyuştururken karanlık gözlerimi kör ediyordu.
Ruhum yavaşça bedenimden uzaklaşırken kapının gıcırtısını duydum. Biri arkamdan usulca bana yaklaştı, yaklaştı. Nefesini boynumda hissettim. Hissedebilmek ilk defa kan dondurucu bir hal alırken hiçbir şey yapamıyordum. Kalbim göğüs kafesimi yararken arkamda ki bilinmezlik iyice yaklaşıp. "Yanlış sorular, yanlış cevaplar." diye fısıldadı usulca. Damarlarımdan akan kanın hızlandığını hissettim. Derin bir nefes doldu ciğerlerime, çıkmamak üzere.
"Gerçek sandığından daha uzak. Kaç, Lilith. Ölüm seni bulmadan..." ses giderek boğuklaşırken büyümüş gözlerim pencereden uzaktaki ufukta yükselen güneşe değindi fakat hava hala karanlıktı. Sesin sahibi bedenimden usulca uzaklaşırken kapı tekrar gıcırdayarak kapandı. Kapının kapanmasıyla birlikte ciğerlerimi yakan nefes özgürlüğüne kavuştu. Bedenim eski haline gelip korku bedenimden gezinirken başımı hareket ettirip arkama baktım. Kimse yoktu lakin duvarda büyük harflerle yazılmış kan kırmızı renginde ki "KAÇ!" yazısı birilerinin varlığını hissettiriyordu. Kalbim göğsümü zorluyor, nefeslerim yetmiyordu. Biraz önce yaşadıklarım zihnimi zorlarken yataktan kalkıp duvara doğru yanaştım. Elim yavaşça ve bir o kadar da korkarak havaya kalktı. Parmak uçlarım kırmızı boyaya sürtündü. Yapış yapış olan sıvı simdi parmak uçlarımda lanetliyordu. Yazı boyunca sürtünen parmaklarım ısınmaya başlamıştı. Sanki bu yazıya bir ince iple bağlıymışım gibiydi her şey.
Duvarın arkasından birilerinin fısıldadığını duyar gibi oldum. Kulağımı duvara yaslayıp duymaya çalıştım. Bir çocuğun tiz çığlığı anımsatıyordu bu ses. Gözlerimi kapatıp anlamaya çalıştım o sesi. Sanki gittikçe o çocuk yaklaşıyordu bana. Sesi onu anlayabileceğim seviyeye geldiğinde "Kaçmalısın Verona. Kaç!!" diye fısıldadı son nefesiyle. Ve o an camın kenarında duran vazo büyük bir gürültüyle patladı ve gözlerimi açıp oraya bakarken dışarıdan bir kadının çığlığını duydum. Kulağımda "Kaç!." Diye yankılanan ses dışarıdaki kadının sesine karışıp beynimi bir böcek gibi istila ederken başımdaki damarların patlayacağını hissettiren bir ağrı var oldu. Acılar içinde kıvranıyor ve hala sesleri duyuyordum. Ellerim başımın iki yanına giderken. "SUS ARTIK SUS!" diye bağırdım.
Ve bir an, o kısacık surede bir şey oldu. Rüyamda gördüğüm o kadın tam karşımda bana nefretle bakıyordu. Simsiyah gözlerinden sessizlik aramızda büyürken. "Sen bir katilsin." dedi ve beni göğsümden iterek bir uçurumdan aşağı bıraktı. Bedenim düşerken uçurumdan artık ne sesleri duyuyordum ne de başımın ağrısını hissediyordum. Koskoca bir karanlıkta bilinmezliğe düşerken her şey benden oldukça uzaktı. Düşünceler, hisler... Düştüm, düştüm, düştüm. Bir vakit sonra bir kıpırtı hissettim saçlarımda. Birinin parmak uçları dolaşıyordu siyah saçlarımda. Lakin kimse yoktu. Sadece bilinmezlikteki bir hiçti. Zihnim usulca kaybolurken karanlıkta parmakları saçlarımda kayarak yüzüme indi.
"Beni hiç var etmemelisin Verona."
"Ve unutma, ne olursa olsun, sana bağlıyım ince bir iplikle, sonsuza dek." diye fısıldadı kulağıma tanıdık boğuk bir ses.
Ve ölmeden önce hissettiğim son şey dudaklarımda ki başka dudaklardı....
_____________________________________________
Uzun zamandır zihnimin bir köşesinde duruyordu fakat anca yazma fırsatım oldu. Hep birlikte kocaman bir yolculuğa çıkıyor ve sizden istediğim beni desteklemeniz. Herkesin bildiği üzere bunu yorum yaparak ve beğenerek yapabilirsiniz. Bu yolda beni yalnız bırakmayacağınızı biliyorum.
Sizleri çok seviyorummm
Diğer bölümde görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UÇURUM - ince iplik
FantasyKaderim şafaktaki ilk çığlık ile başladı... Koca bir bilinmezliğin içinde sürüklenirken yapabildiğim tek şey kaçmaktı belki de, yarattığım kötülükten kaçmak... Herkes kaderinde yazılanlarla yaşıyordu. Onların kaderlerini ise ben yazıyordum... Ya h...