Her şey babamın, Ateş Lordu Ozai'nin, söyledikleriyle başladı. Ondan sonraki Ateş Lordu ben olacaktım. Bunu resmen ilan etmişti. Ateş Lordu Azula! Evet, kulağa hoş geliyordu ama bu yol engellerle doluydu. Önce babamın Avatar Aang'i öldürmesi gerekiyordu ve böylece engellerden en büyüğü önümüzden kalkmış olacaktı. Daha sonra kuzeyden güneye tüm şehirleri hüküm haritamıza katacaktı. Bu sırada ben; sarayımızı, tahtımızı ve tacımı koruyacaktım.
Tek sorun Avatar ve onun ayak takımı değildi. İşe yaramaz ağabeyim her an bir yerlerden çıkıp bize engel olmaya çalışabilirdi. Son zamanlarda hataları boyunu aşmıştı. Babamın onu en ağır şekilde cezalandırdığını görmek keyifli olurdu; belli ki sürgün edilmek bir işe yaramamıştı.
Son günlerde hizmetimdeki kızlardan tutun da babama kadar herkes ve her şey sinirimi bozuyordu. Onlarla verdiğim savaş yetmezmiş gibi bir de annemle mücadele ediyordum. O sahiden burada değildi ama öyle gibiydi; onun sesini duyabiliyordum, varlığını hissedebiliyordum hatta onu her yerde görüyordum. Artık kendimde değildim. Taç törenimde sinirim iyice bozuldu.
Ağabeyim Zuko ansızın karşıma çıkmakla kalmamış, beraberinde o hadsiz köylü kızını da getirmişti. Sinirlendim; onu da Avatar ayak takımını da yerin dibine sokmak ve onları cehenneme göndermek istiyordum. Sinirden dişlerimi sıkarak Agni Kai çağrısında bulundum. Son Agni Kai! Ölümüne! Zuko'nun daha fazla kaçıp, ailemize ihanet etmesine izin veremezdim. Tahtımı güvence altına almak şu an her şeyden önemliydi.
Kendimi, tacımı ve tahtımı her şeyin önüne almışken Agni Kai'da onurlu olmam beklenemezdi, değil mi? Tüm gücümü ona karşı kullandım; Zuko'nun alevleri ve benim yıldırımlarım hava uçuşuyordu, ortam iyice ısınmıştı. İtiraf etmeliyim ki Zuko onu son gördüğümden beri oldukça güçlenmişti. Ne yaptığını, nasıl bir eğitim aldığını bilmiyordum ama benden daha iyi olamazdı! Tahtımı ve ulusumuzun kaderini ona teslim etmeyecektim.
Kenara sıkışınca yıldırımlarımı sevgili Zuzu'nun köylü sevdiceğine yönelttim ve o aşağılık yaratığı gözünün yaşına bile bakmadan öldürdüm. Beklenmedik ve pek de adil sayılamayacak bu saldırım Zuko'yu hem korkutmuş hem de şoka sokmuştu. Onun durgunluğu benim için yürü Azula demek oluyordu. Kollarımı etrafımda döndürerek bir yıldırım girdabını parmaklarımın ucuna topladım ve dev bir enerjiyi bu sefer Zuko'nun üzerine boşalttım.
Çok büyük ama insana haz veren bir patlama oldu, sıcak bir rüzgar esti. Bir süre ileriyi göremedim ama toz duman dağıldığında Zuko'nun hareketsiz bir şekilde yerde yatıyor olması dikkatimi çekti. Üzerinden de duman çıkıyordu. Kendimi tutamayarak bastım kahkahayı. Bitmişti! Agni Kai'da Zuko'yu öldürmeyi başarmıştım. Gülümsememe ve gülmeme engel olamıyordum. Bu konuda da kontrolden çıkmıştım.
Başta çok büyük bir iş başardığımı düşündüm ama annemin suçlayıcı sözleri keyfime çomak soktu"Sen bir canavarsın, Azula! Neden böylesin sen?" Bunları söyleyenin sahiden o olmadığını biliyordum ama aynada gördüğüm yansımalar, suçlayıcı sözler o kadar gerçekçiydi ki! Çılgın bir kahkaha atarak "Eserinle gurur duy!" dedim "Bu canavarı sen yarattın! Göz kırpmadan can alabiliyorum... Senin kızın olduğum ne kadar da bariz, değil mi anne?"
Babam döndüğünde artık yapacak bir şey kalmamıştı. Benim planlarım sayesinde Ateş Ulusu bayrakları dünyanın dört bir yanında dalgalanıyordu ve Avatar ölmüştü. Tarih belki Ateş Lordu Ozai'nin başarıları, zaferleri diye yazacaktı ama tüm bunlar benim eserimdi. Ben olmasam, babam aciz bir kraldı sadece. Artık ondan da alacağım vardı ve isteğimin peşine düştüm.
Benim adım Azula, Ateş Lordu Azula; Ateş Ulusu'nun ilk kadın lordu, ağabeyi Prens Zuko'nun ve bir önceki kral Lord Ozai'nin katili.
Elimde altın kabzalı hançerle babamın odasına gittiğimde gecenin sessiz saatlerinden biriydi. Babam uykusu hafif olduğu için içeri girmemle uyandı "Azula? Burada ne işin var? Hemen odana dön!" Son zamanlarda hareketlerimin onu bir hayli endişelendirdiğini biliyordum ama bana deli damgası vurmasına izin veremezdim. Onun da işini bitirmem gerekiyordu artık.
"Hayır!" dedim net bir tavırla "Ben Ateş Lordu'yum baba! Bana emir veremezsin!" Hançeri iki elimle sıkıca tutarak başımın hizasına kaldırdım ve tek hamlede tüm gücümle babamın boğazına sapladım ve çığlık attım "Benim tahtım! Benim tacım! Benim başarılarım! Benim zaferlerim! Hiçbirine konmana izin vermeyeceğim." Çığlıklarıma ağlamayla karışık kahkaha karıştı "Kim olduğun umurumda değil! Benim adım Ateş Lordu Azula! Benim devrim başladı!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Girl On Fire | Azula (One-Shot)
FanfictionAteş Lordu Azula... Bu kulağa müzik gibi geliyordu. Prenses Azula'dan daha güçlü ve daha etkiliydi. Her ne olursa olsun ben Ateş Lordu olmak zorundaydım. Kadın bir ateş lordu olmanın yanı sıra, bu mertebeye genç yaşımda ulaşabilirdim. Bir karar ver...